02 Mayıs 2013

''Pembe Lotus DBR & Meme Kanseri Dragon Boat Takımı'' çalışmalarına başladı.





“Yarışı hangi sırada bitirecekleri hiç önemli değil, onlar zaten şampiyon..”    Dr. McKenzie  


"Pembeye ve Hayata" programı olarak başlattılan meme ca sonrası kurallı ve gözetimli egzersiz projesi kapsamında; ACSM (American College of Sports Medicine) tarafından da onaylı bir spor aktivitesi olan Dragon Boat takımı çalışmalarına başladı.


Tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kanserle savaşta,  kurumlar ve bireysel gönüllüler oldukça önemli sosyal sorumluluk projeleri ile mücadelede yer alıyor.  " American College of Sports Medicine - Kanser Sonrası ‘Survivors’ için Egzersiz Kuralları" programının Türkiye' de  uygulatma ve tercüme haklarına sahip yetkilisi Cengiz Unutmaz "Pembeye ve Hayata-Meme Kanseri Egzersiz Programı'' ve ''Dragon Boat Takımı'' hakkında bilgi verdi.



   
''Kısaca  IBCPC  diye bilinen Kanada Vancouver merkezli bir kar amacı gözetmeyen  örgüt olan International Breast Cancer Paddlers’ Commisison’ ın Türkiye organizasyon gönüllüsüyüm. IBCPC' nin dünya çapında sadece meme kanserini bir yada birkaç kez yenebilmiş hanımlardan kurulu 150 civarında DBR “Dragon Boat Kürek” takımı bulunmakta ve ben de Türkiye' de böyle bir organizasyonu kurmak için gönüllü oldum. Amacımız tahminimden daha hızlı bir şekilde gerçekten konuya duyarlı yaklaşan sponsorlarla, hiçbir kar amacı gözetmeksizin  mümkün olduğu kadar çok kanser hastası hanıma tedavi sonrası için öncelikle 12 haftalık bir temel egzersiz programı ve sonrasında üst-vücut aktivitelerini koruyabilecekleri sosyal açıdan da destekleyici bir bir sportif etkinlik ile yardımcı olmak.

“Pembeye ve Hayata” projesi Kanser Galipleri Egzersiz Kuralları’ nın “American College of Sports Medicine” (ACSM), ACSM kuralları telif hakları sahibi ve yayımcı “Human Kinetics” ve ACSM kuralları editörü Yale University School of Medicine ‘ dan Prof. Melinda Irwin’ in özel izinleri ile Türkiye’ de tanıtılarak öncelikle meme kanseri olmak üzere tüm kanser hastalıkları sonrası egzersiz eğitiminin ücretsiz olarak yaygınlaştırılması ve A seviyesi kanıtlara sahip araştırmalar ile kurallara bağlanmış bu medikal tedaviyi tamamlayıcı sistemin kanserin tekrar etme, hayat riskleri ve fizyolojik - psikolojik yıkımları üzerindeki “Double-Fold” olarak adlandırılan ikiye katlanmış olumlu etkilerinin farkındalığına varılmasını ilke edinmiştir.

Meme kanseri egzersiz programı sonrası psikososyal ilerleme ile birlikte üst-vücut aktivitelerinin lenfödem riski oluşturmadan devamını sağlayan DBR “Dragon Boat Yarış” takımı oluşumu planlarında ise University of British Columbia, Department of Sports Medicine dan fizyolog Dr. Don McKenzie önderliğinde ilk meme kanseri galipleri DBR takımının oluşması ve global yayılımını sağlamış olan IBCPC (International Breast Cancer Paddlers’ Commission) organizasyonu ve başkanı Sn. Jane Frost’ un tecrübe ve paylaşımlarından örnek alınan bir program oluşturulmuştur.

