kanser tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kanser tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Haziran 2013

LÖSEMİDEN KURTULMAK MUCİZE DEĞİL


Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği ve Kemik İliği Nakli Direktörü Prof. Dr. Fevzi Altuntaş obezite ve diyabetin lösemi riskini arttırdığını , tedaviyi olumsuz etkilediğini ancak modern tedavilerle lösemisiz bir hayatın mümkün olduğunu belirtiyor.


''OBEZİTE (AŞIRI ŞİŞMANLIK) LÖSEMİ RİSKİNİ ARTIYOR''

Obezite, Dünya sağlık örgütü tarafından "sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak" tanımlanmıştır. Halk arasında ise şişmanlık veya aşırı kilo olarak bilinmektedir. Obezitenin insan sağlığı üzerine çeşitli olumsuz etkileri çok iyi bilinmektedir. Bu bağlamda toplum sağlığı açısından son derece önem arz etmektedir.
Tedavide ve bakımdaki iyileşmeye paralel olarak dünyada obezitede, kan, kemik iliği ve lenf bezi kanserlerinde artış görülmektedir. Yakın zamanlarda yayınlanan çalışmalar, aşırı vücut ağırlığının birçok kanser riskini artırdığını göstermektedir.
Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen Tip-2 diabet mellitus ile şişmanlığın birbiri ile çok yakın ilişkili olduğu bilinmektedir. Dünyanın çok saygın dergilerinden biri olan "Blood" geçen sayısında Prof. Dr. Jorge J. Castillo diyabetin lenfoma, lösemi ve myeloma gibi lenf bezi, kan ve kemik iliği kanserlerinin gelişme riskini artırdığını bildirmiştir.

''ŞİŞMANLIK KANSER TEDAVİSİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR''
Aşırı kilonun kemik iliği ve lenf bezi kanser tedavisine yanıtı ve sonuç üzerine de etkili olduğu bildirilmektedir. Bir başka deyişle tedavi başarısızlığı riski obezlerde daha yüksek bildirilmektedir. Bu hastalarda sağ kalım olasılığı da daha düşüktür.
Dünyanın çok saygın dergilerinden biri olan "Blood" geçen ay ki sayısında da Prof. Dr. Massimo Brecia tanı anında aşırı kilolu olan lösemi hastalarında hastalığın daha erken nüks ettiğini bildirmektedir. Aynı zamanda aşırılı kilolu hastaların kanser tedavisi uygulaması sırasında ciddi sıkıntılar yaşadığı bilinmektedir.
''KİLO VERME LÖSEMİ RİSKİNİ AZALTIYOR''
Rochester Üniversitesi’nden Dr. Marshall Lichtman çalışmasında "Başarılı ve süregen kilo kaybı gelecekte lösemi, lenfoma ve myeloma gelişim riskini azaltmaktadır". Bu nedenle kilo kontrolünün süreklilik arz etmesi çok önemli durmaktadır. Gerek obezite ve şeker hastalığının kanser riskini artırması gerek ise kanser tedavisini olumsuz etkilemeleri nedeniyle önleyici girişimler önem taşıyor. Kanser tedavisi sırasında diyet ve diyet alışkanlığına da dikkat etmek gerekiyor, doğru beslenme alışkanlıkları kazanmak ve bunu sürdürebilmek hastalıktan korunmak ve tedavinin başarısı açısından önemli.
''YAŞ ARTTIKÇA LÖSEMİ RİSKİ ARTIYOR ''
Akut Lösemi görülme sıklığının yıllık yüz binde 2 ila 5 civarı olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de her yıl bin 500-2 bin yeni erişkin lösemi vak'ası ortaya çıkmaktadır. Akut Lösemi görülme oranı yaşla birlikte artmakta, 60 yaş civarında pik yapmaktadır. 60 yaş ve üzerinde lösemi görülme sıklığı yılda yüz binde 12 olarak bilinmektedir. Lösemi tüm kanserlerin yüzde 1’ini oluşturmaktadır. Lösemi 35 yaş altında kansere bağlı ölümlerin ise başta gelen nedenlerinden biridir.

