02 Mayıs 2013

SOSYAL SORUMLULUK- ETKİNLİK




''KANSERLE DANS''

Destek ve bağış etkinliği  17 Mayıs 2013'de İstanbul'da 


'Ya sen, Ya ben, Ya da Sevdiğimiz
“Kanserle Dans”
Ettik, Ediyoruz, Edeceğiz…'

2012 yılında kurulan “Kanserle Dans” blog sitesi bugün 8 bini aşan Facebook takipçisi, 110 binden fazla site okuyucusu ile kanserle ilgili hayati bilgileri okuyucuları ile paylaşıyor.

Amerika’da yaşayan iki Türk okul arkadaşı Esra Ürkmez Bayraklı ve Ebru Tontaş’ın günümüzün en önemli sağlık sorunlarından birisi olan kanserle mücadelede de yolları kesişti. Esra Ürkmez Bayraklı; 2011 Eylül'ünde babasına konulan pankreas kanseri teşhisi ile Ebru Tontaş ise annesine konulan meme kanseri ve babasına konulan prostat kanseri teşhisi ile hastalığın ciddiyetini birebir yaşamış iki isim. 

En yakınlarına kanserle mücadelelerinde hep destek olmaya çalışan Esra Ürkmez Bayraklı ve Ebru Tontaş, hastalıkla ilgili araştırmaları, çıkan yeni tedavi bilgilerini, klinik araştırmaları paylaşmak ve kanserle ilgili bilinirliği artırmak için 2012 yılının Mayıs ayında, “kanserle-dans.blogspot.com” isimli bir blog/internet sitesi kurdular. Kurdukları blog/internet sitesinde kanserle mücadeleyi adeta bir dansa benzeterek, sürekli doğru adımlarla yürütülmesi gereken bir süreç olduğunun altını çizen ikili, kısa sürede kendilerine yüz binlerce okuyucu ve takipçi kazandılar. 8 bini aşan Facebook takipçisi ve 110 binden fazla okuyucusuyla blog/internet sitesi, yabancı kaynaklı akademik çevirilerden oluşuyor ve yalın bir dille, sağlıklı beslenmeden, spor yapmanın öneminden, tedavi sürecine, doktorlar tarafından kullanılan terimlerin ne anlama geldiğine kadar birçok bilgiyi takipçilerine aktarıyor. 



Esra Ürkmez Bayraklı ve Ebru Tontaş  “Kanserle Dans’ın var oluş sebeplerini kısaca şu sözlerle özetliyorlar; 

“Sloganimiz en buyuk cikis sebebimiz zaten; ‘Ya Sen, Ya Ben, Ya da Sevdigimiz Kanserle Dans Ettik, Ediyoruz, Edecegiz…’

Şu anda gerçekleşmiş iki projemiz var; bağış amaçlı satışını yapacağımız Kanserle Dans T-shirt’leri, ve Türkiye’de bir ilk; Meme kanserini anlatan çocuk kitabımız, Breast Cancer UK’ den Çoğaltma iznini aldığımız kitap, ücretsiz olarak bastırılıp kanser hastalarına yine ücretsiz olarak dağıtılacaktır.

Amerika’daki dernek anlayışı ile, Türkiye’de gönüllülerimiz sayesinde bağışlarının tamamının yardım için kullanılacağı bir dernek olmayı hedefliyoruz. 

Bizim için insan önemli... Nereden geldiği, nereye gittiği değil… Psikolojik yardıma, bilgiye ihtiyacı olan, kendini anlayan birilerine ulaşmaya çalışan,  Kanserle Dans eden veya bu dans pistinde bulunan herkese açığız. 