Temsilcisi olduğumuz uluslararası meme ca survivors' dragon boat organizasyonu olan IBCPC (International Breast Cancer Paddlers' Commission) önerileri ve HSB Group sponsorluğu / eğitimi altında takımımız "PEMBE LOTUS DBR" adı ile 25-26 Mayıs 2013 tarihlerinde Haliç' te gerçekleşecek “Dragon Festivali 2013” organizasyonunda ilk kez yarışacaktır.
Bu yarış Türkiye Kano Federasyonu ve IDBF (International Dragon Boat Federation) e bağlı uluslararası bir yarıştır ve takımımız 12+1+1 "12 kürekçi, 1 davulcu, 1 kaptan (karadan destek)" formunda yarışlara katılacak ve gerekirse bir üst boy kanoya geçebilmek için 4 yedek kürekçimiz bulunacaktır.
Takım antremanları HSB GROUP trainerları tarafından yaptırılacak olup hem kara hem su üzerini kapsayacaktır. İlk antremanımız 1 saat süreli (Isınma bölümü ile 1 saat 20 dakika) 27.04.2013 Cumartesi günü FORZA ROWING CLUB gerçekleşti.Amacımız takım sayısının arttırılması ve yurtdışı organizasyonlara katılarak dünya üzerinde bulunan 150 den fazla sadece survivor hanımlardan oluşan dragon boat takım yarışlarında Türk hanımlarının da yer almasını sağlamaktır.Antrenmanlarda ve yarış günü destekleri bekliyoruz.''

www.pembeyevehayata.com bilgi linklerinde meme kanseri sonrası dragon boat yarışlarının tarihçesi, yarış antremanlarının hayat kalitesine fiziksel / psikososyal açıdan katkısı ve akademik tüm araştırmalar ile ilgili bilgileri görebilir; sorularınız, istekleriniz ve düşünceleriniz için yazabilirsiniz. 

Dragon Boat Yarışı Hakkında 



1996 senesinde, İngiliz Kolombiyası Üniversitesi, Allan McGavin Tıp Merkezi’ nde bir sportif tıp doktoru ve egzersiz fizyolojisti olan Dr. Don McKenzie, lenf nodu ameliyatı ve radyasyon tedavisi sonrası omuz ve kol bölgesinde kalıcı ve güçsüz bırakıcı şişme olarak bilnen kronik lenfödem oluşabileceği korkusu ile meme kanseri tedavisi geçiren kadınların üst vücut egzesizlerinden uzak durması mitine karşı çıkmıştı. 


1995 sonbaharında Dr. McKenzie iki gurup kadın üzerinde fiziksel aktivite süresince dolaşım ve solunum sistemlerinin iskelet/kas sistemine oksijen taşıma kapasitesi hakkında çalışmaktaydı. Birinci gurup kadınlar meme kanseri tedavisi görenlerden, ikinci gurup ise hiç kanser ile tanışmamış olan kadınlardan oluşmuştu. Birinci gurup kadınlar tedavi sonrası yapmamaları gerekenler hakkında birçok anekdotal hikayeler işitmişti ve bunların pek çoğu da üst vücut egzesizlerinin lenfödem oluşumuna davetiye çıkaracağı ile ilgiliydi. Bu konuda basılı hiçbir araştırma bulunmamasına rağmen ! 

İlk dragon boat takımının (Abreast in a boat) kurulması fikrinin ardında yatan motivasyon, bu kanser galibi bireylerin hayatındaki kısıtlamayı kaldırmak, onlara aktif bir hayat sağlamak ve aynı zamanda da bu eski bilimsel inanışı çürütmekti. Dragon Boat seçiminin ardında yatan nedenler onun aerobik kapasiteyi, güçlenmeyi ve esnekliği arttıran, tekrarlı ve gayret gerektirici üst vücut aktivitesi olmasından kaynaklanmıştı. Büyük bir gurup ile aynı anda çalışabilme dışında bu proje tüm meme kanseri hastalarına estetik, eğlence, birliktelik ve armoni hissi veren poziitif bir mesaj olmuştu. 

1996 senesinde ilk takım kuruldu. Takıma katılmak için tek kriter meme kanseri geçmişi olarak belirlendi. Yaş, atletik kabiliyet, kürek deneyimi gibi unsurlar dikkate alınmadı. Kürekçiler Vancouver’ ın her yanından ve her hayat tarzından geldiler. Eğitim, hem ağırlık hemde aerobik egzersiz programı içeren aşamalı ve yavaş bir şekilde programlandı. İlk yıl için hedef sadece Vancouver Dragon Boat Festivalini bitirmekti ve Dr. McKenzie yarıştan önce duygularını şu şekilde açıklıyordu; “Yarışı hangi sırada bitirecekleri hiç önemli değ il, onlar zaten şampiyon..”

