obezite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
obezite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

02 Eylül 2013

“SAĞLIK İÇİN HAREKET EDELİM”

''2001 yılından beri Sağlık Bakanlığı önderliğinde kutlanmakta olan “Halk Sağlığı Haftası”nın teması bu yıl  “Sağlık İçin Hareket Edelim” olarak belirlenmiştir.''




Bulaşıcı olmayan hastalıklara daha çok tütün kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite eksikliği ve alkolün zararlı kullanımı gibi ekonomik dönüşüm, hızlı şehirleşme ve 21. yüzyıl hayat tarzlarının yaygın özellikleri olan dört davranışsal risk faktörü neden olmaktadır.

Risk faktörlerinin azaltılması, erken tanı ve zamanında tedaviyle bunların önemli ölçüde azaltılması ve böylelikle milyonların hayatının kurtarılması ve büyük acıların önüne geçilmesi mümkündür.

Kalp damar hastalıkları, kanserler, diyabet ve kronik solunum yolu hastalıkları başta olmak üzere bulaşıcı olmayan hastalıklar, insan sağlığı ve kalkınmasına yönelik önde gelen tehditlerden birisidir. Bu dört hastalık dünyanın en büyük katilleri olup her yıl tahminen 35 milyon ölüme neden olmaktadır (küresel düzeyde tüm ölümlerin % 60’ı). 

Bulaşıcı olmayan hastalıklar önlenebilir niteliktedirler. Kalp hastalıklarının, inmelerin, tip 2 diyabetin %80’i ve kanserlerin üçte birinden fazlası, tütün kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel hareketsizlik ve alkol kullanımı gibi davranışsal risk faktörleri ortadan kaldırılarak önlenebilir. 

Bunlar içerisinde fiziksel inaktivite, küresel mortalite için dördüncü önde gelen risk faktörü olarak tespit edilmiştir. Dünya genelindeki ölümlerin % 6’sından sorumludur. Meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık % 21-25’inin, diyabetin % 27’sinin ve iskemik kalp hastalığının % 30’unun ana nedeni olarak fiziksel inaktivite gösterilmektedir. 

Fiziksel inaktivite obezitenin önde gelen nedenlerinden birisidir.


Enerji harcamanın kilit belirleyicisidir ve bu yüzden enerji dengesi ile kilo kontrolü için büyük öneme sahiptir. Obezite ise yine küresel boyutta önemli bir halk sağlığı sorunu olup tüm dünyada her geçen gün artış göstermektedir. Obezite eğilimi özellikle çocuklar ve adolesanlarda alarm verici düzeydedir. Çocukluk çağı obezitesindeki yıllık artış giderek büyümektedir. 

Bakanlığımız tarafından gerçekleştirilen Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırmasına göre 6-11 yaş grubu çocuklarımızın % 58.4’ü düzenli (günde 30 dakika veya daha fazla süre ile) olarak egzersiz yapmamaktadır. Bu yaş grubunda TV, bilgisayar, internet, ev ödevi, ders çalışma için hareketsiz geçirilen ortalama süre 6 saattir. 6-18 yaş grubu bireylerin %8.2’si obez/şişman, %14.3’ünün hafif şişman olduğu tespit edilmiştir.

Çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi yetişkinlikte obezitenin, erken yaşta kronik hastalıkların, yetişkinlikte erken ölüm ve sakatlık riskinin önlenmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca çocukluk çağında kazanılacak olan davranışlar yetişkinlik ve yaşlılık dönemini de etkilemektedir.

Yaş grupları detaylı incelendiğinde; erkeklerde 12-14 ve 15-18 yaş gruplarında hiç egzersiz yapmayanların oranı sırasıyla %41.4 ve %44.6 iken bu oranın 19-30 yaş grubunda %69.5, 31-50 yaş grubunda %73.2, 75 yaş üzeri grupta ise %83.7’ye kadar yükseldiği saptanmıştır. Kadınlarda da erkeklere benzer şekilde hiç egzersiz yapmayanların oranı yaşla birlikte artış gösterirken 12-14 yaş grubunda %69.8, 15-18 yaş grubunda %72.5, 19-30 yaş grubunda %76.6, 75 ve üzeri yaş grubunda ise %88 olarak gözlenmiştir. 