Blog ve Facebook sayfasının gelişmesine yardım eden gönüllüler listesi hem Akademik, hem de ya kendisi ya da bir yakını Kanserle Dans etmiş hastalardan oluşuyor. Bize destek veren herkese ve her kuruma sonsuz teşekkürlerimizle…”
http://kanserle-dans.blogspot.com/p/gonullulerimiz.html

Global Adımlarla Yoluna Devam Ediyor

2013 Ocak tarihi itibariyle resmi olarak New York'da dernekleşen “Kanserle Dans” kısa sürede başarılı etkinliklere imza attı. Şubat ayında dört büyük spor kulübü olan Galatasaray USA, Fenerbahçe USA, 

Beşiktaş USA ve Trabzonspor USA’nın katılımıyla Izmir USA'nin ev sahipligi ile Kanserle Dans, ilk bağış yemeğini New York'da gerçekleştirdi. Bağış yapanların arasında Türk Kulüplerinin Amerika ayaklarından, Amerikalı şirketlerine, Hindistanlı kurum ve kuruluşlarına kadar geniş bir kitle mevcut. 

Türkiye’de yapılacak ilk destek ve bağış etkinliği  17 Mayıs 2013'de İstanbul'da 

Derneğin Türkiye’de yapılacak ilk destek ve bağış etkinliği ise 17 Mayıs 2013'de Etiler Şamdan'ın ev sahipliğinde gerçekleşecek. Tanıtım ve Destek Kokteylinde, katılımcılar arasında kendisi veya sevdiği kanserle dans etmiş ünlü isimler, onkologlar, cerrahlar ve ilaç firmaları ve hastanelerin yöneticileri, Kanserle Dans Ailesinin üyeleri de yer alacak. Düzenlenecek kokteylde toplanan yardımlarla, “Kanserle Dans” edenlere psikolojik yardım, tedavi sonrasi iş imkanı alt yapısı projesi desteklenecek. Etkinlikte Ayşe Nihan Kuzucu ve İrfan Yüksel çifti Arjantin tangosu gösterisi ile Kanserle Dans edecekler.  

17 Nisan 2013

Batık tırnak mutlaka profesyonel ellerde tedavi edilmeli!




Özellikle kadınların, batık tırnaklarını kuaförlerde manikürcüye tedavi ettirmeye çalışmaları bir klasiktir. Bu işlemlerin sonucunda geçici bir rahatlama yaşasalar da aynı sorun bir süre sonra yine karşılarına çıkar. Hatta bazı durumlarda batık o denli vahim hale gelir ki, artık ameliyat dışında tedavisi mümkün değildir. Oysa profesyonel Ayak Sağlığı Merkezlerinde yapılan müdahalelerle batık tırnaktan kolayca kurtulmak mümkün. Kadıköy Şifa Ayak Sağlığı Merkezi uzmanlarından Banu Eren batık tırnak ve profesyonel tedavisi hakkında bilgi veriyor.

Batık tırnak nedir?
Batık tırnak acı verici, yürümeyi zorlaştıran hatta ileri durumlarda engelleyen, görüntü olarak hoş olmayan ve genellikle uzun süre devam eden bir tırnak hastalığıdır. Tırnak ve ayak derisi arasındaki derinin kızarmasına ve iltihaplanmasına yol açar. Buna rağmen batık tırnak sorunu yaşayan çoğu kişi, yanlış bilgilendirme ve yönlendirme ile işin uzmanı haricinde yapılan acı verici ve kalıcı olmayan tedaviler nedeniyle batık tırnak tedavisine yanaşmamaktadır. Ayak sağlığı ve bakım merkezleri sayesinde bu sorun kalıcı ve ağrısız bir şekilde tedavi edilebilmektedir.

Batık tırnak mutlaka profesyonel ellerde tedavi edilmeli!

Batık tırnak tedavisi nasıl uygulanır?

Ayak Sağlığı ve bakım merkezleri doktor ve ayak bakım uzmanı eşliğinde ayak banyoları, kremler, antibiyotik kullanımı ve tırnakların kısaltılması şeklinde uygulanmaktadır.

Bu tedavilerin işe yaramaması ve batık tırnağın uzun süre ile tedavi edilmediği veya yanlış tedavilerin uygulandığı vakalarda tırnak ameliyatı yapılmaktadır. Genelde tırnağın tümüyle alınmasına gerek yoktur. Çünkü tırnağın sağlıklı kısmının alınmaması gerektiğinin önemi tüm bu tedavilerin uzun yıllar süresince uygulanması neticesinde öğrenilmiştir.