Dr. Don McKenzie, dünya çapında yüzlerce meme kanseri galibinin yararına olan bu programı başlattığı ve geliştirdiği için Ekim 2001 de Ottawa Valiliği “Övgüye Değer Hizmet Madalyası” almaya hak kazanmıştır. 1996 da 25 kişi ile başlayan bu hareket şu anda Birleşik Amerika, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Singapur, Malezya, Çin, İngiltere, İtalya ve Polonya’yı kapsayan dünya çapında bir harekete dönüşmüştür. 


kaynak:popüler sağlık 
  

SOSYAL SORUMLULUK- ETKİNLİK




''KANSERLE DANS''

Destek ve bağış etkinliği  17 Mayıs 2013'de İstanbul'da 


'Ya sen, Ya ben, Ya da Sevdiğimiz
“Kanserle Dans”
Ettik, Ediyoruz, Edeceğiz…'

2012 yılında kurulan “Kanserle Dans” blog sitesi bugün 8 bini aşan Facebook takipçisi, 110 binden fazla site okuyucusu ile kanserle ilgili hayati bilgileri okuyucuları ile paylaşıyor.

Amerika’da yaşayan iki Türk okul arkadaşı Esra Ürkmez Bayraklı ve Ebru Tontaş’ın günümüzün en önemli sağlık sorunlarından birisi olan kanserle mücadelede de yolları kesişti. Esra Ürkmez Bayraklı; 2011 Eylül'ünde babasına konulan pankreas kanseri teşhisi ile Ebru Tontaş ise annesine konulan meme kanseri ve babasına konulan prostat kanseri teşhisi ile hastalığın ciddiyetini birebir yaşamış iki isim. 

En yakınlarına kanserle mücadelelerinde hep destek olmaya çalışan Esra Ürkmez Bayraklı ve Ebru Tontaş, hastalıkla ilgili araştırmaları, çıkan yeni tedavi bilgilerini, klinik araştırmaları paylaşmak ve kanserle ilgili bilinirliği artırmak için 2012 yılının Mayıs ayında, “kanserle-dans.blogspot.com” isimli bir blog/internet sitesi kurdular. Kurdukları blog/internet sitesinde kanserle mücadeleyi adeta bir dansa benzeterek, sürekli doğru adımlarla yürütülmesi gereken bir süreç olduğunun altını çizen ikili, kısa sürede kendilerine yüz binlerce okuyucu ve takipçi kazandılar. 8 bini aşan Facebook takipçisi ve 110 binden fazla okuyucusuyla blog/internet sitesi, yabancı kaynaklı akademik çevirilerden oluşuyor ve yalın bir dille, sağlıklı beslenmeden, spor yapmanın öneminden, tedavi sürecine, doktorlar tarafından kullanılan terimlerin ne anlama geldiğine kadar birçok bilgiyi takipçilerine aktarıyor. 



Esra Ürkmez Bayraklı ve Ebru Tontaş  “Kanserle Dans’ın var oluş sebeplerini kısaca şu sözlerle özetliyorlar; 

“Sloganimiz en buyuk cikis sebebimiz zaten; ‘Ya Sen, Ya Ben, Ya da Sevdigimiz Kanserle Dans Ettik, Ediyoruz, Edecegiz…’

Şu anda gerçekleşmiş iki projemiz var; bağış amaçlı satışını yapacağımız Kanserle Dans T-shirt’leri, ve Türkiye’de bir ilk; Meme kanserini anlatan çocuk kitabımız, Breast Cancer UK’ den Çoğaltma iznini aldığımız kitap, ücretsiz olarak bastırılıp kanser hastalarına yine ücretsiz olarak dağıtılacaktır.

Amerika’daki dernek anlayışı ile, Türkiye’de gönüllülerimiz sayesinde bağışlarının tamamının yardım için kullanılacağı bir dernek olmayı hedefliyoruz. 

