09 Kasım 2013

Gece altını ıslatan çocukların %60’ı erkek!

Enürezis Noktürna Prevelans & Bilinirlik Araştırması sonuçları açıklandı.

Beş yaşına gelmiş bir çocuğun istemsiz ve farkında olmadan gece uykuda yatağını ıslatması anlamına gelen Enürezis Noktürna sorunu hakkında toplumda bilinirliği ve hastalığın görülme sıkılığını ölçümlemek üzere için 5-18 yaş aralığında çocukları olan 2.000 ebeveyn ile görüşüldü. 

Türk Çocuk Ürolojisi Derneği önderliğinde, Ferring İlaç’ın katkıları ile yapılan araştırma; Tüm SES grupları ile kent-yarı kent ve kır olmak üzere tüm yerleşim merkezlerinden katılım sağlayarak, 25-54 yaş aralığı ebeveynlerle, yedi coğrafi bölgede ve on iki ilde gerçekleştirildi.


5-18 yaş arası çocuğu olan ailelerin %20’si bu sorunla karşı karşıya!
Her üç aileden biri geçmişte bu sorunu yaşamış veya hala yaşıyor! Bu sorunu yaşayan ailelerin yüzde 64’lük bölümü ise çocuklarının ilerleyen yaşlarına rağmen hala bu problemi yaşamaya devam ediyor.
Gece altını ıslatan çocukların %60’ı erkek!
Gece altına kaçırma problemi yaşayan çocukların neredeyse ¼’ü hemen her gün ve büyük çoğunluğu haftada 1 veya daha fazla gece yatağını ıslatıyor. Ebeveynleri daha yaşlı olan çocukların gece yatağını ıslatma sıklığı daha fazla.
45 yaş altı ebeveynlerde altına kaçırma problemi devam eden çocuk oranı daha yüksek.
Sosyo-ekonomik seviyesi düşük ailelerde altına kaçırma problemi olan çocuk oranı daha fazla.


Araştırma sonucunda ortalama her üç aileden birinin herhangi çocuğunun birinde 4 yaş üzeri gece yatağını ıslatma probleminin olduğu belirlendi. Ailelerin % 41’i alt ıslatma sorununun kendiliğinden düzelmesini bekliyor. Durumla mücadele etmek için de çocuğu gece uykudan uyandırmak ya da altını bezlemek gibi yollara başvuruyorlar. 25-34 yaş arası ebeveynlerde gece uykudan uyandırmak, 35-54 yaş arası grubunda ise bezlemek daha çok tercih edilen yöntem oluyor. 


Gece altına kaçırma problemi yaşayan çocukların neredeyse ¼’i hemen her gün ve büyük çoğunluğu haftada 1 veya daha fazla gece yatağını ıslatıyor. Gece altına kaçırma problemi yaşayan çocukların %61’i doğduğundan beri bu problemi yaşarken; doğuştan yaşamayan çocuklarda ise aileler, başlangıç olarak ortalama 4-5 yaşından itibaren bu problemi yaşadıklarını belirtiyorlar.


Araştırma sonuçlarına göre 45 yaş altı ve SES grubu daha düşük ailelerde gece yatağını ıslatma probleminin devam etme oranı daha yüksek olduğu gözlendi ve bu problemi yaşayan çocukların ortalama 3/5’i erkek çocukları olduğu saptandı.

Gece yatağını ıslatma problemi yaşayan çocukların yaklaşık ¼’ü gündüz de altını ıslatıyorken SES grubundaki ailelerde gece yatağını ıslatma problemi yaşayan çocukların gündüz de altını ıslatma oranı daha yüksek. Bu sorunu yaşayan Anne-Babaların yaklaşık 2/3’ü çocuklarının altına kaçırma problemine çok önem verirken 45-54 yaş grubundaki anne babalar çocuklarının altına kaçırma problemine, daha düşük yaş gruplarındaki anne babalara göre daha çok daha fazla önem veriyorlar.



Bulgulara göre, çocuklarının Altına Kaçırma problemi devam etmekte olan ailelerin yaklaşık yarısı tedavi için doktora başvurmuş ve doktora başvuran ailelerin 2/5’i ilaç tedavisi yöntemini kullanmış. An itibari ile daha önce yaşamış fakat artık böyle bir sorun yaşamayan çocuklar en fazla doktor başvuruları sonrası ilaç kullanmış veya psikiyatri tedavisi/terapi almış.

“Gece Uyandırmak” ve “Bezlemek” doktora başvurmayan ailelerin hâlâ en çok başvurduğu hastalıkla baş etme yolları iken hastalığın tekrar etmesi durumunda ailelerin %80’i doktora başvuracaklarını belirttiler. Doktora gitmeme sebebinin genel olarak kendiliğinden düzelmesini beklemek olduğu hastalık için uygulanan tedavi çoğunlukla 0-6 ay arası sürmektedir.

Kaynak:



02 Eylül 2013

Kadın Sağlığı: FOLLİKÜLER KİST NEDİR VE NEDEN OLUŞUR?