Batık tırnak tedavisinde genelde uygulamanın yapılacağı tırnak uyuşturulur ve dolayısıyla hiçbir acı hissetmezsiniz. Daha sonra tırnak yatağı ile tırnak arasındaki bölge açılır ve deri içerisinde kendine yer yapmış olan batık tırnak çıkartılır. Fakat bu tedavi şeklinde kalıcı bir rahatlatma söz konusu değildir çünkü tırnak tekrar batık bir şekilde uzamaya devam edecektir. Tedavi ya da bakım sonucunda hasta hiç bir acı hissetmez. Aynı zamanda bir süre tırnak kesimlerine müdahale etmeyip bir uzman tarafından kanalları düzeltilen tırnak kesilmelidir.

03 Mart 2013

Akciğer Kanserinde Kişiye Özel İlaç devri başlıyor




Ülkemizde kansere bağlı ölümlerde akciğer kanseri ilk sırada yer alıyor. Ancak kanser hücrelerinin genetik şifresini çözmeyi hedef alan araştırmalar sayesinde artık her hastaya aynı tedavi yerine hastalığa değil, hastaya özel tedavi çağına girildi. Kanser hücresinin genetik yapısını temel alan iki yeni tedavi yöntemine yakın gelecekte yenilerinin eklenmesi ve sağkalım oranlarında ciddi artışlar bekleniyor.




Eski ve az etkili yöntemlerin, yerini çok daha etkili tedavilere bıraktığını söyleyen Türk Akciğer Kanseri Derneği (TAKD) Başkanı Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, moleküler onkoloji ve genetik bilimindeki yeni gelişmelerin, kanserin karmaşık yapısını anlamayı sağladığını belirtiyor. Mandel, akciğer kanseri hastalarının farklı genetik özelliklere sahip olduğunu ve tedavilerin artık bu özellikleri hedef aldığını söylüyor. Üstelik hedefe yönelik bu ilaçlar etkilerini sadece hastalıklı hedef hücreler üzerinde gösteriyor.

''Farklı kanser türlerine göre farklı tedavi''



Akciğer kanserlerinin küçük hücreli ve küçük hücreli dışı olmak üzere iki temel gruba ayrıldığını söyleyen Amerikan Hastanesi Medikal Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, küçük hücreli dışı kanserlerin yüzde 80-85 rastlanma oranıyla daha sık görülen grubu oluşturduğunu söylüyor.



Prof. Dr. Nil Molinas Mandel farklı kanser gruplarının hastalığın büyüme hızı, biyolojisi ve başka organlara yayılması açısından farklı bir seyir izlediğinin altını çizerek, geçmişten bugüne tedavi yaklaşımlarındaki gelişimi şöyle ifade ediyor: “Bu kanser türlerine göre tedavi seçimi de farklı olmaktadır. Küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinin de farklı alt grupları vardır. Geçmişte uzun süre tüm hastalara aynı tedaviler uygulandı. Ancak son yıllarda, tümör biyolojilerinin farklı olduğu anlaşıldı ve bu alt gruplara göre tedavi yaklaşımlarımız değişti. Buradan yavaş yavaş tedaviler kişiye özel olarak değişime uğradı”.gösteriyor.