“Kronik Hastalıklar Risk Faktörleri Araştırması”na göre ülke genelinde kadınların % 87’si, erkeklerin ise % 77’sinin yeterli ölçüde fiziksel aktivite yapmamaktadır. 65 yaş üzeri bireylerle yapılan bir çalışmada ise bireylerin sadece %30’unun yürüyüş yaptığı belirlenmiştir. 

Fiziksel aktivitenin sağlığı koruyucu ve geliştirici etkisinin görülebilmesi günlük aktivitelerle beraber planlı, tekrarlı ve düzenli fiziksel aktivite yapılmasıyla mümkündür. 

Düzenli fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerine etkileri temelde üç başlık altında incelenebilir:

1- Bedensel sağlığımız üzerine olan etkileri,
2- Ruhsal ve sosyal sağlımız üzerine olan etkileri,
3- Gelecekteki yaşantımız üzerine olan etkileri

1-Bedensel Sağlığımız Üzerine Etkileri
Fiziksel aktivitenin bedensel sağlığımız üzerindeki etkileri iki ana başlık altında incelenebilir.

A- Kas İskelet Sistemi Üzerindeki Etkileri:
Kas kuvvetinin korunması ve arttırılması,
Kas tonusunun korunması ve düzenlenmesi,
Vücut segmentlerini hareket ettiren aksi grup kaslar arasındaki dengenin sağlanması,
Kas - eklem kontrolünü arttırarak stabilitenin sağlanması,
Eklem hareketliliğinin korunması ve arttırılması,
Kas ve eklemlerin esnekliğinin korunması ve arttırılması (fleksibilite),
Hareket alışkanlığı ve fiziksel aktivite toleransının artması (kondisyon ve dayanıklılık),
Fiziksel aktivite içerisinde yapılan hareketlerin daha fazla tekrar sayılarında yapılabilecek oranda gelişmesi,
Reflekslerin ve reaksiyon zamanının gelişmesi,
Vücut düzgünlüğü ve postürün korunması,
Vücut farkındalığının gelişmesi,
Denge ve düzeltme reaksiyonlarının gelişmesi,
Yorgunluğun azaltılması,
· Kas kasılması ve aktivitenin etkisiyle kemik mineral yoğunluğunun arttırılması ve korunması osteoporozun önlenmesi,
Olası yaralanma ve kazalara karşı bedensel korunma geliştirilmesi.

  B- Diğer Vücut Sistemleri Üzerine Etkileri:
Kalbin dakikadaki atım sayısında azalma,
Kalbin boşluklarında genişleme sonucu bir atımda pompalanan kan miktarında artış,
Kalp ritminin düzenlenmesi,
Damar direncini azaltarak kan basıncının düzenlenmesi,
Damarların elastikiyetinin artması,
Yüksek kan kolesterol ve trigliserit düzeylerini etkileyerek damar hastalıkları riskini
azaltması,
Akciğerlerin havalanması ve solunum kapasitesinde artış, 
Düzenli fiziksel aktivite ile insülin aktivitesinin kontrolü ve kan şekerinin düzenlenmesi,
Vücudun su, tuz, mineral kullanımının dengelenmesi,
Enerji gereksinimini yağları yakarak karşılama alışkanlığı getirerek metabolizmayı
hızlandırmak ve kilo alımının önlenmesi.