Doç.Dr. Mehmet Murat NAKİ
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı 
Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzman
Medical Park Göztepe


Folliküler kist yumurtalık dokusunda bulunan fizyolojik bir yumurtalık kistidir. Yumurtalık yüzeyinde bir köpük gibi görünen, berrak ya da saman sarısı renginde sıvıyla dolu olan, ince duvarlı bir yapıdır. Follikü­ler kistlerin büyümesi hipofiz hormonlarına bağımlıdır. Kist bir dış tabaka ve östrojenden zengin sıvı üreten bir iç tabakadan meydana gelir. Normal periyotta yumurtlama olmasıyla yumurtalık follikülüyle birlikte bu östrojenden zengin sıvı da salınır. Yumurtlamadan sonra kist olan yapı normal gerilemeye uğrar ve gebeliğin normal kistine dönüşür. Yumurtlama gerçekleşmezse kist büyür ve folliküler kis­te dönüşür. Yani folliküler kistler normal yumurtalık fonksiyonunun bir varyasyonudur.

Folliküler kistler olgunlaşmış follikülün çatlamamasından ya da olgunlaşmamış follikülün gerileyememesinden kaynaklanır. Normal­de, iki adetin ortasında kistik follikülden yumurtanın çatlamasına neden olan bir hormonal olay (LH piki) gerçekleşir. LH piki gerçekleşmezse folli­kül çatlamaz. LH piki östrojen düzeylerini yükselten bir­çok faktör tarafından engellenebilir. LH piki olmazsa follikül büyüme­ye devam eder ve folliküler kiste dönüşür.

Folliküler Kist Kimde Görülür?

Folliküler kistler tipik olarak doğurganlık çağındaki genç, adet gören ka­dınlarda görülür. Sıklığının ilk adet öncesi dönemde arttığı görülmekte­dir. Sıklıkla, anne karnındaki bebeğin yumurtalıkları anneden gelen hormonlarla et­kilenen yenidoğanlarda doğum sonrasında sadece birkaç ay süren follikü­ler kistler gelişebilir. Folliküler kistler menopoz yaşındaki kadınlarda nadirdir.

Folliküler Kistler Nasıl Saptanır?

Folliküler kistler genellikle belirti vermezler ve ultrasonografiografi ya da muayenede rastlantısal olarak saptanır. Ge­nellikle bir ila üç ay içinde kaybolur ve nadiren belirti verir. Bu kist­lerin çapı 2.5 ile 15 cm arasında değişebilir. Büyük kistler kasık ya da karında ağırlık hissine neden olabilir. Kist büyükse mu­ayenede saptanabilir. Çoğu folliküler kist hastanın ve doktorun gö­zünden kaçar. En iyi tanısal test ultrasonografiografidir. Hikaye, fi­zik muayene ve ultrasonografiun birleşimi tanıyı destekleyebilir. MRG (manyatik rezonans görüntüleme) de yardımcıdır ancak fiya­tı yüksektir. Kesin tanı ya da tedavi için cerrahi girişim gerekebilir.

Follikül Kistleri Nasıl Yönetilir?

Folliküler kistlere yaklaşımda gözlem genel kuraldır. Üreme çağındaki bir kadında 5-8 cm'lik basit bir yumurtalık kisti genellikle en az bir adet dönemi takip edilir, burada kistler sıktır ve kötü huylu olma olasılığı riski azdır. Ço­ğu kist tanıdan sonraki bir- iki ay içinde kendiliğinden kaybolur. Basit ve odacıklı kist­leri ayırt etmede vajinal ultrasonografiografi karından yapılana göre üstündür. Bu yöntem aynı zamanda kistin büyüklüğü ve damarlanmasını da sapta­mak için kullanılabilir.

Yumurtalık kisti altı-sekiz haftadan uzun süre sebat ederse iyi huylu yumurtalık kistini kötü huylu yumurtalık tümöründen ayırt etmek için cerrahi olarak çıkarmak gereklidir. Çoğu olguda cerrahi gerekli olduğunda laparoskopik yumurtalık kisti çıkartılması gerçekleştirilir. Laparoskopi anatomiyi daha iyi gör­meye ve minimal hasarla kisti çıkarmaya yardımcı olur. Hasta yakın zamanda gebelik planlamıyorsa ya da doğum kontrol hapı kullanmaya engel bir durumu yoksa fizyolojik yumurtalık kistinin tıbbi kontrolün­de doğum kontrol hapları kullanılır. Bunlar ileride kist gelişme riski­ni azaltmak için kullanılır. Oluşmuş olan kistlerin küçültülmesinde çok etkili değildir çünkü fizyolojik kistler zaten kendiliğinden birkaç ay içinde gerilemektedir.