Bizim için insan önemli... Nereden geldiği, nereye gittiği değil… Psikolojik yardıma, bilgiye ihtiyacı olan, kendini anlayan birilerine ulaşmaya çalışan,  Kanserle Dans eden veya bu dans pistinde bulunan herkese açığız. 

Blog ve Facebook sayfasının gelişmesine yardım eden gönüllüler listesi hem Akademik, hem de ya kendisi ya da bir yakını Kanserle Dans etmiş hastalardan oluşuyor. Bize destek veren herkese ve her kuruma sonsuz teşekkürlerimizle…”
http://kanserle-dans.blogspot.com/p/gonullulerimiz.html

Global Adımlarla Yoluna Devam Ediyor

2013 Ocak tarihi itibariyle resmi olarak New York'da dernekleşen “Kanserle Dans” kısa sürede başarılı etkinliklere imza attı. Şubat ayında dört büyük spor kulübü olan Galatasaray USA, Fenerbahçe USA, 

Beşiktaş USA ve Trabzonspor USA’nın katılımıyla Izmir USA'nin ev sahipligi ile Kanserle Dans, ilk bağış yemeğini New York'da gerçekleştirdi. Bağış yapanların arasında Türk Kulüplerinin Amerika ayaklarından, Amerikalı şirketlerine, Hindistanlı kurum ve kuruluşlarına kadar geniş bir kitle mevcut. 

Türkiye’de yapılacak ilk destek ve bağış etkinliği  17 Mayıs 2013'de İstanbul'da 

Derneğin Türkiye’de yapılacak ilk destek ve bağış etkinliği ise 17 Mayıs 2013'de Etiler Şamdan'ın ev sahipliğinde gerçekleşecek. Tanıtım ve Destek Kokteylinde, katılımcılar arasında kendisi veya sevdiği kanserle dans etmiş ünlü isimler, onkologlar, cerrahlar ve ilaç firmaları ve hastanelerin yöneticileri, Kanserle Dans Ailesinin üyeleri de yer alacak. Düzenlenecek kokteylde toplanan yardımlarla, “Kanserle Dans” edenlere psikolojik yardım, tedavi sonrasi iş imkanı alt yapısı projesi desteklenecek. Etkinlikte Ayşe Nihan Kuzucu ve İrfan Yüksel çifti Arjantin tangosu gösterisi ile Kanserle Dans edecekler.  

17 Nisan 2013

Batık tırnak mutlaka profesyonel ellerde tedavi edilmeli!




Özellikle kadınların, batık tırnaklarını kuaförlerde manikürcüye tedavi ettirmeye çalışmaları bir klasiktir. Bu işlemlerin sonucunda geçici bir rahatlama yaşasalar da aynı sorun bir süre sonra yine karşılarına çıkar. Hatta bazı durumlarda batık o denli vahim hale gelir ki, artık ameliyat dışında tedavisi mümkün değildir. Oysa profesyonel Ayak Sağlığı Merkezlerinde yapılan müdahalelerle batık tırnaktan kolayca kurtulmak mümkün. Kadıköy Şifa Ayak Sağlığı Merkezi uzmanlarından Banu Eren batık tırnak ve profesyonel tedavisi hakkında bilgi veriyor.

Batık tırnak nedir?
Batık tırnak acı verici, yürümeyi zorlaştıran hatta ileri durumlarda engelleyen, görüntü olarak hoş olmayan ve genellikle uzun süre devam eden bir tırnak hastalığıdır. Tırnak ve ayak derisi arasındaki derinin kızarmasına ve iltihaplanmasına yol açar. Buna rağmen batık tırnak sorunu yaşayan çoğu kişi, yanlış bilgilendirme ve yönlendirme ile işin uzmanı haricinde yapılan acı verici ve kalıcı olmayan tedaviler nedeniyle batık tırnak tedavisine yanaşmamaktadır. Ayak sağlığı ve bakım merkezleri sayesinde bu sorun kalıcı ve ağrısız bir şekilde tedavi edilebilmektedir.

Batık tırnak mutlaka profesyonel ellerde tedavi edilmeli!

Batık tırnak tedavisi nasıl uygulanır?

