02 Eylül 2013

Kadın Sağlığı: FOLLİKÜLER KİST NEDİR VE NEDEN OLUŞUR?




Doç.Dr. Mehmet Murat NAKİ
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı 
Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzman
Medical Park Göztepe


Folliküler kist yumurtalık dokusunda bulunan fizyolojik bir yumurtalık kistidir. Yumurtalık yüzeyinde bir köpük gibi görünen, berrak ya da saman sarısı renginde sıvıyla dolu olan, ince duvarlı bir yapıdır. Follikü­ler kistlerin büyümesi hipofiz hormonlarına bağımlıdır. Kist bir dış tabaka ve östrojenden zengin sıvı üreten bir iç tabakadan meydana gelir. Normal periyotta yumurtlama olmasıyla yumurtalık follikülüyle birlikte bu östrojenden zengin sıvı da salınır. Yumurtlamadan sonra kist olan yapı normal gerilemeye uğrar ve gebeliğin normal kistine dönüşür. Yumurtlama gerçekleşmezse kist büyür ve folliküler kis­te dönüşür. Yani folliküler kistler normal yumurtalık fonksiyonunun bir varyasyonudur.

Folliküler kistler olgunlaşmış follikülün çatlamamasından ya da olgunlaşmamış follikülün gerileyememesinden kaynaklanır. Normal­de, iki adetin ortasında kistik follikülden yumurtanın çatlamasına neden olan bir hormonal olay (LH piki) gerçekleşir. LH piki gerçekleşmezse folli­kül çatlamaz. LH piki östrojen düzeylerini yükselten bir­çok faktör tarafından engellenebilir. LH piki olmazsa follikül büyüme­ye devam eder ve folliküler kiste dönüşür.

Folliküler Kist Kimde Görülür?

Folliküler kistler tipik olarak doğurganlık çağındaki genç, adet gören ka­dınlarda görülür. Sıklığının ilk adet öncesi dönemde arttığı görülmekte­dir. Sıklıkla, anne karnındaki bebeğin yumurtalıkları anneden gelen hormonlarla et­kilenen yenidoğanlarda doğum sonrasında sadece birkaç ay süren follikü­ler kistler gelişebilir. Folliküler kistler menopoz yaşındaki kadınlarda nadirdir.

Folliküler Kistler Nasıl Saptanır?

Folliküler kistler genellikle belirti vermezler ve ultrasonografiografi ya da muayenede rastlantısal olarak saptanır. Ge­nellikle bir ila üç ay içinde kaybolur ve nadiren belirti verir. Bu kist­lerin çapı 2.5 ile 15 cm arasında değişebilir. Büyük kistler kasık ya da karında ağırlık hissine neden olabilir. Kist büyükse mu­ayenede saptanabilir. Çoğu folliküler kist hastanın ve doktorun gö­zünden kaçar. En iyi tanısal test ultrasonografiografidir. Hikaye, fi­zik muayene ve ultrasonografiun birleşimi tanıyı destekleyebilir. MRG (manyatik rezonans görüntüleme) de yardımcıdır ancak fiya­tı yüksektir. Kesin tanı ya da tedavi için cerrahi girişim gerekebilir.

Follikül Kistleri Nasıl Yönetilir?

Folliküler kistlere yaklaşımda gözlem genel kuraldır. Üreme çağındaki bir kadında 5-8 cm'lik basit bir yumurtalık kisti genellikle en az bir adet dönemi takip edilir, burada kistler sıktır ve kötü huylu olma olasılığı riski azdır. Ço­ğu kist tanıdan sonraki bir- iki ay içinde kendiliğinden kaybolur. Basit ve odacıklı kist­leri ayırt etmede vajinal ultrasonografiografi karından yapılana göre üstündür. Bu yöntem aynı zamanda kistin büyüklüğü ve damarlanmasını da sapta­mak için kullanılabilir.