2- Ruh Sağlığı ve Sosyal Gelişim Üzerine Etkileri
Kendini iyi hissetmesini sağlaması ve mutluluk oluşturması,
Depresyon ve kaygı bozukluğu riskini azaltması,
Sağlıklı kas, kemik ve eklem yapısı üzerine olumlu etkileri nedeniyle vücut düzgünlüğü ve farkındalığını geliştirerek bedeni ile barışık, özgüvenli bireyler yaratması,
İletişim becerilerini geliştirmesi,
Olumlu düşünebilme ve stresle başa çıkabilme yeteneğini geliştirmesi,
Benlik saygısı ve özgüvende artma
Zihinsel yetilerde düzelme
Sosyal ilişkilerde gelişme
Yorgunluk hissinde azalma 

3- Yaşlılık Üzerine Etkileri
Olası ani ve sistemik hastalıklar nedeniyle ölüm riskini azaltması,
Kanser gelişim riskini azaltması,
Aktif yaşayan bireylerde vücudun oksijen kullanma yeteneği arttığı için vücut direncinin artması ve enfeksiyonlara karşı koruma geliştirilmesi,
Kas- iskelet sistemini güçlü tutarak yaşlılıkta sık görülen düşmeler ve düşmelere bağlı kırık riskini azaltması,
Depresyon, anksiyete ile başa çıkma gücünü arttırması, bireylerin yaşamdan keyif almasını sağlaması,
Daha aktif ve sağlıklı bir yaşlılık dönemi geçirilmesini sağlaması,
Bulaşıcı olmayan hastalıkların ve depresyonun azaltılması, kemik sağlığı, kas kuvveti ve kardiorespiratuvar kapasitesinin geliştirilmesi için yetişkin bireylerde her gün en az 30 dakika orta şiddetli fiziksel aktivite yapılması gerekmektedir. 5-17 yaş grubunda ise her gün en az 60 dakika orta şiddetliden şiddetliye doğru giden fiziksel aktivite yapmalıdır. 
Orta şiddetli aktivitelere örnek olarak; hızlı yürümek, düşük tempolu koşular, dans etmek, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi, yavaş tempoda bisiklet sürmek verilebilir. 
Konuyla ilgili detaylı bilgilere www.beslenme.gov.tr adresinden ulaşılabilirsiniz.  

İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü

14 Haziran 2013

LÖSEMİDEN KURTULMAK MUCİZE DEĞİL


Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği ve Kemik İliği Nakli Direktörü Prof. Dr. Fevzi Altuntaş obezite ve diyabetin lösemi riskini arttırdığını , tedaviyi olumsuz etkilediğini ancak modern tedavilerle lösemisiz bir hayatın mümkün olduğunu belirtiyor.


''OBEZİTE (AŞIRI ŞİŞMANLIK) LÖSEMİ RİSKİNİ ARTIYOR''

Obezite, Dünya sağlık örgütü tarafından "sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak" tanımlanmıştır. Halk arasında ise şişmanlık veya aşırı kilo olarak bilinmektedir. Obezitenin insan sağlığı üzerine çeşitli olumsuz etkileri çok iyi bilinmektedir. Bu bağlamda toplum sağlığı açısından son derece önem arz etmektedir.
Tedavide ve bakımdaki iyileşmeye paralel olarak dünyada obezitede, kan, kemik iliği ve lenf bezi kanserlerinde artış görülmektedir. Yakın zamanlarda yayınlanan çalışmalar, aşırı vücut ağırlığının birçok kanser riskini artırdığını göstermektedir.
Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen Tip-2 diabet mellitus ile şişmanlığın birbiri ile çok yakın ilişkili olduğu bilinmektedir. Dünyanın çok saygın dergilerinden biri olan "Blood" geçen sayısında Prof. Dr. Jorge J. Castillo diyabetin lenfoma, lösemi ve myeloma gibi lenf bezi, kan ve kemik iliği kanserlerinin gelişme riskini artırdığını bildirmiştir.