Akciğer kanserinde genetik değişiklikler ve sigaranın etkisi

Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, “Günümüzde artık tedaviyi kanserin genetik özellikleri yönlendirmeye başladı. Bu genetik değişiklikler ve tedaviyi belirleyecek mutasyonların varlığını araştırmak için patologlarla birlikte çalışmanın önemi arttı. Eskiden tümörün küçük hücreli ya da küçük hücreli dışı olarak belirlenmesi yeterli olmaktayken, artık bu grupları da alt gruplara ayırıyor, genetik değişikliklerin incelenmesini istiyoruz. Hastalarımıza, kemoterapi yanında farklı seçenekleri de sunmak için gerekli genetik testlerin yapılmasını önerebiliyoruz. Ancak, bu testlere göre hastalarımızın uygun bir tedaviye yönlendirilmeleri söz konusu olmaktadır” diyerek hastalığın önlenmesi için alınabilecek önlemlere dikkat çekiyor: “Bu gelişmelerle eskiden ümit veremediğimiz hastalarımıza daha olumlu bir bakış açısı sağlayabilir duruma geldik. Ama her şeyden önce hastalığın önlenmesi ve erken teşhis olanaklarının artırılması gerekir. Unutulmaması gerekir ki akciğer kanserleri yüzde 85-90 oranında sigarayla bağlantılıdır. Sigaraya başlamamak ve sigarayı bırakmak akciğer kanserini önleyebilir. Yani akciğer kanseri önlenebilir bir hastalıktır.”

 

''Genetik testler ile uygun hastalarda doğru tedaviye cevap oranı yüzde 60’a kadar çıkıyor''


Moleküler onkolojideki yenilikler ve gen mutasyonlarının ortaya konmasının bireyselleştirilmiş tedavilerin uygulanmasını mümkün kıldığını söyleyen Prof. Dr. Nil Molinas Mandel “Böylece kemoterapiden yarar görmese de hedefli tedavilerle yaşantısını sürdürebilecek alt gruplar ortaya çıktı. Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde bir süredir EGFR adı verilen gen mutasyonunu hedefleyen tedavilere önemli ölçüde yanıtlar alınıyordu. Son yıllarda yaşanan bir diğer önemli gelişme ALK gen mutasyonlarının varlığının ortaya konması oldu. Doğru tedavi uygun hastalarda kullanıldığında cevap oranı yüzde 60’lara kadar çıkıyor. Bu umut verici ilaçlara her gün bir yenisi eklenmektedir. Ancak, her yeni ilacın tüm hastalara uygun olamayabileceğini de akılda tutmak şarttır. Bunun ayırımı için klinisyen, hasta ve patolog arasında çok yakın bir işbirliği gerekmektedir. Bu bilgilerin ışığı altında, akciğer kanseri hastalarının kişiye özel yaklaşımlar ve tedaviler ile daha uzun yaşam şansı ve farklı tedavi seçeneklerinden faydalanabilme olanağı bulunduğunu söyleyebiliriz” şeklinde konuşuyor.

İleri evre kanserlerde tümörü hedef alan tedavi



Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Büge Öz ise kanseri erken evrede yakalamanın çok önemli olduğunu vurgulamanın yanı sıra bugün artık ileri evrelerde bile yapılabilecek bazı şeyler olduğunu, ileri evrede kanserlerde tümör vücutta yayılmış olabileceği için cerrahinin yerine sadece tümörü oluşturan istenmeyen hücreleri hedef alan bazı özel tedaviler olduğunu ifade ediyor.

Prof. Dr. Büge Öz “Bu hücrelerin mutasyon dediğimiz, diğer hücrelerde olmayan bazı genetik özellikler kazandığını bugün biliyoruz. Bu gen değişiklikleri hücreye kontrol dışı üreme, hücrenin ölümsüzleşmesi (kendini hücre ölümünden kurtarabilmesi) ve ayrıca vücutta yayılabilme gibi özellikler kazandırıyor. Artık bu genetik özelliklere yönelik tedaviler geliştirilmeye başlandı. Bunlar içerisinde bazılarının durdurulması, çok özel moleküler ajanlar ile mümkün olabiliyor. Bu moleküler ajanların kullanılarak, tümörün, hücrenin ölümsüzlüğünün, sürekli olarak çoğalmasının ve vücut içerisinde uzak yerlere gitmesinin önlenmesi hedefleniyor,” diyerek yeni nesil tedavilerin amaçlarını özetliyor. 
Hasta mutlaka onkolog ve patolog ile doğrudan iletişim içinde olmalı