Yumurtalık kistinin iyi huylu ya da kötü huylu olduğunu saptamak için tek ke­sin yol cerrahi olarak çıkartılan kistin patolojik değerlendirilmesidir. Ultrasonografiografi ya da MR kanser gelişimini saptamaya yardımcı olmak için kullanılabilir. Ek olarak, serum CA-125 seviyeleri kötü huylu yumurtalık kisti olasılığını saptamada kullanılabilir. Ancak bu yöntemlerin hiçbiri cerrahi örnekleme kadar etkili değildir. Tarihsel olarak yumurtalık kistinin enjektör benzeri bir aletle boşaltılması denenmiştir an­cak,karın içine sıvı yayılım riski yüksektir ve kistlerin %40'ı tekrar gelişmiştir. Karın içine kötü huylu kist sıvısı yayılırsa kanserin cerrahi evresini arttırmaktadır. Kanserden şüphelenilirse en iyisi patoloji için doku örneği almaktır çünkü kötü huylu kistlerde kist sıvısının incelemesi güvenilir değildir.


“SAĞLIK İÇİN HAREKET EDELİM”

''2001 yılından beri Sağlık Bakanlığı önderliğinde kutlanmakta olan “Halk Sağlığı Haftası”nın teması bu yıl  “Sağlık İçin Hareket Edelim” olarak belirlenmiştir.''




Bulaşıcı olmayan hastalıklara daha çok tütün kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite eksikliği ve alkolün zararlı kullanımı gibi ekonomik dönüşüm, hızlı şehirleşme ve 21. yüzyıl hayat tarzlarının yaygın özellikleri olan dört davranışsal risk faktörü neden olmaktadır.

Risk faktörlerinin azaltılması, erken tanı ve zamanında tedaviyle bunların önemli ölçüde azaltılması ve böylelikle milyonların hayatının kurtarılması ve büyük acıların önüne geçilmesi mümkündür.

Kalp damar hastalıkları, kanserler, diyabet ve kronik solunum yolu hastalıkları başta olmak üzere bulaşıcı olmayan hastalıklar, insan sağlığı ve kalkınmasına yönelik önde gelen tehditlerden birisidir. Bu dört hastalık dünyanın en büyük katilleri olup her yıl tahminen 35 milyon ölüme neden olmaktadır (küresel düzeyde tüm ölümlerin % 60’ı). 

Bulaşıcı olmayan hastalıklar önlenebilir niteliktedirler. Kalp hastalıklarının, inmelerin, tip 2 diyabetin %80’i ve kanserlerin üçte birinden fazlası, tütün kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel hareketsizlik ve alkol kullanımı gibi davranışsal risk faktörleri ortadan kaldırılarak önlenebilir. 

Bunlar içerisinde fiziksel inaktivite, küresel mortalite için dördüncü önde gelen risk faktörü olarak tespit edilmiştir. Dünya genelindeki ölümlerin % 6’sından sorumludur. Meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık % 21-25’inin, diyabetin % 27’sinin ve iskemik kalp hastalığının % 30’unun ana nedeni olarak fiziksel inaktivite gösterilmektedir. 

Fiziksel inaktivite obezitenin önde gelen nedenlerinden birisidir.


Enerji harcamanın kilit belirleyicisidir ve bu yüzden enerji dengesi ile kilo kontrolü için büyük öneme sahiptir. Obezite ise yine küresel boyutta önemli bir halk sağlığı sorunu olup tüm dünyada her geçen gün artış göstermektedir. Obezite eğilimi özellikle çocuklar ve adolesanlarda alarm verici düzeydedir. Çocukluk çağı obezitesindeki yıllık artış giderek büyümektedir. 

Bakanlığımız tarafından gerçekleştirilen Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırmasına göre 6-11 yaş grubu çocuklarımızın % 58.4’ü düzenli (günde 30 dakika veya daha fazla süre ile) olarak egzersiz yapmamaktadır. Bu yaş grubunda TV, bilgisayar, internet, ev ödevi, ders çalışma için hareketsiz geçirilen ortalama süre 6 saattir. 6-18 yaş grubu bireylerin %8.2’si obez/şişman, %14.3’ünün hafif şişman olduğu tespit edilmiştir.

Çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi yetişkinlikte obezitenin, erken yaşta kronik hastalıkların, yetişkinlikte erken ölüm ve sakatlık riskinin önlenmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca çocukluk çağında kazanılacak olan davranışlar yetişkinlik ve yaşlılık dönemini de etkilemektedir.

Yaş grupları detaylı incelendiğinde; erkeklerde 12-14 ve 15-18 yaş gruplarında hiç egzersiz yapmayanların oranı sırasıyla %41.4 ve %44.6 iken bu oranın 19-30 yaş grubunda %69.5, 31-50 yaş grubunda %73.2, 75 yaş üzeri grupta ise %83.7’ye kadar yükseldiği saptanmıştır. Kadınlarda da erkeklere benzer şekilde hiç egzersiz yapmayanların oranı yaşla birlikte artış gösterirken 12-14 yaş grubunda %69.8, 15-18 yaş grubunda %72.5, 19-30 yaş grubunda %76.6, 75 ve üzeri yaş grubunda ise %88 olarak gözlenmiştir. 

“Kronik Hastalıklar Risk Faktörleri Araştırması”na göre ülke genelinde kadınların % 87’si, erkeklerin ise % 77’sinin yeterli ölçüde fiziksel aktivite yapmamaktadır. 65 yaş üzeri bireylerle yapılan bir çalışmada ise bireylerin sadece %30’unun yürüyüş yaptığı belirlenmiştir. 