Ayak Sağlığı ve bakım merkezleri doktor ve ayak bakım uzmanı eşliğinde ayak banyoları, kremler, antibiyotik kullanımı ve tırnakların kısaltılması şeklinde uygulanmaktadır.

Bu tedavilerin işe yaramaması ve batık tırnağın uzun süre ile tedavi edilmediği veya yanlış tedavilerin uygulandığı vakalarda tırnak ameliyatı yapılmaktadır. Genelde tırnağın tümüyle alınmasına gerek yoktur. Çünkü tırnağın sağlıklı kısmının alınmaması gerektiğinin önemi tüm bu tedavilerin uzun yıllar süresince uygulanması neticesinde öğrenilmiştir.

Batık tırnak tedavisinde genelde uygulamanın yapılacağı tırnak uyuşturulur ve dolayısıyla hiçbir acı hissetmezsiniz. Daha sonra tırnak yatağı ile tırnak arasındaki bölge açılır ve deri içerisinde kendine yer yapmış olan batık tırnak çıkartılır. Fakat bu tedavi şeklinde kalıcı bir rahatlatma söz konusu değildir çünkü tırnak tekrar batık bir şekilde uzamaya devam edecektir. Tedavi ya da bakım sonucunda hasta hiç bir acı hissetmez. Aynı zamanda bir süre tırnak kesimlerine müdahale etmeyip bir uzman tarafından kanalları düzeltilen tırnak kesilmelidir.

03 Mart 2013

Akciğer Kanserinde Kişiye Özel İlaç devri başlıyor




Ülkemizde kansere bağlı ölümlerde akciğer kanseri ilk sırada yer alıyor. Ancak kanser hücrelerinin genetik şifresini çözmeyi hedef alan araştırmalar sayesinde artık her hastaya aynı tedavi yerine hastalığa değil, hastaya özel tedavi çağına girildi. Kanser hücresinin genetik yapısını temel alan iki yeni tedavi yöntemine yakın gelecekte yenilerinin eklenmesi ve sağkalım oranlarında ciddi artışlar bekleniyor.




Eski ve az etkili yöntemlerin, yerini çok daha etkili tedavilere bıraktığını söyleyen Türk Akciğer Kanseri Derneği (TAKD) Başkanı Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, moleküler onkoloji ve genetik bilimindeki yeni gelişmelerin, kanserin karmaşık yapısını anlamayı sağladığını belirtiyor. Mandel, akciğer kanseri hastalarının farklı genetik özelliklere sahip olduğunu ve tedavilerin artık bu özellikleri hedef aldığını söylüyor. Üstelik hedefe yönelik bu ilaçlar etkilerini sadece hastalıklı hedef hücreler üzerinde gösteriyor.

''Farklı kanser türlerine göre farklı tedavi''



Akciğer kanserlerinin küçük hücreli ve küçük hücreli dışı olmak üzere iki temel gruba ayrıldığını söyleyen Amerikan Hastanesi Medikal Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, küçük hücreli dışı kanserlerin yüzde 80-85 rastlanma oranıyla daha sık görülen grubu oluşturduğunu söylüyor.



Prof. Dr. Nil Molinas Mandel farklı kanser gruplarının hastalığın büyüme hızı, biyolojisi ve başka organlara yayılması açısından farklı bir seyir izlediğinin altını çizerek, geçmişten bugüne tedavi yaklaşımlarındaki gelişimi şöyle ifade ediyor: “Bu kanser türlerine göre tedavi seçimi de farklı olmaktadır. Küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinin de farklı alt grupları vardır. Geçmişte uzun süre tüm hastalara aynı tedaviler uygulandı. Ancak son yıllarda, tümör biyolojilerinin farklı olduğu anlaşıldı ve bu alt gruplara göre tedavi yaklaşımlarımız değişti. Buradan yavaş yavaş tedaviler kişiye özel olarak değişime uğradı”.gösteriyor.