''AKUT LÖSEMİ GÜRÜLTÜLÜ BİR TABLO İLE KENDİNİ GÖSTERİR''

Akut lösemilerde hastaların çoğunda altta yatan sebep saptanamaz. Ancak hastalığın görülme sıklığındaki artış ile ilişkili bazı risk faktörleri tespit edilmiştir. Bunlar arasında kanser ilaçları, radyasyon, ailevi sebepler, bağışıklı sistemi bozuklukları, bazı viruslar, hematolojik kanserler, genetik ve moleküler bozukluklar sayılabilir.

Kan kanserleri eklem ve kas ağrılarıyla, yüksek ateş ve ağız kanamalarıyla ortaya çıkarak haftalar içinde öldürücü olabilir. Akut lösemiler, gürültülü bir tablo ile başlar. Yaygın halsizlik – güçsüzlük ve kemik ağrıları görülür. Kansızlığa bağlı halsizlik, yorgunluk, nötropeniye bağlı ateş ve infeksiyonlar ve trombositopeniye bağlı kanamalar görülebilir. Kanamalar sıklıkla cilt bölgesinde görülür. Diş eti kanamaları, burun kanamaları, aşırı adet kanamaları, göz kanamaları, idrar yolu kanamaları, mide-barsak kanamaları, beyin kanamaları görülebilir. Beyin kanaması nadir fakat ölümcül olabilir. 

''LÖSEMİ BİR GÜN ORTADAN KALKACAK''
Gelecekte lösemiler akıllı tedaviler dediğimiz yöntemle kronik bir hastalık gibi tedavi edilecek. Şeker hastalığı gibi, Tansiyon yüksekliği gibi tedavi edilecek. Tıbdaki gelişmelerde bu yönde ilerlemektedir. Gelecek kök hücreler ve genetik üzerine olacaktır. Hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler gündemde olacaktır. Bireyselleştirilmiş tedaviler gelecektir.

Lösemi; aynı tip hastalığa sahip hastalar arasında bile belirgin farklılıkların görüldüğü heterojen bir hastalıktır. Hastaya doğru tedaviyi, doğru dozda ve doğru zamanda vermek bir hedeftir. Bu bağlamda "bireyselleştirilmiş tedavi" dediğimiz daha güvenli, daha etkin ilaç ve tedavilerin hastanın genotipi ve bireysel gereksinimine göre verilmesi amaç olmalıdır. 

'LÖSEMİDEN KURTULMAK MUCİZE DEĞİL''
Lösemi tedavisi zor ve sıkıntılı süreç olsa da ancak sonu aydınlıktır. Günümüzde lösemi tedavi edilebilir ve tamamen yenilebilir bir hastalıktır. Her geçen gün tıptaki gelişmeler neticesinde başarı oranı da artmaktadır. Mucize değil de çok tipik olmayan seyirler görülebiliyor. Buda lösemiyi ilginç ve farklı yapan bir durum.

''LÖSEMİ DEMEK KEMİK İLİĞİ NAKLİ DEMEK DEĞİLDİR!''
Lösemide ilk aşama ilaç tedavisidir. Bunun çok iyi yapılması ve erken dönemde hastalığın kontrol edilmesi şarttır. Bu nedenle lösemi servislerine ve yataklarına ihtiyaç vardır. Erken aşamada yeterli lösemi servisi olmadan kemik iliği nakli yatağı olması çok rasyonel değil. Erken dönemde hastalığı kontrol alındıktan sonra eğer hasta hastalığın tekrarlaması veya kontrol altına alınması bakımından yüksek risk taşıyorsa elde edilen erken yanıtın idamesinin sağlanması gerekir. Bu durumda da seçeneklerden biri allojenik kök hücre naklidir.

Kan kanserinde en etkili tedavisi “kök hücre nakli”dir. Kök hücre umuttur kök hücre gelecektir. Ancak kök hücre naklinin, sorunların bittiği anlamına gelmediğini vurgulamak lazım. ''Nakil sonrası da nakil süreci kadar önemli. Nakil sonrasında yakın takip ve gerektiğinde acil müdahale de büyük önem taşıyor. Nakil yapılan hastaların uzun yıllar takip edilmesi gerekir. Aksi takdirde bu hastalar aylar, yıllar sonra bile ciddi problemlerle karşılaşabilir''.