Fiziksel aktivitenin sağlığı koruyucu ve geliştirici etkisinin görülebilmesi günlük aktivitelerle beraber planlı, tekrarlı ve düzenli fiziksel aktivite yapılmasıyla mümkündür. 

Düzenli fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerine etkileri temelde üç başlık altında incelenebilir:

1- Bedensel sağlığımız üzerine olan etkileri,
2- Ruhsal ve sosyal sağlımız üzerine olan etkileri,
3- Gelecekteki yaşantımız üzerine olan etkileri

1-Bedensel Sağlığımız Üzerine Etkileri
Fiziksel aktivitenin bedensel sağlığımız üzerindeki etkileri iki ana başlık altında incelenebilir.

A- Kas İskelet Sistemi Üzerindeki Etkileri:
Kas kuvvetinin korunması ve arttırılması,
Kas tonusunun korunması ve düzenlenmesi,
Vücut segmentlerini hareket ettiren aksi grup kaslar arasındaki dengenin sağlanması,
Kas - eklem kontrolünü arttırarak stabilitenin sağlanması,
Eklem hareketliliğinin korunması ve arttırılması,
Kas ve eklemlerin esnekliğinin korunması ve arttırılması (fleksibilite),
Hareket alışkanlığı ve fiziksel aktivite toleransının artması (kondisyon ve dayanıklılık),
Fiziksel aktivite içerisinde yapılan hareketlerin daha fazla tekrar sayılarında yapılabilecek oranda gelişmesi,
Reflekslerin ve reaksiyon zamanının gelişmesi,
Vücut düzgünlüğü ve postürün korunması,
Vücut farkındalığının gelişmesi,
Denge ve düzeltme reaksiyonlarının gelişmesi,
Yorgunluğun azaltılması,
· Kas kasılması ve aktivitenin etkisiyle kemik mineral yoğunluğunun arttırılması ve korunması osteoporozun önlenmesi,
Olası yaralanma ve kazalara karşı bedensel korunma geliştirilmesi.

  B- Diğer Vücut Sistemleri Üzerine Etkileri:
Kalbin dakikadaki atım sayısında azalma,
Kalbin boşluklarında genişleme sonucu bir atımda pompalanan kan miktarında artış,
Kalp ritminin düzenlenmesi,
Damar direncini azaltarak kan basıncının düzenlenmesi,
Damarların elastikiyetinin artması,
Yüksek kan kolesterol ve trigliserit düzeylerini etkileyerek damar hastalıkları riskini
azaltması,
Akciğerlerin havalanması ve solunum kapasitesinde artış, 
Düzenli fiziksel aktivite ile insülin aktivitesinin kontrolü ve kan şekerinin düzenlenmesi,
Vücudun su, tuz, mineral kullanımının dengelenmesi,
Enerji gereksinimini yağları yakarak karşılama alışkanlığı getirerek metabolizmayı
hızlandırmak ve kilo alımının önlenmesi.

2- Ruh Sağlığı ve Sosyal Gelişim Üzerine Etkileri
Kendini iyi hissetmesini sağlaması ve mutluluk oluşturması,
Depresyon ve kaygı bozukluğu riskini azaltması,
Sağlıklı kas, kemik ve eklem yapısı üzerine olumlu etkileri nedeniyle vücut düzgünlüğü ve farkındalığını geliştirerek bedeni ile barışık, özgüvenli bireyler yaratması,
İletişim becerilerini geliştirmesi,
Olumlu düşünebilme ve stresle başa çıkabilme yeteneğini geliştirmesi,
Benlik saygısı ve özgüvende artma
Zihinsel yetilerde düzelme
Sosyal ilişkilerde gelişme
Yorgunluk hissinde azalma 

3- Yaşlılık Üzerine Etkileri
Olası ani ve sistemik hastalıklar nedeniyle ölüm riskini azaltması,
Kanser gelişim riskini azaltması,
Aktif yaşayan bireylerde vücudun oksijen kullanma yeteneği arttığı için vücut direncinin artması ve enfeksiyonlara karşı koruma geliştirilmesi,
Kas- iskelet sistemini güçlü tutarak yaşlılıkta sık görülen düşmeler ve düşmelere bağlı kırık riskini azaltması,
Depresyon, anksiyete ile başa çıkma gücünü arttırması, bireylerin yaşamdan keyif almasını sağlaması,
Daha aktif ve sağlıklı bir yaşlılık dönemi geçirilmesini sağlaması,
Bulaşıcı olmayan hastalıkların ve depresyonun azaltılması, kemik sağlığı, kas kuvveti ve kardiorespiratuvar kapasitesinin geliştirilmesi için yetişkin bireylerde her gün en az 30 dakika orta şiddetli fiziksel aktivite yapılması gerekmektedir. 5-17 yaş grubunda ise her gün en az 60 dakika orta şiddetliden şiddetliye doğru giden fiziksel aktivite yapmalıdır. 
Orta şiddetli aktivitelere örnek olarak; hızlı yürümek, düşük tempolu koşular, dans etmek, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi, yavaş tempoda bisiklet sürmek verilebilir. 
Konuyla ilgili detaylı bilgilere www.beslenme.gov.tr adresinden ulaşılabilirsiniz.  

İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü

29 Ağustos 2013

KADINLAR İÇİN 'SAĞLIKLI YAŞAM REÇETESİ'




''Günümüzde tıptaki gelişmeler tanı ve tedavi yöntemlerindeki yenilikler sayesinde kadınlar artık anneleri ve anneannelerinden çok daha uzun bir ömür yaşıyor. Kadın Sağlığı, ergenlikten menopoza kadar devam eden döngü içinde en önemli noktalardan biridir.''


Doç. Dr. Mehmet Murat Naki

Kadın Hastalıkları ve Doğum

Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzmanı 
Medical Park Göztepe

Doğduğunuz anda bireysel yaşamınız için bir zemin hazırlanır. 
Eğer bir tek yumurta ikizi değilseniz, anne ve babalarınızdan kalıtım yoluyla size geçen genler sizi ayrıcalıklı ve herkesten farklı kılar. Bu genler kim olduğunuza, nasıl göründüğünüze, bünye özelliklerinize ve kalıtımsal yolla size geçen hastalıkların neler olacağına katkıda bulunur. Anne rahminde bir fetüs olarak büyüyüp beşikteki bebeklik zamanından ergenlik dönemine kadar geçen her şeyi içeren çevre değişiklikleri sadece sağlığınıza katkıda bulunmakla kalmayıp aynı zamanda yaşayacağınız hastalık türlerini de belirler. Ancak genlerimiz ve çevremiz son derece önemli olsa da yaşam tarzımız da sağlığımızı olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen en önemli noktalardan biridir.


SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN 10 İYİ ALIŞKANLIK

20’li yaşlardayken sağlığınız için mümkün olduğunca fazla iyi alışkanlık edinin. Bunlar hayatınızın ilerleyen döneminde yaşamdan keyif almanızı sağlayacak temellerin atılmasına yardımcı olacaktır.


1. Dengeli beslenin: Günde 5 porsiyon meyve ve sebzeyi içerir.
2. Sağlıklı vücut ağırlığını koruyun.
3. Sigarayı bırakın: Yardıma ihtiyaç duyuyorsanız bir destek grubuna katılın veya doktorunuzla konuşun.
4. Alkol tüketiminde sorumlu davranın: Alkol tüketimini sınırlayın.
5. Dikkatli araç kullanın: Trafik kazaları dahil kazalar önde gelen ölüm nedenidir.
6. Sağlıklı gece uykusu uyuyun: Uyku eksikliği karakterinizi, verimliliğinizi, ilişkilerinizi ve güvenliğinizi etkiler.
7. Cinsel hayatınızda sorumlu davranın.
8. Dişlerinizi düzenli şekilde fırçalayın ve diş ipi ile temizleyin:  İyi ağız hijyeni sadece dişlerinizi korumakla kalmayıp genel sağlık durumunuzu da korur.
9. Günde 2-2.5 litre su için.
10. Kendinizi güneş ışınlarından koruyun: Güneş kremleriyle güneşten korunun ve güneş gözlüğü takın.

KORUNMA TEDAVİDEN DAHA İYİDİR

Kadınların büyük çoğunluğu jinekolojik muayenelerine sadece herhangi bir rahatsızlıkla karşılaştıkları zaman gidiyor. Oysa ki sık rastlanan meme, rahim ve yumurtalık  kanseri gibi birçok ciddi rahatsızlık erken tanı ile tedavi edilebiliyor. Hatta rahim ağzı kanseri kanser gelişmeden tespit edilip önlenebiliyor.

Yaş ilerledikçe kanser, kalp hastalığı ve kemik erimesi gibi belirli hastalıklara yakalanma riski de artış gösterir. Özellikle kadınlarda menopozla birlikte kemik erimesi riski süratle artar. Ama tüm hastalıkların riski yaşa bağlı değildir ve dolayısıyla hastalıklarda korunmaya ve önlem almaya genç yaşlarda başlamak gerekir.

Önerilen sağlık kontrolleri ve tarama testlerine 21 yaşından sonra başlanmalı ve yaşam boyunca sürdürülmelidir. 20’li yaşlardayken sağlıklı hissediyor olabilirsiniz; ancak birçok tıbbi rahatsızlık bu yaşlarda önlenebilmekte veya erken evrede yakalanırsa daha etkili şekilde tedavi edilebilmektedir.

Yaşınız ve içinde bulunduğunuz şartlar dikkate alınmaksızın sağlık risklerinin en aza indirilmesi ve gelişmekte olan birçok sorunun önlenmesinin en iyi yolu sağlıklı alışkanlıkların kazanılmasıdır. İki şeyi asla aklınızdan çıkarmayın: Sağlıklı bir yaşam yönünde küçük adımların atılması hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir. Hiçbir zaman sağlığınızı iyileştirmeye başlamak için geç değildir.