Yumurtalık kisti altı-sekiz haftadan uzun süre sebat ederse iyi huylu yumurtalık kistini kötü huylu yumurtalık tümöründen ayırt etmek için cerrahi olarak çıkarmak gereklidir. Çoğu olguda cerrahi gerekli olduğunda laparoskopik yumurtalık kisti çıkartılması gerçekleştirilir. Laparoskopi anatomiyi daha iyi gör­meye ve minimal hasarla kisti çıkarmaya yardımcı olur. Hasta yakın zamanda gebelik planlamıyorsa ya da doğum kontrol hapı kullanmaya engel bir durumu yoksa fizyolojik yumurtalık kistinin tıbbi kontrolün­de doğum kontrol hapları kullanılır. Bunlar ileride kist gelişme riski­ni azaltmak için kullanılır. Oluşmuş olan kistlerin küçültülmesinde çok etkili değildir çünkü fizyolojik kistler zaten kendiliğinden birkaç ay içinde gerilemektedir.

Yumurtalık kistinin iyi huylu ya da kötü huylu olduğunu saptamak için tek ke­sin yol cerrahi olarak çıkartılan kistin patolojik değerlendirilmesidir. Ultrasonografiografi ya da MR kanser gelişimini saptamaya yardımcı olmak için kullanılabilir. Ek olarak, serum CA-125 seviyeleri kötü huylu yumurtalık kisti olasılığını saptamada kullanılabilir. Ancak bu yöntemlerin hiçbiri cerrahi örnekleme kadar etkili değildir. Tarihsel olarak yumurtalık kistinin enjektör benzeri bir aletle boşaltılması denenmiştir an­cak,karın içine sıvı yayılım riski yüksektir ve kistlerin %40'ı tekrar gelişmiştir. Karın içine kötü huylu kist sıvısı yayılırsa kanserin cerrahi evresini arttırmaktadır. Kanserden şüphelenilirse en iyisi patoloji için doku örneği almaktır çünkü kötü huylu kistlerde kist sıvısının incelemesi güvenilir değildir.


“SAĞLIK İÇİN HAREKET EDELİM”

''2001 yılından beri Sağlık Bakanlığı önderliğinde kutlanmakta olan “Halk Sağlığı Haftası”nın teması bu yıl  “Sağlık İçin Hareket Edelim” olarak belirlenmiştir.''




Bulaşıcı olmayan hastalıklara daha çok tütün kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite eksikliği ve alkolün zararlı kullanımı gibi ekonomik dönüşüm, hızlı şehirleşme ve 21. yüzyıl hayat tarzlarının yaygın özellikleri olan dört davranışsal risk faktörü neden olmaktadır.

Risk faktörlerinin azaltılması, erken tanı ve zamanında tedaviyle bunların önemli ölçüde azaltılması ve böylelikle milyonların hayatının kurtarılması ve büyük acıların önüne geçilmesi mümkündür.

Kalp damar hastalıkları, kanserler, diyabet ve kronik solunum yolu hastalıkları başta olmak üzere bulaşıcı olmayan hastalıklar, insan sağlığı ve kalkınmasına yönelik önde gelen tehditlerden birisidir. Bu dört hastalık dünyanın en büyük katilleri olup her yıl tahminen 35 milyon ölüme neden olmaktadır (küresel düzeyde tüm ölümlerin % 60’ı). 

Bulaşıcı olmayan hastalıklar önlenebilir niteliktedirler. Kalp hastalıklarının, inmelerin, tip 2 diyabetin %80’i ve kanserlerin üçte birinden fazlası, tütün kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel hareketsizlik ve alkol kullanımı gibi davranışsal risk faktörleri ortadan kaldırılarak önlenebilir. 

Bunlar içerisinde fiziksel inaktivite, küresel mortalite için dördüncü önde gelen risk faktörü olarak tespit edilmiştir. Dünya genelindeki ölümlerin % 6’sından sorumludur. Meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık % 21-25’inin, diyabetin % 27’sinin ve iskemik kalp hastalığının % 30’unun ana nedeni olarak fiziksel inaktivite gösterilmektedir. 