''ŞİŞMANLIK KANSER TEDAVİSİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR''
Aşırı kilonun kemik iliği ve lenf bezi kanser tedavisine yanıtı ve sonuç üzerine de etkili olduğu bildirilmektedir. Bir başka deyişle tedavi başarısızlığı riski obezlerde daha yüksek bildirilmektedir. Bu hastalarda sağ kalım olasılığı da daha düşüktür.
Dünyanın çok saygın dergilerinden biri olan "Blood" geçen ay ki sayısında da Prof. Dr. Massimo Brecia tanı anında aşırı kilolu olan lösemi hastalarında hastalığın daha erken nüks ettiğini bildirmektedir. Aynı zamanda aşırılı kilolu hastaların kanser tedavisi uygulaması sırasında ciddi sıkıntılar yaşadığı bilinmektedir.
''KİLO VERME LÖSEMİ RİSKİNİ AZALTIYOR''
Rochester Üniversitesi’nden Dr. Marshall Lichtman çalışmasında "Başarılı ve süregen kilo kaybı gelecekte lösemi, lenfoma ve myeloma gelişim riskini azaltmaktadır". Bu nedenle kilo kontrolünün süreklilik arz etmesi çok önemli durmaktadır. Gerek obezite ve şeker hastalığının kanser riskini artırması gerek ise kanser tedavisini olumsuz etkilemeleri nedeniyle önleyici girişimler önem taşıyor. Kanser tedavisi sırasında diyet ve diyet alışkanlığına da dikkat etmek gerekiyor, doğru beslenme alışkanlıkları kazanmak ve bunu sürdürebilmek hastalıktan korunmak ve tedavinin başarısı açısından önemli.
''YAŞ ARTTIKÇA LÖSEMİ RİSKİ ARTIYOR ''
Akut Lösemi görülme sıklığının yıllık yüz binde 2 ila 5 civarı olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de her yıl bin 500-2 bin yeni erişkin lösemi vak'ası ortaya çıkmaktadır. Akut Lösemi görülme oranı yaşla birlikte artmakta, 60 yaş civarında pik yapmaktadır. 60 yaş ve üzerinde lösemi görülme sıklığı yılda yüz binde 12 olarak bilinmektedir. Lösemi tüm kanserlerin yüzde 1’ini oluşturmaktadır. Lösemi 35 yaş altında kansere bağlı ölümlerin ise başta gelen nedenlerinden biridir.

''AKUT LÖSEMİ GÜRÜLTÜLÜ BİR TABLO İLE KENDİNİ GÖSTERİR''

Akut lösemilerde hastaların çoğunda altta yatan sebep saptanamaz. Ancak hastalığın görülme sıklığındaki artış ile ilişkili bazı risk faktörleri tespit edilmiştir. Bunlar arasında kanser ilaçları, radyasyon, ailevi sebepler, bağışıklı sistemi bozuklukları, bazı viruslar, hematolojik kanserler, genetik ve moleküler bozukluklar sayılabilir.

Kan kanserleri eklem ve kas ağrılarıyla, yüksek ateş ve ağız kanamalarıyla ortaya çıkarak haftalar içinde öldürücü olabilir. Akut lösemiler, gürültülü bir tablo ile başlar. Yaygın halsizlik – güçsüzlük ve kemik ağrıları görülür. Kansızlığa bağlı halsizlik, yorgunluk, nötropeniye bağlı ateş ve infeksiyonlar ve trombositopeniye bağlı kanamalar görülebilir. Kanamalar sıklıkla cilt bölgesinde görülür. Diş eti kanamaları, burun kanamaları, aşırı adet kanamaları, göz kanamaları, idrar yolu kanamaları, mide-barsak kanamaları, beyin kanamaları görülebilir. Beyin kanaması nadir fakat ölümcül olabilir. 

''LÖSEMİ BİR GÜN ORTADAN KALKACAK''
Gelecekte lösemiler akıllı tedaviler dediğimiz yöntemle kronik bir hastalık gibi tedavi edilecek. Şeker hastalığı gibi, Tansiyon yüksekliği gibi tedavi edilecek. Tıbdaki gelişmelerde bu yönde ilerlemektedir. Gelecek kök hücreler ve genetik üzerine olacaktır. Hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler gündemde olacaktır. Bireyselleştirilmiş tedaviler gelecektir.

Lösemi; aynı tip hastalığa sahip hastalar arasında bile belirgin farklılıkların görüldüğü heterojen bir hastalıktır. Hastaya doğru tedaviyi, doğru dozda ve doğru zamanda vermek bir hedeftir. Bu bağlamda "bireyselleştirilmiş tedavi" dediğimiz daha güvenli, daha etkin ilaç ve tedavilerin hastanın genotipi ve bireysel gereksinimine göre verilmesi amaç olmalıdır. 