Kadın Kanserlerinin 10 Belirtisi


'' Bazen çok belirgin, bazen de çok sıradan belirtileri olan kadın genital kanserlerinde erken teşhis için özellikle menopoz sonrası vücudun verdiği sinyallerin dikkate alınması önemli. Küçük ipuçlarını değerlendirmek, hastalığın erken tanısı için oldukça yararlı olabiliyor. Kadınları tehdit eden genital kanserler arasında rahim, rahim ağzı, yumurtalık, vajina ve dış genital kanserleri yer alıyor. ''


Op. Dr. Gonca Saraç
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı 
Neolife Tıp Merkezi 

Kadın genital kanserleri; menopoz sonrası dönemde kanama gibi belirgin bir şekilde, bazen de karında şişkinlik hissi ile az şüphe uyandırarak ortaya çıkabiliyor. 

Kadın kanserleri içinde, rahim ve rahim ağzı kanserleri daha erken tanınırken, yumurtalık kanseri en geç tanınabilen kanser tipi arasında bulunuyor.

Menopoz sonrasındaki kadınların doktorlarına bildirmeleri gereken işaretler:

1. Anormal vajinal kanama; menopoz sonrası çok az da olsa kanama olması normal değildir. Ayrıca adet döneminde çok kanama olması, adet dışı ve ilişki sonrası kanama olması durumunda mutlaka doktora başvurulması gerekiyor.
2. Karın, bel ve kasıklarda ağrı; adet dönemi dışında geçmeyen karın ağrısı, rahim ve yumurtalık kanserlerinin habercisi olabiliyor.
3. Sindirim sistemine ait alışkanlıklarda değişiklikler; kabızlık, gaz, ishal, bulantı, hazımsızlık gibi şikayetler bağırsak üzerine basınç yapan karın içi kitlelerin göstergesi olabiliyor.
4. İdrar yollarına ait değişiklikler; sık sık idrara gitme, mesanede basınç hissi,  idrar yapma zorluğu, karın içinde büyüyen bir kitlenin işareti olabiliyor.
5. Karında ele gelen şişlik,  gaz, şişkinlik hissi ve bel ölçüsünde artma; yumurtalık kanseri ve karın içinde biriken sıvının belirtisi olabiliyor.
6. Genital bölgede geçmeyen yanma ve kaşıntı, genital bölge derisinde ortaya çıkan renk değişiklikleri, yaralar ve kabarıklıklar dış genital kanserle ilişkili olabiliyor.
7. Genital akıntı; kanlı, koyu ve kötü kokulu akıntı genellikle bir enfeksiyonu göstermekle beraber, rahim ve rahim ağzı kanserinin de belirtisi olabiliyor.
8. Bacaklarda şişme; bacakta neden olmaksızın ortaya çıkan şişme, beraberinde genital akıntı ve ağrı, rahim ağzı kanserinin işareti olabiliyor.
9. Doğum ve düşüğü takip eden anormal kanamalar, gebelik dokularından kaynaklanan kanserlere bağlı olabiliyor.
10.Erkek tipi saç dökülmesi ve anormal kıllanma gibi androjen etkilerinin ortaya çıkması yumurtalıklardan kaynaklanan tümörlerin belirteci olabiliyor.

Bölgesel belirtilerin dışında bütün vücudu ilgilendiren şikayetlerin de önemli olduğunu söyleyen Saraç, ayrıca şu noktalara da dikkat çekiyor:

· Kilo kaybı; yiyecek alışkanlıkları değişmediği halde açıklanamayan bir şekilde kilo kaybı olan kişilerin düzenli olarak takip edilmesi gerekiyor.
· İştah kaybı; karında sürekli şişlik hissi ile birlikte görülen iştah kaybı yumurtalık kanserinin belirtisi olabiliyor.
· Halsizlik; dinlenmekle geçmeyen uzun süreli halsizlikler ciddi bir hastalık belirtisi olabiliyor.
· Ateş; 7 günden uzun süren, nedeni bilinmeyen ateşin araştırılması gerekiyor.
Yukarıdaki şikayetlerin 2 hafta veya daha uzun süre devam etmesi halinde mutlaka doktora başvurulması öneriliyor.  Bu belirtilerin çoğu başka nedenlere bağlı olarak ortaya çıkmış olabileceği gibi tanı listesinde jinekolojik kanserlerin de bulunması oldukça önem taşıyor.

12 Ağustos 2013

Büyük Göğüs Kadınları Kambur Yapıyor!

Standart ölçülerin dışındaki büyüklükte göğse sahip kadınlar günlük hayatta kısıtlanıyor. İri göğüsler kadınlarda psikolojik travmaya neden olmanın yanısıra fiziksel olarak da sıkıntılara yol açıyor.

Dr. Mithat Ulay, 
Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
International Hospital 

İri göğüse sahip kadınlar özellikle de yazın gelmesini, denize gitmeyi istemezler. Çünkü bütün bakışlar üzerlerinde toplanır, bu da rahatsızlık verir. Kışı daha çok severler çünkü kışın kıyafetler ile olumsuz bulduklarını görüntüyü kolaylıkla saklayabilirler. Büyük göğüs, kadınlarda bel ve boyun fıtığına, yaygın sırt ağrılarına da yol açar

İri meme nedeniyle kadınlar en çok hangi sorunları yaşıyor? 