Bu gen değişikliklerine karşı iki ilaç grubunun çok kısa sürede çok iyi sonuçlar verdiğini ifade eden Prof. Dr. Büge Öz bu ilaçların hastaların sağ kalım olarak ifade edilen hastalıksız yaşam sürelerinde de çok ciddi faydalar sağlamaya başladığına dikkat çekiyor. Ancak bu tedaviden yararlanabilmeleri için hastalarda öncelikle bu gen değişikliklerinin testlerle gösterilebilmesi gerekiyor. Bunlar tedavi kararını etkileyen önemli testler olduğundan doğru yapılıp doğru yorumlanmaları gerekiyor. “Üniversite hastaneleri, bazı devlet hastaneleri ve özel laboratuarlarda bu testlerin güvenilir yapılabilmesi konusunda çok yakın gelecekte çok daha iyi bir yere geleceğiz” diyen Patalog Prof. Dr. Büge Öz bu tedavilerden yararlanabilecek hastaların birtakım genetik testlerle belirlendiğini söyleyerek, tedaviden yararlanmak isteyen hastalara şunları tavsiye ediyor:

Küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı almış hasta mutlaka onkoloğuyla iletişimde olmalıdır.

Bu testler için onkolog gerek görüyorsa hastasını uygun patoloji laboratuvarlarına refere edecek, hastayla ve patologla birlikte çalışarak sonuçları yorumlayacaktır. Bu testler şimdilik iki taneyle başladı ama gelecekte devamının ve daha fazlasının geleceğine yürekten inanıyorum. Böylece yakın gelecekte kanser ölümcül olmaktan çıkabilir ve hastaların, genetik özelliklerine göre kendilerine en uygun kişiye özel tedaviye ulaşması sayesinde sağkalım oranlarında ciddi artışlar görülebilir.”

22 Şubat 2013

ANNELERİN KABUSU 'INFANTIL KOLİK'



Susmaksızın çığlık çığlığa ağlayan, kramp halinde sürekli kasılan bir bebek pek çok annenin kabusu. İnfantil Kolik denilen bu durumun birçok nedeni olabilir. Besin alerjisi, besin intoleransı gibi nedenlerin yanı sıra hamilelikte stres de bebekte kolik görülmesine yol açabilir. 



Dr. Arzu Yaşaroğlu Erkum 

Kadıköy Şifa -Kadıköy Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 


 İnfantil Kolik, süt çocukluğu döneminde sık görülen, nedeni açısından halen gizemini koruyan, zaman zaman aileyi ve hekimi sıkıntıya sokabilen bir sendromdur. Farklı tanımları olmasına rağmen, büyüme ve gelişimi normal olan 0 - 3 aylık bebekteki, en az 3 hafta süreli, haftada 3 günden fazla, günde 3 saatten fazla ve başka bir nedenle açıklanamayan huzursuzluk ve ağlama dönemleridir. Görülme sıklığı farklı çalışmalarda %10 ile %40 arasında değişmektedir. Düşük doğum ağırlıklı bebeklerde daha sık görülür. Huzursuzluk ve ağlama nöbetleri günün belirli bir saatinde, genellikle öğleden sonra ve akşam saatlerindedir. Bebeklerin %50’ye yakınında belirtiler 3 ay içinde kaybolurken, %40’ında 6. aya, %10’unda bir yaşa kadar sürebilmektedir. 

Hamilelikte stres yaşamayın ve diyetinize dikkat edin!

İnfantil koliğin nedeni kesin açıklanamamasına rağmen, bazı teoriler geliştirilmiştir. Yapılan bazı araştırmalar, anne diyetindeki inek sütü, lahana, karnabahar, brokoli, turunçgiller, çikolata, soğan gibi besinlerle, annenin sigara ve kahve kullanımının infantil koliği artırdığını tespit etmiştir. Bu durumun, bir besin alerjisi veya besin intoleransı olabileceği düşünülerek, anne diyetinde kısıtlamalar önerilmektedir. 