'LÖSEMİDEN KURTULMAK MUCİZE DEĞİL''
Lösemi tedavisi zor ve sıkıntılı süreç olsa da ancak sonu aydınlıktır. Günümüzde lösemi tedavi edilebilir ve tamamen yenilebilir bir hastalıktır. Her geçen gün tıptaki gelişmeler neticesinde başarı oranı da artmaktadır. Mucize değil de çok tipik olmayan seyirler görülebiliyor. Buda lösemiyi ilginç ve farklı yapan bir durum.

''LÖSEMİ DEMEK KEMİK İLİĞİ NAKLİ DEMEK DEĞİLDİR!''
Lösemide ilk aşama ilaç tedavisidir. Bunun çok iyi yapılması ve erken dönemde hastalığın kontrol edilmesi şarttır. Bu nedenle lösemi servislerine ve yataklarına ihtiyaç vardır. Erken aşamada yeterli lösemi servisi olmadan kemik iliği nakli yatağı olması çok rasyonel değil. Erken dönemde hastalığı kontrol alındıktan sonra eğer hasta hastalığın tekrarlaması veya kontrol altına alınması bakımından yüksek risk taşıyorsa elde edilen erken yanıtın idamesinin sağlanması gerekir. Bu durumda da seçeneklerden biri allojenik kök hücre naklidir.

Kan kanserinde en etkili tedavisi “kök hücre nakli”dir. Kök hücre umuttur kök hücre gelecektir. Ancak kök hücre naklinin, sorunların bittiği anlamına gelmediğini vurgulamak lazım. ''Nakil sonrası da nakil süreci kadar önemli. Nakil sonrasında yakın takip ve gerektiğinde acil müdahale de büyük önem taşıyor. Nakil yapılan hastaların uzun yıllar takip edilmesi gerekir. Aksi takdirde bu hastalar aylar, yıllar sonra bile ciddi problemlerle karşılaşabilir''.

''YENİ TEDAVİLERLE LÖSEMİSİZ HAYAT MÜMKÜN''
Çocukluk çağındaki akut lösemiler nispeten daha iyi seyrediyor. Erişkin lösemilerinde mevcut durum ise maalesef yüz güldürücü değil. Amerikan NCCN hematolojik kanserler kongresinde sunulan en son çalışmalarda erişkinlere çocukluklarda uygulanan tedavi protokollerinin akut lösemilerde başarıyı artırdığını ölüm oranlarını azalttığı bildirildi. Bu nedenle 40 yaş altı olgularda bu yeni tedavi stratejileri uygulanmaya başlanmıştır. Bizim merkezimizde de Amerika’da uygulanan bu yeni tedavi stratejiler uygulanmaya başlandı ve mükemmel sonuçlar almaya başladık. Artık lösemisiz hayat nispeten daha fazladır. Artık lösemiyi yenip evlenen, çocuk sahibi olan, üniversite sınavı kazanıp okuyan, okulunu bitirip iş kuran, yurtdışına okumaya giden hastalarımız var. Kısaca "lösemisiz hayat" mümkündür.

''AFEREZ LÖSEMİ TEDAVİSİNDE ERKEN ÖLÜMLERİ AZALTIYOR''
Son yıllarda geliştirilen yeni ilaçlar, destek tedavileri ve aferez teknolojilerindeki gelişmeler sonucunda akut lösemilerde ölüm oranları önemli ölçüde azaldı. Aferez uygulamaları ile erken dönemde lösemi hücreleri vücuttan uzaklaştırılarak lösemi yükü azaltılmakta ve böylece hastanın erken dönemde ölüm riski azaltılmaktadır. Ayrıca lösemi hastasının kemoterapi uygulaması sırasında çok sayıda kan ürününe ihtiyacı olmaktadır. Yeterli kan ürünü sağlanamaz ise hasta o dönemde kaybedilmektedir. İşte aferez teknolojisi ile istenilen kan ürünü daha fazla miktarda ve çeşitte az sayıda vericiden güvenle elde edilebilmektedir. Bu şekilde lösemi hastasına mükemmel düzeyde destek tedavisi sağlanmış olmaktadır.