- Uygun kıyafet bulamama.
- Olduğundan yaşlı gösterme. 
- Özgüven azlığı. 
- Kilolu gözükme. 
- Günlük harekette zorlanma, hızlı hareket edememe. 
- Rahat spor yapamama. 
- Özellikle de yazın göğüs altlarında terleme nedeniyle koku ve pişik oluşması. 

Hekimlerin büyük meme ölçüsü nedir? 

Kitaplara bakarsanız göğüsler 2. ve 6. kaburga arasında yer alır, meme başı ise sternum dediğimiz, kaburgaları göğsümüzün ortasında birleştiren kemiğin üst ucundan itibaren 19-21 cm arasında yer alır. Bu kitabi bilgidir ancak iri göğüs kişinin boyuna, göğüs kafesi genişliğine ve memenin kendi hacmine göre değişir, hepsini göz önünde değerlendirmemiz gerekmektedir. 
Ne zaman ameliyat olmak gerekiyor? 
Genç bir kadın 18 yaşını doldurduktan sonra ameliyat olabilir. Ancak bazen istisnai olarak çok büyük göğüsler olabilir ve bu da kişinin psikolojisini bozabilir, o durumlarda kemik yaşına bakarak büyüme tamamlanmış ise 16-17 yaşlarda ameliyat uygundur. Hamilelik sonrası kilo almaktan dolayı göğüsler daha da iri olabilir, ancak eğer anne emziriyor ise emzirme bittikten en az 6 ay sonra küçültme ameliyatı yapılabilir. Ancak 1-2 yıl içerisinde çocuk sahibi olmayı planlayan kadınların doğum ve emzirme sonrasını beklemelerini öneriyorum. 

Meme estetiği olanlar emzirebilir mi, meme hassasiyeti kaybolur mu?


Meme başı mesafesinin 35 -37 cm’nin üzerinde olduğu kadınlara uygulanacak teknikten dolayı his kaybı ve emzirme sorunu olur, zaten bunlar, çok büyük göğüslerdir ve bu hastalar genellikle bize “Bunları kesip alın beni bu hamallıktan kurtarın” diye gelirler. Her bir göğüsten 5 kilo meme dokusu çıkardığım hastalar vardır, düşünün bir anda 10 kilo yok oluyor. Bu mesafenin 35 cm’nin altında olduğu kadınlarda uygulanacak tekniklerden dolayı his kaybı ve emzirememe görülme olasılığı azdır, ancak yine de görülebilir. Kişiye ameliyat öncesi mutlaka genel bir değerlendirme yapılır, çok yağlı, kilolu, şeker hastalığı olanlarda yara iyileşme problemleri görülebilir. 


Büyük göğüsler hangi tekniklerle ameliyat ediliyor? Günümüzde en çok tercih edilen teknikler hangileridir? Bu tekniklerde iz oranı nedir? 

Küçültme teknikleri meme başının uzaklığına ve memenin hacimsel kitlesine bağlıdır, en çok kullanılan teknikler “Vertikal Mamoplasty” ve “Supero Medial” küçültme teknikleridir. 

Vertikal Teknik: Meme başı çevresinden dik olarak aşağıya uzanan bir çizgi olabilir. Bazen de göğüs büyüklüğüne bağlı olarak göğüs altına kadar uzanan J veya L şeklinde izler ortaya çıkabilir. 
Supero Medial Teknik: Bunda memede ters T şeklinde iz kalır. Dikişlerin hepsi cilt altı dikişlerdir. Bu nedenle dikiş almaya gerek yoktur. Ameliyat öncesi mutlaka kan, akciğer ve kalp kontrolleri yapılır. Çok sigara içenlere yapılmaz, 2-3 hafta öncesinden sigarayı içmemeleri önerilir. Aspirin kullanılmaz, ameliyat süresi yaklaşık 3-4 saat arası değişir, ameliyattan sonra koltuk altlarından çıkan drenler olur. Bu içerde toplanabilecek kanı yok etmek amacıyladır. Yaklaşık 2-3 gün sonra bu drenler çekilir. Meme üzerlerinde ise elastik bantlar olur bir hafta sonra bantlar çıkarılıp sporcu sutyeni kullanılması istenir. Bir akşam hastanede kalınır, 3 hafta süreyle ağırlık kaldırılmaması, 2 hafta süreyle araba kullanılmaması önerilir.




Büyük göğüslerde kitlelerin tespiti açısından zorluk oluyor mu? 

Büyük göğüslere sahip kadınlarda küçük kitleleri tespit doğal olarak çok daha zordur ve daha sık yapmalarını ve ultrason ile muayene ettirmelerini öneriyorum. Meme kanseri bilindiği gibi erken teşhisle hiçbir zaman öldürücü değildir, küçültme ameliyatı olacak olan kadınların sık sordukları soruların başında “Meme ameliyatı olursam kanser olur muyum?” sorusu gelmektedir. Tam tersi, iri göğsü muayene etmek daha zordur. Henüz başlangıç aşamasındaki ufak başlangıç kitleleri bulmak daha zor, meme dokusu kitlesi arttıkça kanser riski artabilir. Ailesinde kanser riski olanlar küçültme ameliyatını bu nedenlerden dolayı daha çok düşünmek zorundalar.