Fiziksel inaktivite obezitenin önde gelen nedenlerinden birisidir.


Enerji harcamanın kilit belirleyicisidir ve bu yüzden enerji dengesi ile kilo kontrolü için büyük öneme sahiptir. Obezite ise yine küresel boyutta önemli bir halk sağlığı sorunu olup tüm dünyada her geçen gün artış göstermektedir. Obezite eğilimi özellikle çocuklar ve adolesanlarda alarm verici düzeydedir. Çocukluk çağı obezitesindeki yıllık artış giderek büyümektedir. 

Bakanlığımız tarafından gerçekleştirilen Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırmasına göre 6-11 yaş grubu çocuklarımızın % 58.4’ü düzenli (günde 30 dakika veya daha fazla süre ile) olarak egzersiz yapmamaktadır. Bu yaş grubunda TV, bilgisayar, internet, ev ödevi, ders çalışma için hareketsiz geçirilen ortalama süre 6 saattir. 6-18 yaş grubu bireylerin %8.2’si obez/şişman, %14.3’ünün hafif şişman olduğu tespit edilmiştir.

Çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi yetişkinlikte obezitenin, erken yaşta kronik hastalıkların, yetişkinlikte erken ölüm ve sakatlık riskinin önlenmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca çocukluk çağında kazanılacak olan davranışlar yetişkinlik ve yaşlılık dönemini de etkilemektedir.

Yaş grupları detaylı incelendiğinde; erkeklerde 12-14 ve 15-18 yaş gruplarında hiç egzersiz yapmayanların oranı sırasıyla %41.4 ve %44.6 iken bu oranın 19-30 yaş grubunda %69.5, 31-50 yaş grubunda %73.2, 75 yaş üzeri grupta ise %83.7’ye kadar yükseldiği saptanmıştır. Kadınlarda da erkeklere benzer şekilde hiç egzersiz yapmayanların oranı yaşla birlikte artış gösterirken 12-14 yaş grubunda %69.8, 15-18 yaş grubunda %72.5, 19-30 yaş grubunda %76.6, 75 ve üzeri yaş grubunda ise %88 olarak gözlenmiştir. 

“Kronik Hastalıklar Risk Faktörleri Araştırması”na göre ülke genelinde kadınların % 87’si, erkeklerin ise % 77’sinin yeterli ölçüde fiziksel aktivite yapmamaktadır. 65 yaş üzeri bireylerle yapılan bir çalışmada ise bireylerin sadece %30’unun yürüyüş yaptığı belirlenmiştir. 

Fiziksel aktivitenin sağlığı koruyucu ve geliştirici etkisinin görülebilmesi günlük aktivitelerle beraber planlı, tekrarlı ve düzenli fiziksel aktivite yapılmasıyla mümkündür. 

Düzenli fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerine etkileri temelde üç başlık altında incelenebilir:

1- Bedensel sağlığımız üzerine olan etkileri,
2- Ruhsal ve sosyal sağlımız üzerine olan etkileri,
3- Gelecekteki yaşantımız üzerine olan etkileri

1-Bedensel Sağlığımız Üzerine Etkileri
Fiziksel aktivitenin bedensel sağlığımız üzerindeki etkileri iki ana başlık altında incelenebilir.