''LÖSEMİ TEDAVİSİNDE GELECEKTEN ÇOK ÜMİTLİYİZ''
Lösemi tedavisinde amaç ya yaşam süresini uzatmak ya da yaşam kalitesini artırmaktır. Ancak hastalığın kökenini tespit edip ona yönelik uygulamalar yapmak asıl olandır. Bugün düşündüğümüz nokta her bir kanser türünün ayrı kanser kök hücresi olduğu şeklindedir. Bunları tespit edip kontrol etmek asıl hedef olmalıdır. Ancak bu biraz zaman alacağa benziyor.

''LÖSEMİLERDE PSİKOLOJİK DESTEK GEREKLİ''
Psikolojik destek lösemi tedavisi kadar önem taşıyor. Psikolojik destek alan hastalar daha umutlu yaşamaktadır. Lösemi tanısı sırasında ölüm duygusunu yaşayan bir insan bu şekilde dünyaya ve tedaviye daha sıkı bağlanıyor. Dünyayla psikolojik bağlarını güçlendirip o zamana kadarki çatışmalarını aşıp ilgilerini canlı tutabiliyorlar. Bu şekilde Dünyadan kopmamaları sağlanıyor. Bu süreçlerin hepsi immün sistemi güçlendirmekte, tedaviye uyumu artırmakta ve tedavinin başarısını artırmakta ve sonuçta lösemiyi yenmede önemli olmaktadır. Bizde kendi kliniğimizde 4 yıldır -ihtiyacın dışında- düzenli bir şekilde bu konuda hastaları eğitiyoruz. Bu eğitimlerin çok faydalı olduğunu söyleyebiliriz.

''LÖSEMİDE İNANÇ VE MOTİVASYON ÖNEMLİ''
Lösemi tedavisi hasta, aile, hekim üçgeninde çok iyi takım çalışmasını gerektiriyor. Eğitim, farkındalık, psikolojik destek, güven, diyet, infeksiyon kontrolü, kan desteği ve birçok konuda ortak çalışma ve destek gerektiriyor. Bir nevi Tedbirli ve kontrollü bir şekilde mayınlı tarlada yürümeye benzetiyorum. Çünkü lösemiler literatür takip etmiyor, kitap okumuyor. Bu nedenle çok farklı seyir ve davranış gösterebiliyorlar. Bizleri ve çalışmalarımızın sonuçlarını farklı kılan da bu.

''HEMATOLOG OLMAK YAŞAM TARZIMIZ''
İnsan hayatı ile uğraşmak işimizin zor yanı ancak bir o kadarda zevkli. Özellikle kan ve kemik iliği kanserleri ve kemik iliği nakli ile uğraşıyorsanız yaptığınız tedavi ve uyguladığınız yöntemler hastanın yaşamı ve/veya yaşam süresi üzerinde doğrudan etkili olabiliyor. İşte bu bize çok ağır bir vicdani sorumluluk yüklemektedir. Bu bağlamda Hematolog olmak belli bir süre sonra bir yaşam tarzı haline geliyor.

TÜRKİYE'DE DURUM
Ülkemizde her yıl bin 500 2 bin yeni lösemi vakası görülmektedir. Ancak akut lösemi hastalarına bakacak yeni klinik ve yataklara ihtiyaç var. Bu nedenle kemik iliği nakillerinde olduğu gibi akut lösemiler içinde teşvik edici programlar oluşturulmasına gereksinim duyulmaktadır.