Bebekler, henüz gelişmemiş nörolojik sistemleri nedeniyle, ağrı duyusuna karşı daha duyarlı olup, bağırsak gerilmelerine daha fazla tepki vermektedirler. Hamilelikte sık psikolojik stres yaşayan, gergin bir ruhsal durum içinde olan anne ve ailelerin bebeklerinde yine infantil kolik sıklığı fazla bulunmuştur. 

'İnfantil kolik tanısında, aileden alınan öykü çok önemlidir.'

Bunun yanında, tam bir fizik muayene yapılarak bu huzursuzluğa yol açacak diğer nedenleri dışlamak ve bebeğin büyüme ve gelişiminin normal olması gerekir. Tedavide öncelikle, ailenin endişesini anlamak, bu durum ve süreç hakkında bilgilendirme yapmak gerekir. Annede veya aile içinde görülen, endişe veya gerginliği azaltmanın da tedavinin bir parçası olacağı vurgulanmalıdır. Anne sigara kullanmamalı. Kahveyi 1- 2 fincandan fazla tüketmemeli. Anne diyetinden inek sütü, turunçgiller, lahana, brokoli, karnabahar, turpgiller, çikolata, baharatlı gıdalar çıkartılmalı. Bebek loş, sessiz bir ortamda tutulmalı. Kolik sancıları sırasında, kucakta veya beşikte hafifçe sallanması, ninni söylenmesi, ya da müzik veya ritmik seslerin (saç kurutma makinesi) dinletilmesi, bebekte rahatlama sağlayabilir. Ilık banyo yaptırmak, karnına saat yönünde masaj yapmak rahatlatıcı diğer yöntemlerdir. Rezene, anason, nane çaylarının etkinliği bazı çalışmalarda gösterilmiştir fakat güvenilirlikle ilgili çalışma yoktur. Sonuç olarak uzun zamandır araştırılan, gizemini koruyan bu rahatsızlığın en iyi tedavisinin zaman olduğu anlaşılmıştır.

10 Şubat 2013

Kanser Dosyası-Diş Sağlığı


Kemoterapi Öncesi Diş Kontrolü Şart.

Prof Dr Serhat Yalçın
İstanbul Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Öğretim Görevlisi
Kanser hastalarında tedavi öncesi mutlaka dişteki sorunların giderilmesi çok önemli. Çünkü diş taşı, çürük gibi sorunu bulunan hastalar Bi Fosfanat içeren kemoterapi sırasında ağızlarında ciddi sorunlar yaşıyor. Hastaların kemoterapi öncesi ihmal edilen diş hekimine uğramama nedeniyle, çene kemiği iltihabı gibi çok sayıda ciddi sorunlar yaşıyorlar. Özellikle Bi Fosfanat, içerikli kemoterapi uygulanacak hastaların  diş hekimine gönderilmesi gerekir.

Bu Konuda Hastaların  Bilinçli Olması Gerekli.

Dişinde çürük, diş taşı gibi sorunu bulunanların bünyeleri  sağlamken sorunlar çözülmeli. Sonra kemoterapi sürecinde dişler hastanın zayıf bölgesi durumuna geliyor. Küçük bir çürük kanser hastasında çene kemiği  sorunlarına neden olabiliyor. Bi fosfonatlar kemik erimesinde ve kemik tümörlerinde hastaların hayat süreleri ve kalitelerini ciddi oranlarda arttırıyor, buna karşın çene kemiklerinde avasküler kemik nekrozu denilen kemik iltihaplarına neden olabiliyor. Bu tür çene kemiği iltihapları hastaların yaşam kalitesini ciddi oranda düşürüyor. Halbuki bu tür ilaçların kullanılmasından önce basit bir diş muayenesi ve  ağız sağlığı bakımı ,hastaların bu tür komplikasyonlarla karşılaşmasına engel olabilmektedir.

Kemoterapi ve Radyoterapi Öncesinde Yapılması Gerekli Diş Tedavileri

Bu dönemde hastaların rutin profilaksileri yapılmalı, dişlere çürük önleyici florid uygulanmalı ve kemoterapi başlamadan önce restore edilemeyecek dişler çekilmelidir. Diş çürükleri, kök uçlarındaki patolojiler, kalmış kökler, gömük dişler ve kist gibi patolojiler tedavi edilmelidir.