''YENİ TEDAVİLERLE LÖSEMİSİZ HAYAT MÜMKÜN''
Çocukluk çağındaki akut lösemiler nispeten daha iyi seyrediyor. Erişkin lösemilerinde mevcut durum ise maalesef yüz güldürücü değil. Amerikan NCCN hematolojik kanserler kongresinde sunulan en son çalışmalarda erişkinlere çocukluklarda uygulanan tedavi protokollerinin akut lösemilerde başarıyı artırdığını ölüm oranlarını azalttığı bildirildi. Bu nedenle 40 yaş altı olgularda bu yeni tedavi stratejileri uygulanmaya başlanmıştır. Bizim merkezimizde de Amerika’da uygulanan bu yeni tedavi stratejiler uygulanmaya başlandı ve mükemmel sonuçlar almaya başladık. Artık lösemisiz hayat nispeten daha fazladır. Artık lösemiyi yenip evlenen, çocuk sahibi olan, üniversite sınavı kazanıp okuyan, okulunu bitirip iş kuran, yurtdışına okumaya giden hastalarımız var. Kısaca "lösemisiz hayat" mümkündür.

''AFEREZ LÖSEMİ TEDAVİSİNDE ERKEN ÖLÜMLERİ AZALTIYOR''
Son yıllarda geliştirilen yeni ilaçlar, destek tedavileri ve aferez teknolojilerindeki gelişmeler sonucunda akut lösemilerde ölüm oranları önemli ölçüde azaldı. Aferez uygulamaları ile erken dönemde lösemi hücreleri vücuttan uzaklaştırılarak lösemi yükü azaltılmakta ve böylece hastanın erken dönemde ölüm riski azaltılmaktadır. Ayrıca lösemi hastasının kemoterapi uygulaması sırasında çok sayıda kan ürününe ihtiyacı olmaktadır. Yeterli kan ürünü sağlanamaz ise hasta o dönemde kaybedilmektedir. İşte aferez teknolojisi ile istenilen kan ürünü daha fazla miktarda ve çeşitte az sayıda vericiden güvenle elde edilebilmektedir. Bu şekilde lösemi hastasına mükemmel düzeyde destek tedavisi sağlanmış olmaktadır.

''LÖSEMİ TEDAVİSİNDE GELECEKTEN ÇOK ÜMİTLİYİZ''
Lösemi tedavisinde amaç ya yaşam süresini uzatmak ya da yaşam kalitesini artırmaktır. Ancak hastalığın kökenini tespit edip ona yönelik uygulamalar yapmak asıl olandır. Bugün düşündüğümüz nokta her bir kanser türünün ayrı kanser kök hücresi olduğu şeklindedir. Bunları tespit edip kontrol etmek asıl hedef olmalıdır. Ancak bu biraz zaman alacağa benziyor.

''LÖSEMİLERDE PSİKOLOJİK DESTEK GEREKLİ''
Psikolojik destek lösemi tedavisi kadar önem taşıyor. Psikolojik destek alan hastalar daha umutlu yaşamaktadır. Lösemi tanısı sırasında ölüm duygusunu yaşayan bir insan bu şekilde dünyaya ve tedaviye daha sıkı bağlanıyor. Dünyayla psikolojik bağlarını güçlendirip o zamana kadarki çatışmalarını aşıp ilgilerini canlı tutabiliyorlar. Bu şekilde Dünyadan kopmamaları sağlanıyor. Bu süreçlerin hepsi immün sistemi güçlendirmekte, tedaviye uyumu artırmakta ve tedavinin başarısını artırmakta ve sonuçta lösemiyi yenmede önemli olmaktadır. Bizde kendi kliniğimizde 4 yıldır -ihtiyacın dışında- düzenli bir şekilde bu konuda hastaları eğitiyoruz. Bu eğitimlerin çok faydalı olduğunu söyleyebiliriz.

''LÖSEMİDE İNANÇ VE MOTİVASYON ÖNEMLİ''
Lösemi tedavisi hasta, aile, hekim üçgeninde çok iyi takım çalışmasını gerektiriyor. Eğitim, farkındalık, psikolojik destek, güven, diyet, infeksiyon kontrolü, kan desteği ve birçok konuda ortak çalışma ve destek gerektiriyor. Bir nevi Tedbirli ve kontrollü bir şekilde mayınlı tarlada yürümeye benzetiyorum. Çünkü lösemiler literatür takip etmiyor, kitap okumuyor. Bu nedenle çok farklı seyir ve davranış gösterebiliyorlar. Bizleri ve çalışmalarımızın sonuçlarını farklı kılan da bu.