LÖSEMİ TEDAVİSİNE SAĞLIK BAKANLIĞI’NDAN TAM DESTEK
Aferez tedavisi kemoterapiye yardımcı bir tedavi ancak lösemi hücreleri fazla olan hastalarda erken dönemde uygulanırsa aferez hayat kurtarıcı öneme sahip oluyor. Akut lösemi hastalarına erken dönemde aferez uygulaması ilk bir ay içinde lösemiye bağlı ölüm oranını azaltmaktadır. Bu nedenle bu çalışmaların desteklenmesi gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı işin önemine binaen dünyadaki gelişmelere paralel olarak Terapötik Aferez Sertifika Programı oluşturmuş ve bu merkezlerde şimdiye kadar 300'ün üzerinde sağlık personeli eğitim almıştır. Sertifika sahibi olan bu kişilerin lösemi hastalarının tedavilerine ciddi anlamda katkı sağlayacağını bekliyoruz.

03 Temmuz 2012

Şişmanlık Erkekte Kısırlığa Yol Açıyor !


Spermlerle ilgili problemler çiftlerin gebe kalma oranlarını azaltıyor. Erkeklerde aşırı kilonun sperm sayısını azalttığı gösterildi. Ayrıca spermlerin dölleme fonksiyonlarında da bozulma olduğu için kısırlık oranında artma ortaya çıkıyor. Problemli spermlerle yapılan tüp bebek uygulamalarında başarı şansı % 50 düşüyor.


'OBEZİTEYE HAYIR'

Prof.Dr.Timur Gürgan kısırlık sorunu olan çiftleri Sağlık Bakanlığının 'Obeziteye Hayır ' kampanyasına aktif olarak katılmaya davet ediyor.

Erkekte her boşalmada  20-100 milyon sperm atılmakta bu spermlerden ancak bir tanesi yumurtayı döllemektedir.. Sperm hücreleri gelişmeleri sırasındaki başta erkeğin konuyla ilgili genetik kodlamaları olmak üzere çeşitli hormonal ve çevresel faktörlerce etkilenerek yumurtayı dölleme fonksiyonu kazanmaktır. Bu fonksiyonlardaki düşüklük döllenen yumurtanın gelişmesini bozmakta ve gebelik oluşturma kabiliyetini azaltmaktadır. 


Erkeğin yaşı, hayat tarzı, kilosu, stres,  sigara ve alkol  kullanımı ve genetik yapısı sperm kalitesini belirleyerek  dölleme yeteneğini etkilemektedir. Faktörlerdeki olumsuzluk çiftin gebe kalmasını önleyebilmekte ayrıca tüp bebek başarı şansını önemli derecede azaltmaktadır. Bu şekilde ortaya çıkan sperm sorunları tüp bebek tedavilerinin başarı şansını da azaltmaktadır.

Son yapılan çalışmalarda ideal kilodan uzaklaşarak obezite ( şişman ) kiloya ulaşan erkeklerde sperm sayısında azalma ile birlikte spermlerin dölleme fonksiyonlarında düşme olduğu tespit edildi. Bu erkeklerde yağ metabolizmasında ortaya çıkan dengesizlik testislerde kaliteli, dölleme kabiliyeti yüksek sperm yapımını etkiliyor. Sperm genetik fonksiyonlarında sorun ortaya çıkıyor. Bu problemler spermlerin yumurtaları döllemesini engelleyerek kısırlığa yol açıyor. Gebelik oluşsa dahi düşük oranlarındaki artma çiftlerin sağlıklı çocuk sahibi olmalarını engelliyor.

Şişmanlık sigara kullanımı, stres, genetik yatkınlıkla birleştiğinde; çiftler çocuksuzluk sorununu daha derinden yaşıyorlar.

Hayat tarzındaki değişiklilerle beslenmenin düzeltilmesi, yeterli hareket ve ekzersiz ve programlı kilo kaybıyla ideal kiloya ulaşmanın sperm fonksiyonlarını düzelttiği ve gebelik oranını arttığı bulundu. Özellikle... yağların kullanımın durdurulması ve omega-3 içeren bitkisel yağların tercih edilmesi spermde oluşan sorunları gideriyor.

Bu nedenle sperme bağlı kısırlık sorununu azaltabilmek için çiftleri Sağlık Bakanlığı'nın başlattığı 'Obeziteye Hayır ' kampanyasına katılmalarını ve aktif rol oynamalarını tavsiye ediyorum.''

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...