Kanser Dosyası: Psikoloji

Kanser, hasta yakınını da etkiliyor. Yakın çevre, hasta yakınına desteği unutmamalı! 


Her geçen gün artan kanser, beraberinde hasta yakınını da yakından etkiliyor. Kanser ve kanserli hastaya odaklanma, zaman zaman hastanın bakımını üstlenen hasta yakınının ikinci planda kalmasına neden oluyor. Davetsiz bir misafir gibi kanserin hayatlarına aniden gelmesiyle, hasta kadar hasta yakınlarının da psikolojik ve sosyal bir değişim yaşanıyor.


Elçin Sayan 
Uzman Psikolog 
Neolife Tıp Merkezi 
Hasta yakını da hastalığı yaşayan kişi kadar yoğun duygular deneyimliyor Hastalıkla birlikte aile içerisinde değişen rollerle, hasta yakınının sorumlulukları ve yükleri de artıyor. Maddi kaynak sağlamak, hasta için manevi destek sunmak, hastaya bakım vermek ve günlük yaşamı olabildiğince sürdürmek zorunda kalmak hastanın bakımını üstlenen yakınında yoğun stres yaratabiliyor. 

Hastalığın ilk günlerinde, tedavi sürecinde son derece aktif rol oynayan hasta yakını, tedavi imkanları ve hastalarına nasıl bakım vereceği konusunda bilgiye yoğun ihtiyaç duyuyor. Bu dönemde gerek internette sunulan çeşitli bilgiler, gerekse çevreden dinledikleri kanser deneyimleri ve tavsiyelerle bazı hasta yakınlarının kafaları karışabiliyor ya da duydukları her şeyi uygulamak adına çok disiplinli ve yorucu bir bakımın içinde kendilerini bulabiliyorlar. Bu arada kendilerinden, sadece hasta yada hastalıkla ilgili değil; diğer aile bireyleri ve hastalık öncesinde var olan stres unsurlarıyla da baş etmeleri bekleniyor. Duygusal olarak, yaşamı tehdit eden bir hastalıkla karşı karşıya kalan hasta yakını, hastalığı yaşayan kişi gibi yoğun duygular deneyimlerken, yaşam-ölüm gibi kavramları tekrar sorgulayabiliyor. Hatta psikolojik destek ya da tedavi gerektirecek düzeyde baş etme güçlükleri yaşayabiliyor. 

En iyi destek; hasta yakınının sorumluluklarını paylaşmak

Hasta yakınıyla iletişim kurarken, herkesin hastalığı ve hastalık yaşantısının farklı olduğu akılda tutulmalı, umudu azaltan başka öykülerden söz edilmemeli. Bu süreçte, hasta yakınını dinlemek ve onun yaşadıklarını paylaşmak, en iyi duygusal destek sayılabilir. Mümkünse, bu uzun tedavi yolculuğunda hastayı kemoterapiye götürmek, yemek yapmak gibi hasta yakınının sorumluluklarını hafifletici iş bölümlerine katılmak, onun arada bir mola verip dinlenmesini sağlamak ve hastalık öncesindeki günlük yaşantısını olabildiğince sürdürmesini desteklemek çok fayda sağlar. Meraklı sorular sormak yerine onun konuşmak istediği miktarda hastalıktan konuşmasına izin vererek, moralini yükseltecek küçük sürprizlerle bu süreci daha iyi geçirmesi için yardımcı olunabilir. Hastanın ihtiyaçlarının öne çıktığı bu tedavi sürecinde, hasta yakını kendi sıkıntı ve ihtiyaçlarını ihmal edebilir; uyku, yemek, stres gibi problemler yaşayabilir ve uzman desteği gerekebilir. Herkes böyle zor bir deneyimde; sevildiğini, değerli olduğunu, yalnız olmadığını hissetmek ister ve çevresinin desteğine ihtiyaç duyar.

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...