''HEMATOLOG OLMAK YAŞAM TARZIMIZ''
İnsan hayatı ile uğraşmak işimizin zor yanı ancak bir o kadarda zevkli. Özellikle kan ve kemik iliği kanserleri ve kemik iliği nakli ile uğraşıyorsanız yaptığınız tedavi ve uyguladığınız yöntemler hastanın yaşamı ve/veya yaşam süresi üzerinde doğrudan etkili olabiliyor. İşte bu bize çok ağır bir vicdani sorumluluk yüklemektedir. Bu bağlamda Hematolog olmak belli bir süre sonra bir yaşam tarzı haline geliyor.

TÜRKİYE'DE DURUM
Ülkemizde her yıl bin 500 2 bin yeni lösemi vakası görülmektedir. Ancak akut lösemi hastalarına bakacak yeni klinik ve yataklara ihtiyaç var. Bu nedenle kemik iliği nakillerinde olduğu gibi akut lösemiler içinde teşvik edici programlar oluşturulmasına gereksinim duyulmaktadır.

LÖSEMİ TEDAVİSİNE SAĞLIK BAKANLIĞI’NDAN TAM DESTEK
Aferez tedavisi kemoterapiye yardımcı bir tedavi ancak lösemi hücreleri fazla olan hastalarda erken dönemde uygulanırsa aferez hayat kurtarıcı öneme sahip oluyor. Akut lösemi hastalarına erken dönemde aferez uygulaması ilk bir ay içinde lösemiye bağlı ölüm oranını azaltmaktadır. Bu nedenle bu çalışmaların desteklenmesi gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı işin önemine binaen dünyadaki gelişmelere paralel olarak Terapötik Aferez Sertifika Programı oluşturmuş ve bu merkezlerde şimdiye kadar 300'ün üzerinde sağlık personeli eğitim almıştır. Sertifika sahibi olan bu kişilerin lösemi hastalarının tedavilerine ciddi anlamda katkı sağlayacağını bekliyoruz.

18 Kasım 2012

Kanser Tedavisinde Psikolojik Destek



''Kanserle başarılı mücadele,  başarılı bir tedavi ekibiyle mümkündür.''


Psikolog Selin Koçkaya
Sante Kanser Vakfı


Ülkemizde henüz psikoloji ergenlik dönemini yaşıyorken, insanlarımız yeni yeni alışıyorken, psikoonkoloji çocukluk dönemini yaşamaktadır. Kanser ve psikoloji çok yeni bir arada anılmaya başlanmış, önemi kavranmaya başlanmıştır. Dünya’da psikoonkoloji 2. Dünya Savaşı’nın ardından önemsenmeye başlanmışsa da ülkemizde 1990’lı yılların sonuna doğru ilk adımlar atılmıştır. Bu durum ülkemiz için sağlıklı bir gelişmedir ve umut vaat etmektedir.

Psikoonkoloji; kanser, tıp ve psikolojinin temelini oluşturduğu, sosyoloji ve antropolojiyi de içeren multidisipliner bir alandır. Kanser genel anlamda duygusal çöküşlerin, kaygıların, sarsıntıların ve krizlerin en sık yaşandığı hastalıktır. Bu durum tedavinin şeklini değiştirebilmekte, yavaşlatabilmekte, hızlandırabilmekte ya da bazen durdurabilmektedir. Teknolojinin ilerlemesi ve bu konuda uzmanların çoğalmasıyla birlikte tıp hizmet kalitesini arttırmıştır. Tedavinin fizyolojik boyutunda artık sıkıntı yaşanmamaktadır, alternatif seçenekler bulunmaktadır. Geriye tedaviyi etkileyecek en büyük etken olarak hastanın psikolojik durumu kalmaktadır.

Psikoonkoloji kavramı ile birlikte bir diğer önemli kavram “Psikoonkolog” tur. Psikoonkologlar kanser psikologu olarak diğer meslektaşlarından ayrılırlar. Doktorlarla, diyetisyenlerle, hemşirelerle birlikte çalışmalıdırlar ve sürekli görüş alışverişi halinde kalmalıdırlar. Gelişen teknolojiden haberdar olmalı, beslenmenin önemini kavramalıdır.