22 Temmuz 2013

KOLESTEROL İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLER




Yüksek kolesterol; diyet, egzersiz ve gerektiğinde ilaç kullanımı ile kontrol altına alınabilecek bir sorundur. Sağlıklı bir yaşam için kolesterol seviyesinin kabul edilebilir sınırlarda tutulması çok önemlidir. İlaç kullanımındaki en önemli yanlış; sigarayı bırakma, diyet ve egzersizle kolesterolün ne kadar düşürülebileceği değerlendirilmeden hastanın ilaçla tedavi kapsamına alınmasıdır. Çünkü kolesterol ilaçlarının gereksiz kullanımı, hasta için zararlı olabilir. 






Prof. Dr. Servet Öztürk 
Girişimsel Kardiyoloji Bölüm Başkanı 
Memorial Şişli Hastanesi 

Kolesterol vücut için gerekli

Kolesterol; vücutta karaciğer tarafından birçok hücre ve hücre içi yapının bileşiminde yer alan, hormonlarda ve diğer vücut fonksiyonlarında önemli rol oynayan yapı taşıdır. Kolesterolün olmaması halinde; sinir ve sindirim sistemi ile cinsel fonksiyonlar olumsuz etkilenir. Özellikle çocukluk çağındaki beslenme kolesterolden zengin olmalıdır. Özellikle bu dönemdeki kolesterol eksikliği gelişme bozukluğu ve zeka geriliğine yol açabilir. Ancak sağlıklı bir yaşam için kolesterol düzeyinin, olması gereken seviyede tutulması çok önemlidir.

 Kolesterol değerleri kişiye göre değişir 

 Kolesterol değerlerinin kabul edilebilir ölçülerde olması kişinin özelliğine göre değişir. Kalp hastalığı kanıtlanmış kişilerde, kötü huylu kolesterol (LDL) değeri 100’ün altında olmalıdır. Kalp hastalığı olmayan ancak yüksek risk faktörleri olan kişilerde de LDL değerinin 130’un altında olması hedeflenir. Kalp hastalığı olmayan ve risk faktörleri bulunmayan kişilerde HDL 60 veya üzerindeyse, LDL değerini 130’un altına indirmek gerekli değildir. Kolesterolün; iyi huylu (HDL), kötü huylu (LDL) ve alt grupları vardır. Bunların seviyeleri ve birbirlerine oranı hastalık gelişiminde belirleyicidir. En önemli damar sertliği nedeni, HDL’nin düşük LDL’nin yüksek olmasıdır. Pek çok parametre içinden en sık söz edileni LDL seviyesidir. Ancak kişinin total kolesterolü yüksek bunun yanında HDL’si de yüksekse, LDL için tedavi gerekmeyebilir. 

Yüksek kolesterol kontrol altına alınmalıdır 

Kolesterol seviyesinin artışı, damar sertliği ve beraberinde kalp damar hastalıklarının oluşmasına zemin hazırlar. Kolesterolün uygun seviyeye düşürülmesi, damar sertliğinin kontrol altına alınmasında önemli bir yarar sağlar. Damar sertliği yalnızca kalp damar hastalıklarında değil; beyin, bacak, böbrek ile vücuttaki bütün damarlarda hasar oluşumuna yani damar tıkanmasına yol açabilir. Yüksek kolesterol tedavisinde hasta laboratuvar testleri ile birlikte kardiyoloji uzmanı tarafından yakın takipte olmalıdır. LDL değerinin düzeyi, olması gereken kolesterol seviyesinde belirleyicidir. Tedavide ideal olarak hedeflenen LDL’nin bypass olan veya koroner anjiyoplasti geçirenlerde, diyabet hastalarında ve 65 yaşın üstünde olan kadınlarda 100’ün altına düşmesidir. Bypass veya koroner anjiyoplasti geçiren hastalarda son yıllarda 80 hatta 70’e kadar düşürülmesi tavsiye edilmektedir. 

Yaşam tarzı değişikliği yeterli değilse ilaç gerekebilir.

Diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerine rağmen kolesterol seviyesi belli bir düzeye çekilemeyen hastalarda, ilaçla tedavi gerekli olabilir. Ancak bu durum kolesterolü normal seviyede olan kişiler için geçerli değildir. Kolesterol ilaçlarının yerinde ve doğru kullanımı çok önemlidir. Kolesterol yüksekliği tedavisi mutlaka yaşam şartlarındaki değişiklikle birlikte olmalıdır. Bu olmadan uygulanacak ilaç tedavisi iyi bir çözüm değildir. Etkili olan her ilacın da aynı değerlerde istenmeyen etkileri olabilir. Kolesterol ilaçlarının da binde bir oranında olan bazı yan etkileri bilinmektedir. Ancak ilaçların kesilmesi ile bu sorunlar ortadan kalkar ve kalıcı hasara neden olmaz.

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...