Akciğer kanserinde genetik değişiklikler ve sigaranın etkisi

Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, “Günümüzde artık tedaviyi kanserin genetik özellikleri yönlendirmeye başladı. Bu genetik değişiklikler ve tedaviyi belirleyecek mutasyonların varlığını araştırmak için patologlarla birlikte çalışmanın önemi arttı. Eskiden tümörün küçük hücreli ya da küçük hücreli dışı olarak belirlenmesi yeterli olmaktayken, artık bu grupları da alt gruplara ayırıyor, genetik değişikliklerin incelenmesini istiyoruz. Hastalarımıza, kemoterapi yanında farklı seçenekleri de sunmak için gerekli genetik testlerin yapılmasını önerebiliyoruz. Ancak, bu testlere göre hastalarımızın uygun bir tedaviye yönlendirilmeleri söz konusu olmaktadır” diyerek hastalığın önlenmesi için alınabilecek önlemlere dikkat çekiyor: “Bu gelişmelerle eskiden ümit veremediğimiz hastalarımıza daha olumlu bir bakış açısı sağlayabilir duruma geldik. Ama her şeyden önce hastalığın önlenmesi ve erken teşhis olanaklarının artırılması gerekir. Unutulmaması gerekir ki akciğer kanserleri yüzde 85-90 oranında sigarayla bağlantılıdır. Sigaraya başlamamak ve sigarayı bırakmak akciğer kanserini önleyebilir. Yani akciğer kanseri önlenebilir bir hastalıktır.”

 

''Genetik testler ile uygun hastalarda doğru tedaviye cevap oranı yüzde 60’a kadar çıkıyor''


Moleküler onkolojideki yenilikler ve gen mutasyonlarının ortaya konmasının bireyselleştirilmiş tedavilerin uygulanmasını mümkün kıldığını söyleyen Prof. Dr. Nil Molinas Mandel “Böylece kemoterapiden yarar görmese de hedefli tedavilerle yaşantısını sürdürebilecek alt gruplar ortaya çıktı. Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde bir süredir EGFR adı verilen gen mutasyonunu hedefleyen tedavilere önemli ölçüde yanıtlar alınıyordu. Son yıllarda yaşanan bir diğer önemli gelişme ALK gen mutasyonlarının varlığının ortaya konması oldu. Doğru tedavi uygun hastalarda kullanıldığında cevap oranı yüzde 60’lara kadar çıkıyor. Bu umut verici ilaçlara her gün bir yenisi eklenmektedir. Ancak, her yeni ilacın tüm hastalara uygun olamayabileceğini de akılda tutmak şarttır. Bunun ayırımı için klinisyen, hasta ve patolog arasında çok yakın bir işbirliği gerekmektedir. Bu bilgilerin ışığı altında, akciğer kanseri hastalarının kişiye özel yaklaşımlar ve tedaviler ile daha uzun yaşam şansı ve farklı tedavi seçeneklerinden faydalanabilme olanağı bulunduğunu söyleyebiliriz” şeklinde konuşuyor.

İleri evre kanserlerde tümörü hedef alan tedavi



Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Büge Öz ise kanseri erken evrede yakalamanın çok önemli olduğunu vurgulamanın yanı sıra bugün artık ileri evrelerde bile yapılabilecek bazı şeyler olduğunu, ileri evrede kanserlerde tümör vücutta yayılmış olabileceği için cerrahinin yerine sadece tümörü oluşturan istenmeyen hücreleri hedef alan bazı özel tedaviler olduğunu ifade ediyor.

Prof. Dr. Büge Öz “Bu hücrelerin mutasyon dediğimiz, diğer hücrelerde olmayan bazı genetik özellikler kazandığını bugün biliyoruz. Bu gen değişiklikleri hücreye kontrol dışı üreme, hücrenin ölümsüzleşmesi (kendini hücre ölümünden kurtarabilmesi) ve ayrıca vücutta yayılabilme gibi özellikler kazandırıyor. Artık bu genetik özelliklere yönelik tedaviler geliştirilmeye başlandı. Bunlar içerisinde bazılarının durdurulması, çok özel moleküler ajanlar ile mümkün olabiliyor. Bu moleküler ajanların kullanılarak, tümörün, hücrenin ölümsüzlüğünün, sürekli olarak çoğalmasının ve vücut içerisinde uzak yerlere gitmesinin önlenmesi hedefleniyor,” diyerek yeni nesil tedavilerin amaçlarını özetliyor. 
Hasta mutlaka onkolog ve patolog ile doğrudan iletişim içinde olmalı