Kemoterapinin (ilaç tedavisi), radyoterapinin (ışın tedavisi) yan etkilerini ve cerrahi müdahalelerden sonra oluşabilecek kusurları bilmelidirler. Buna bağlı olarak hastalarda oluşan günlük işlev kayıpları, ilaçlara bağlı depresyon ya da estetik kaygılar konusunda farklı değerlendirmeler yapabilmeliler. Bir psikoonkoloğu psikologdan ayıran en önemli fark süredir. Hasta kısa süreli tedavi görmektedir, zaman kısıtlıdır ve daha ağırlıklı krize müdahale konusunda destekleyici tedavi uygulamaktadır. Seanslar genellikle bugün ve şimdi odaklıdır,  seans süresi ya da seans sayısı esneklik gösterebilmektedir.

Tedavi süresince hasta kadar psikoonkoloğun duygusal sürecide önemlidir. 

Zamanın kısıtlı olması, hastanın fizyolojik olarak sağlıklı olmaması, tedaviye dirençli olması, hasta yakınlarının tutumu, dışsal faktörler süreci etkilerken aynı zamanda empati ve ilişki kurabilmeyi becerebilmeli fakat profesyonellikten uzaklaşmamalıdır. Tıbbın ve bilimin karşısında yeterliliklerini bilmelidir.

Psiko-eğitim işlevsel olan bir tekniktir.

Kanser psikolojisinde bir diğer dikkat edilmesi gereken husus hastanın ne kadar bilgiye ihtiyacı olduğudur. Ülkemizde devlet hastanelerinde zaman yetersizliğinden bu açıklamalara pek önem verilmemektedir. Fakat bu bilgisizlik hastayı kaygılandırmaktadır. Neyle baş ettiğini bilmeyen hasta nasıl baş edeceğini bulamamaktadır. Yan etkilerden haberdar olmayan hasta tedavinin işe yaramadığını ya da hastalığının ilerlediği düşünebilmektedir. Psiko-eğitim bu sırada devreye giren ve işlevsel olan bir tekniktir.

Kişiye psikolojik desteğin yanı sıra hastalık hakkında, hastalığın ya da tedavinin yan etkileri hakkında bilgilendirme yapılması kişinin kaygılarını azaltan bir unsurdur. Fakat psiko-eğitim hassas bir dengedir fazla bilgi hastayı daha fazla kaygılandırabilir bu durumda dikkate alınması gereken yalnızca hastanın ne kadar bilmek istediğini anlayabilmek, öğrenebilmek, tahlil edebilmektir. Hastanın izin verdiği yere kadar gitmeyi bilmek, ona zarar vermemeyi ilke edinmek çok önemlidir.

Her hasta her duruma farklı tepki verebilir. 

Bazen yaş faktörü, bazen kişilik özellikleri bazen kişinin o an içinde bulunduğu durum terapiste yön gösteren ipuçları olur. Ergenlik döneminde ergen, kendi içinde hassas bir dönemdedir birçok fiziksel, psikolojik ve sosyolojik değişiklik yaşamaktadır. Üstelik henüz sorunlarla başa çıkma yetilerini kazanmamış ya da sağlıklı geliştirememiş olabilir. Bu durumda “kanser” gibi bir hastalık, yaşıtları arasında ayrılmasına, beden imajının değişmesinde sebep olabilir. Tüm bu faktörler ergenin daha öfkeli, daha reddedici, karşı gelici olmasına tedaviye uyumda zorluk çıkarmasına sebep olabilir. Terapist bunları mutlaka göz önünde bulundurmaktadır. Aynı şekilde aşırı kabullenici, öfkeli, depresif, çok genç, çok yaşlı, cinsel uzuv ya da işlev kaybı olan kanser hastalarına farklı yaklaşımlar sergilenmektedir.
         
Kanserle başarılı mücadele,  başarılı bir tedavi ekibiyle mümkündür. 

Uzman doktorların teşhisi ve gelişmiş kemoterapi, radyoterapi uygulamaları sayesinde artık kanser tedavi edilebilmektedir. Teknoloji fizyolojik olarak tedaviyi tamamlarken,  hasta psikolojik olarak ruh bütünlüğünü sağlayabilmek için destek almalı böylece ruh-beden bütünlüğünü koruyarak tedavisini sonlandırmalıdır. Tedavi ekibinin içinde yalnızca hekimler, psikologlar ve diyetisyenler yoktur. Hastanın kendisi de tedavi ekibine dahil edilmelidir ve ekibe destek vermesi istenmelidir.

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...