Amerikan Spor
Hekimliği Derneği’nin düzenlediği 61. Yıllık ve 5. Egzersiz İlaçtır Kongresi (ACSM)
Orlando’da gerçekleştirildi.
90 farklı ülkeden 45.000 akademisyen ve
uzmandan oluşan Amerikan Spor Hekimliği Derneği, spor bilimleri ve spor hekimliği
alanında çalışmalar yapıyor. Derneğin, Orlando’da yapılan yıllık bilimsel
toplantısında spor hekimliği, egzersiz bilimleri, fiziksel aktivite ve toplum
sağlığına ilişkin olarak 70’ den fazla farklı alt disipline ait yeni klinik
teknikler, bilimsel gelişmeler ve bu alanlara yön veren üst düzey araştırmalar
paylaşıldı.
Koltuklar, üzerine sağlığa zararlıdır uyarısı yazılarak mı
satılmalı?
Harward Tıp
Fakültesi’nden Dr. I-Min-Lee’nin
‘Yaşamak İçin Hareket Et: Koltuklar, üzerine sağlığa zararlıdır uyarısı
yazılarak mı satılmalı’’ başlıklı çarpıcı bir konferans verdi. Dr. Lee giderek
artan sayıda çalışmanın, modern dünyamızda oturmanın kanser, kalp damar
hastalıkları, inme, hipertansiyon gibi ölümcül hastalıklarla anıldığına işaret etti.
Dr. Lee, var olan bilimsel verilerin ışığında koltuğun sağlığa zararlı olduğunu
belirterek oturmayı ‘yeni sigara içme’ tehlikesi olarak tanımlayarak ‘bırakmanın
zamanıdır’ dedi.
ACSM’yi takip eden Aktif
Yaşam Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim
Üyesi Prof.
Dr. Ali Haydar Demirel, yapılan çalışmaların oturma süresi uzadıkça tip2
diyabete yakalanma riskinin de arttığını gösterdiğini belirterek:
“Aslında sandalye ve
koltuk geçmişte sadece kısıtlı sayıda insan tarafından kullanırken 16.
yüzyıldan itibaren insan yaşamına daha çok girmeye başladı. Günümüzde ise insanoğlu büyük ölçüde
çalışırken, işe gidip gelirken, evde sürekli oturuyor. Böylece günde ortalama oturma süresi 10 saati
buluyor.
Oturmanın ölümcül
olabileceğine ilişkin ilk vaka 80 saat boyunca oturduğu yerde internet oyunu
oynayan 24 yaşındaki bir erkekte görülen ve kan akımının azalması sonucu oluşan
pıhtılaşma olayıdır. Avustralya’da 60.000 kişi üzerinde yapılan çalışma da
günde 4 saat ve üzeri oturanlarda kronik hastalıklara yakalanma riskinin önemli
ölçüde arttığı gösterildi. Dahası bu
durum kişinin yaşı, cinsiyeti, beden kitle indeksi ya da fiziksel aktivite
düzeyinden bağımsız idi. Nitekim bir
başka çalışmada günlük oturma süresi 11 saatin üzerinde olan insanlarda günde 4
saat oturanlara göre üç yıl içerisinde ölüm riski yüzde 40 artıyordu.
23.016 sağlıklı
kadında yapılan Kadın Genomu Sağlık Çalışması isimli araştırma sonuçlarına göre
de fiziksel fitness düzeyi ne olursa olsun fiziksel aktif kadınların koroner
kalp hastalığına yakalanma riskinin daha düşük olduğu belirtiliyor” dedi.
ACSM’
ye katılan, Türkiye Spor Hekimleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Ülkar, kongre süresince obezitenin önemli bir
hastalık olduğu, ancak hareketsiz yaşamın bundan daha da büyük bir sorun olduğunun
pek çok oturumda vurgulandığını belirterek
"egzersiz ilaçtır" sloganının gerçekliğinin pekişmiş olduğunu
ifade etti.
Yaptığınız egzersiz gelecek nesillere aktarılacak çok değerli bir
mirastır!
Prof.
Dr. Bülent Ülkar, “Düzenli egzersizle yalnızca egzersiz yapan
kişinin vücudunda değil, aynı zamanda genetik yapısında da olumlu değişiklikler
ortaya çıkmaktadır. Egzersizin yararlı etkisi gelecek nesillere aktarılacak çok
değerli bir mirastır.