Bu gen değişikliklerine karşı iki ilaç grubunun çok kısa sürede çok iyi sonuçlar verdiğini ifade eden Prof. Dr. Büge Öz bu ilaçların hastaların sağ kalım olarak ifade edilen hastalıksız yaşam sürelerinde de çok ciddi faydalar sağlamaya başladığına dikkat çekiyor. Ancak bu tedaviden yararlanabilmeleri için hastalarda öncelikle bu gen değişikliklerinin testlerle gösterilebilmesi gerekiyor. Bunlar tedavi kararını etkileyen önemli testler olduğundan doğru yapılıp doğru yorumlanmaları gerekiyor. “Üniversite hastaneleri, bazı devlet hastaneleri ve özel laboratuarlarda bu testlerin güvenilir yapılabilmesi konusunda çok yakın gelecekte çok daha iyi bir yere geleceğiz” diyen Patalog Prof. Dr. Büge Öz bu tedavilerden yararlanabilecek hastaların birtakım genetik testlerle belirlendiğini söyleyerek, tedaviden yararlanmak isteyen hastalara şunları tavsiye ediyor:

Küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı almış hasta mutlaka onkoloğuyla iletişimde olmalıdır.

Bu testler için onkolog gerek görüyorsa hastasını uygun patoloji laboratuvarlarına refere edecek, hastayla ve patologla birlikte çalışarak sonuçları yorumlayacaktır. Bu testler şimdilik iki taneyle başladı ama gelecekte devamının ve daha fazlasının geleceğine yürekten inanıyorum. Böylece yakın gelecekte kanser ölümcül olmaktan çıkabilir ve hastaların, genetik özelliklerine göre kendilerine en uygun kişiye özel tedaviye ulaşması sayesinde sağkalım oranlarında ciddi artışlar görülebilir.”

22 Şubat 2013

ANNELERİN KABUSU 'INFANTIL KOLİK'



Susmaksızın çığlık çığlığa ağlayan, kramp halinde sürekli kasılan bir bebek pek çok annenin kabusu. İnfantil Kolik denilen bu durumun birçok nedeni olabilir. Besin alerjisi, besin intoleransı gibi nedenlerin yanı sıra hamilelikte stres de bebekte kolik görülmesine yol açabilir. 



Dr. Arzu Yaşaroğlu Erkum 

Kadıköy Şifa -Kadıköy Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 


 İnfantil Kolik, süt çocukluğu döneminde sık görülen, nedeni açısından halen gizemini koruyan, zaman zaman aileyi ve hekimi sıkıntıya sokabilen bir sendromdur. Farklı tanımları olmasına rağmen, büyüme ve gelişimi normal olan 0 - 3 aylık bebekteki, en az 3 hafta süreli, haftada 3 günden fazla, günde 3 saatten fazla ve başka bir nedenle açıklanamayan huzursuzluk ve ağlama dönemleridir. Görülme sıklığı farklı çalışmalarda %10 ile %40 arasında değişmektedir. Düşük doğum ağırlıklı bebeklerde daha sık görülür. Huzursuzluk ve ağlama nöbetleri günün belirli bir saatinde, genellikle öğleden sonra ve akşam saatlerindedir. Bebeklerin %50’ye yakınında belirtiler 3 ay içinde kaybolurken, %40’ında 6. aya, %10’unda bir yaşa kadar sürebilmektedir. 

Hamilelikte stres yaşamayın ve diyetinize dikkat edin!

İnfantil koliğin nedeni kesin açıklanamamasına rağmen, bazı teoriler geliştirilmiştir. Yapılan bazı araştırmalar, anne diyetindeki inek sütü, lahana, karnabahar, brokoli, turunçgiller, çikolata, soğan gibi besinlerle, annenin sigara ve kahve kullanımının infantil koliği artırdığını tespit etmiştir. Bu durumun, bir besin alerjisi veya besin intoleransı olabileceği düşünülerek, anne diyetinde kısıtlamalar önerilmektedir. 