A- Kas İskelet Sistemi Üzerindeki Etkileri:
Kas kuvvetinin korunması ve arttırılması,
Kas tonusunun korunması ve düzenlenmesi,
Vücut segmentlerini hareket ettiren aksi grup kaslar arasındaki dengenin sağlanması,
Kas - eklem kontrolünü arttırarak stabilitenin sağlanması,
Eklem hareketliliğinin korunması ve arttırılması,
Kas ve eklemlerin esnekliğinin korunması ve arttırılması (fleksibilite),
Hareket alışkanlığı ve fiziksel aktivite toleransının artması (kondisyon ve dayanıklılık),
Fiziksel aktivite içerisinde yapılan hareketlerin daha fazla tekrar sayılarında yapılabilecek oranda gelişmesi,
Reflekslerin ve reaksiyon zamanının gelişmesi,
Vücut düzgünlüğü ve postürün korunması,
Vücut farkındalığının gelişmesi,
Denge ve düzeltme reaksiyonlarının gelişmesi,
Yorgunluğun azaltılması,
· Kas kasılması ve aktivitenin etkisiyle kemik mineral yoğunluğunun arttırılması ve korunması osteoporozun önlenmesi,
Olası yaralanma ve kazalara karşı bedensel korunma geliştirilmesi.

  B- Diğer Vücut Sistemleri Üzerine Etkileri:
Kalbin dakikadaki atım sayısında azalma,
Kalbin boşluklarında genişleme sonucu bir atımda pompalanan kan miktarında artış,
Kalp ritminin düzenlenmesi,
Damar direncini azaltarak kan basıncının düzenlenmesi,
Damarların elastikiyetinin artması,
Yüksek kan kolesterol ve trigliserit düzeylerini etkileyerek damar hastalıkları riskini
azaltması,
Akciğerlerin havalanması ve solunum kapasitesinde artış, 
Düzenli fiziksel aktivite ile insülin aktivitesinin kontrolü ve kan şekerinin düzenlenmesi,
Vücudun su, tuz, mineral kullanımının dengelenmesi,
Enerji gereksinimini yağları yakarak karşılama alışkanlığı getirerek metabolizmayı
hızlandırmak ve kilo alımının önlenmesi.

2- Ruh Sağlığı ve Sosyal Gelişim Üzerine Etkileri
Kendini iyi hissetmesini sağlaması ve mutluluk oluşturması,
Depresyon ve kaygı bozukluğu riskini azaltması,
Sağlıklı kas, kemik ve eklem yapısı üzerine olumlu etkileri nedeniyle vücut düzgünlüğü ve farkındalığını geliştirerek bedeni ile barışık, özgüvenli bireyler yaratması,
İletişim becerilerini geliştirmesi,
Olumlu düşünebilme ve stresle başa çıkabilme yeteneğini geliştirmesi,
Benlik saygısı ve özgüvende artma
Zihinsel yetilerde düzelme
Sosyal ilişkilerde gelişme
Yorgunluk hissinde azalma 

3- Yaşlılık Üzerine Etkileri
Olası ani ve sistemik hastalıklar nedeniyle ölüm riskini azaltması,
Kanser gelişim riskini azaltması,
Aktif yaşayan bireylerde vücudun oksijen kullanma yeteneği arttığı için vücut direncinin artması ve enfeksiyonlara karşı koruma geliştirilmesi,
Kas- iskelet sistemini güçlü tutarak yaşlılıkta sık görülen düşmeler ve düşmelere bağlı kırık riskini azaltması,
Depresyon, anksiyete ile başa çıkma gücünü arttırması, bireylerin yaşamdan keyif almasını sağlaması,
Daha aktif ve sağlıklı bir yaşlılık dönemi geçirilmesini sağlaması,
Bulaşıcı olmayan hastalıkların ve depresyonun azaltılması, kemik sağlığı, kas kuvveti ve kardiorespiratuvar kapasitesinin geliştirilmesi için yetişkin bireylerde her gün en az 30 dakika orta şiddetli fiziksel aktivite yapılması gerekmektedir. 5-17 yaş grubunda ise her gün en az 60 dakika orta şiddetliden şiddetliye doğru giden fiziksel aktivite yapmalıdır. 
Orta şiddetli aktivitelere örnek olarak; hızlı yürümek, düşük tempolu koşular, dans etmek, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi, yavaş tempoda bisiklet sürmek verilebilir. 
Konuyla ilgili detaylı bilgilere www.beslenme.gov.tr adresinden ulaşılabilirsiniz.  

İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...