İlaç yerine "erken yaşta başlayan egzersiz alışkanlığı
Egzersiz yapmak yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan,
başta kas iskelet sistemi, kardiyovasküler sistem ve beyin işlevindeki
değişiklikler olmak üzere pek çok olumsuz etkiyi önleyebilir veya
geciktirebilir. Buradan çıkan sonuç; giderek yaşlanan nüfus için
"ilaç" yerine "erken yaşta başlayan egzersiz alışkanlığı"
hem daha kaliteli hem de düşük sağlık giderleriyle yaşamak anlamına gelmektedir”
dedi
Orta şiddetli egzersizler yaşlılarda hızla gelişen fiziksel
düşkünlüğün önlenmesinde yardımcı
Türkiye
Spor Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metin Ergün, de kongrede paylaşılan araştırma sonuçlarına değindi:
“Fiziksel aktivite ile sağlıklı ve başarılı
yaşlanma ilişkisinin araştırıldığı ve bu alandaki en kapsamlı çalışma olan ‘The
Life Study’ araştırmasının sonuçları paylaşılmıştır. İleri yaşta 400 metre
kadar yürüyememenin majör bir fiziksel kısıtlılık kriteri olarak alındığı
araştırmada; 70-89 yaşlarında 1635 kişi egzersiz programı ve sağlık eğitimi
olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Egzersizler; 2 yıl boyunca haftada 150 dakika
yürüyüş ve oturur pozisyonda küçük ağrırlıklarla bacaklara yönelik kuvvet
çalışmalarını içermekteydi. Araştırma sonunda egzersiz yapanların inaktif veya
hareketsiz yaşlılara göre yürüyüş mesafe oranlarının %18 arttığı ve daha da
önemlisi fiziksel kısıtlılık gelişiminin %28 daha az olduğu ortaya konmuştur. Bu
sonuçlar, orta şiddetteki egzersizlerin, yaşlılarda hızla gelişen fiziksel
düşkünlüğün önlenmesinde ve onların daha aktif ve bağımsız bir yaşam
sürmelerinde anahtar rol oynadığını göstermektedir.
Yürüyüş
dünyada en çok önerilen egzersiz türüdür. Ortaya çıkan kanıtlar egzersiz dışı
günlük aktivitenin artmasının ve/veya hareketsiz yaşam davranışının
değiştirilmesinin sağlık üzerinde bağımsız rolü olduğunu göstermektedir. Bu
durum ‘daha çok yürü, daha az otur ve egzersiz yap’ sloganı ile ifade
bulmaktadır.
Moleküler
biyoloji araştırmaları egzersize bağlı olarak ortaya çıkan bazı fiziksel
değişikliklerin bazen DNA üzerinde de kimyasal değişikliklere neden
olabildiğini göstermektedir. Genetik yapıdaki bu adaptasyonların gelecek
nesilleri de olumlu etkilemesi beklenmektedir.”
Kronik hastalığı olanlar
kas kitlelerini kaybetmeden, uygun egzersiz programları ile kilo kaybetmeli,
kardiyovasküler kondisyonunu arttırmalı.
Kongrede
konuşulan güncel araştırmalara değinen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Karpuz
‘Obezite Paradoksu’ hakkında şu bilgileri verdi:
“Geçtiğimiz
on yıl içinde yapılan çeşitli çalışmalarda, Vücut Kitle İndeksi (VKİ) baz
alınarak kişilerin kilo durumlarının değerlendirildiği durumlarda, özellikle de
kalp yetersizliği ya da koroner arter hastalığı gibi tümü hasta olan bireyler
arasında yapılan kıyaslamalarda, hafif kilo fazlası olanların kısa dönem
mortalitelerinin VKİ<25 kg="" m="" sup="">225>
Hasta
olmuş kişiler arasında (hipertansiyon, kalp yetersizliği, koroner arter
hastalığı vb.) bir J şekilli mortalite eğrisi olduğu, yani aşırı az ve aşırı
fazla Vücut Kitle İndeksi değerlerinde mortalitenin fazla, hafif kilo fazlası
olanlarda ise az olduğu söylenebilmektedir. Burada önemli olan nokta ise bu
karşılaştırmaların zaten hastalık başlamış bireyler arasında yapılıyor
olmasıdır. Yani, hiç hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde kilo fazlalığının
getirdiği kardiyovasküler kronik hastalık riskindeki artışa tezat
oluşturabilecek bir durum söz konusu değildir.
Burada daha çok önemli olanın kronik hastalığı
olan bireyin kas kitlesini kaybetmeden, uygun egzersiz programları ile kilo
kaybederek kardiyovasküler kondisyonunu arttırması olduğu düşünülmektedir. Yani
kronik hastalığı olanlara kilo almanın daha iyi olacağı mesajı verilmemeli,
bunun yerine kilo azaltılmasının faydalı olabilmesi için hedefin
kardiyovasküler kondisyonu iyileştirecek uygun bir egzersizin uygulanmaya
başlaması önerisi yapılmalıdır.
Sağlıklı
bireylerde uygun kilonun sağlanıp idame ettirilmesi birincil korunma için
önemini korumaktadır. Obezite paradoksu klinisyenlere kronik hastalığı olan
hastaları ile ilgilenirken vücut ağırlık dengeleri konusunda dikkatli
olmalarını gösteren önemli bir örnektir.”
Zayıf olan hareketsiz biri kilolu olup hareket eden birinden daha
fazla hastalanma riskini sahip!
Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Aylin Hasbay
Büyükkaragöz takip ettiği Egzersiz İlaçtır Kongresi’nde
öncelikle hareketsizliğin şişmanlıktan daha önemli sağlık riski taşıdığının
birçok konuşmada belirtildiğini söyleyerek:
“Kongrede
sıklıkla zayıf olan hareketsiz birinin kilolu olup hareketli birine kıyasla
sağlık açısından daha riskli durumda olduğu üzerinde duruldu. Kilolu olma durumu bilindiği gibi sağlık
açısından çok riskli olmayıp hareketsizlikle birleştiğinde problem
yaratmaktadır.
Yapılan çalışmalar kızlarda özellikle 11 yaş
sonrası aktivitenin çok azaldığı ve bu dönemin ergenlik başlangıcı dönemle aynı
zamana geldiği belirtilmektedir. Bu yaş grubunda hareketliliğin artması için
okullara çok önemli görevler düşüyor” dedi.