Bebekler, henüz gelişmemiş nörolojik sistemleri nedeniyle, ağrı duyusuna karşı daha duyarlı olup, bağırsak gerilmelerine daha fazla tepki vermektedirler. Hamilelikte sık psikolojik stres yaşayan, gergin bir ruhsal durum içinde olan anne ve ailelerin bebeklerinde yine infantil kolik sıklığı fazla bulunmuştur. 

'İnfantil kolik tanısında, aileden alınan öykü çok önemlidir.'

Bunun yanında, tam bir fizik muayene yapılarak bu huzursuzluğa yol açacak diğer nedenleri dışlamak ve bebeğin büyüme ve gelişiminin normal olması gerekir. Tedavide öncelikle, ailenin endişesini anlamak, bu durum ve süreç hakkında bilgilendirme yapmak gerekir. Annede veya aile içinde görülen, endişe veya gerginliği azaltmanın da tedavinin bir parçası olacağı vurgulanmalıdır. Anne sigara kullanmamalı. Kahveyi 1- 2 fincandan fazla tüketmemeli. Anne diyetinden inek sütü, turunçgiller, lahana, brokoli, karnabahar, turpgiller, çikolata, baharatlı gıdalar çıkartılmalı. Bebek loş, sessiz bir ortamda tutulmalı. Kolik sancıları sırasında, kucakta veya beşikte hafifçe sallanması, ninni söylenmesi, ya da müzik veya ritmik seslerin (saç kurutma makinesi) dinletilmesi, bebekte rahatlama sağlayabilir. Ilık banyo yaptırmak, karnına saat yönünde masaj yapmak rahatlatıcı diğer yöntemlerdir. Rezene, anason, nane çaylarının etkinliği bazı çalışmalarda gösterilmiştir fakat güvenilirlikle ilgili çalışma yoktur. Sonuç olarak uzun zamandır araştırılan, gizemini koruyan bu rahatsızlığın en iyi tedavisinin zaman olduğu anlaşılmıştır.

10 Şubat 2013

Kanser Dosyası-Diş Sağlığı


Kemoterapi Öncesi Diş Kontrolü Şart.

Prof Dr Serhat Yalçın
İstanbul Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Öğretim Görevlisi
Kanser hastalarında tedavi öncesi mutlaka dişteki sorunların giderilmesi çok önemli. Çünkü diş taşı, çürük gibi sorunu bulunan hastalar Bi Fosfanat içeren kemoterapi sırasında ağızlarında ciddi sorunlar yaşıyor. Hastaların kemoterapi öncesi ihmal edilen diş hekimine uğramama nedeniyle, çene kemiği iltihabı gibi çok sayıda ciddi sorunlar yaşıyorlar. Özellikle Bi Fosfanat, içerikli kemoterapi uygulanacak hastaların  diş hekimine gönderilmesi gerekir.

Bu Konuda Hastaların  Bilinçli Olması Gerekli.

Dişinde çürük, diş taşı gibi sorunu bulunanların bünyeleri  sağlamken sorunlar çözülmeli. Sonra kemoterapi sürecinde dişler hastanın zayıf bölgesi durumuna geliyor. Küçük bir çürük kanser hastasında çene kemiği  sorunlarına neden olabiliyor. Bi fosfonatlar kemik erimesinde ve kemik tümörlerinde hastaların hayat süreleri ve kalitelerini ciddi oranlarda arttırıyor, buna karşın çene kemiklerinde avasküler kemik nekrozu denilen kemik iltihaplarına neden olabiliyor. Bu tür çene kemiği iltihapları hastaların yaşam kalitesini ciddi oranda düşürüyor. Halbuki bu tür ilaçların kullanılmasından önce basit bir diş muayenesi ve  ağız sağlığı bakımı ,hastaların bu tür komplikasyonlarla karşılaşmasına engel olabilmektedir.

Kemoterapi ve Radyoterapi Öncesinde Yapılması Gerekli Diş Tedavileri

Bu dönemde hastaların rutin profilaksileri yapılmalı, dişlere çürük önleyici florid uygulanmalı ve kemoterapi başlamadan önce restore edilemeyecek dişler çekilmelidir. Diş çürükleri, kök uçlarındaki patolojiler, kalmış kökler, gömük dişler ve kist gibi patolojiler tedavi edilmelidir.


SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...