29 Mayıs 2011

TÜRKİYE ULUSLARARASI KANSER ARAŞTIRMA AJANSINA ÜYE OLARAK KABUL EDİLDİ


Lion, Fransa - Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı uluslar arası Kanser Araştırma Ajansı IARC (International Agency for Research on Cancer) 13 Mayıs 2011 tarihindeki yönetim kurulu toplantısında aldığı kararla Türkiye’yi dünyadaki 22. üyesi olarak resmen kabul etti. Bu üyelik ile Türkiye hem teşkilatın yönetiminde rol sahibi olurken, hem de Türk araştırmacılar dünya kanser yükünün azaltılmasına yönelik yürütülen uluslararası araştırmalara katılabilme şansına sahip olacak.

IARC Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Pekka Puska’ya göre, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Bölgesinden seçilmiş ilk üye olarak katılımının bu bölgede kanser araştırmalarına ne kadar önem verildiğinin önemli bir işareti olduğunu belirtti.


Türkiye’nin nüfusunun genç ve yaklaşık yarısının 30 yaşın altında olmasına rağmen; nüfus büyüme hızı 1.31 olup, yıllık 170.000 yeni kanser olgusu tespit edilmekte ve kanser ülkede en önemli halk sağlığı problemi olarak görülmektedir. Türkiye’deki kanser tipleri gelişmiş toplumlardaki profile doğru kaymaktadır. Türkiye’deki kanser görülme sıklığı erkeklerde kadınlara göre daha fazla olup erkeklerde 100.bin'de 275, kadınlarda ise 100.bin'de 165’dir. Erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer ve prostat kanserleri iken, kadınlarda en sık görülen kanser ise meme kanseridir. Yapılan tahminlere göre, eğer hiç bir önlem alınmaz ise; 2030 yılında ülkedeki kanser harcamaları 2 misline çıkacak ve 1.3 milyon kişi kanserden etkilenmiş olacak.


Türkiye’nin IARC yönetim kurulundaki ilk temsilcisi, Prof. Dr. A. Murat Tuncer.

Prof. Dr. A. Murat Tunce son on yılda görülen kanser sıklığındaki sabit artışın ve ülkenin değişen demografik özellikleri nedeniyle Türkiye’de kanser kontrol aktivitelerinin önem kazandığını ve son yıllarda önemli bir ivme yakalandığını vurguladı. IARC tarafınca yürütülen çalışmalara çok önem verdiklerini ve bu üyelik ile daha fazla oranda uluslararası işbirliği sağlamayı umduklarını belirtti.

14 Mayıs 2011

Diyetlerin yarattığı enerji kaybına dikkat

Kışın alınan fazla kilolardan kurtulmak için yapılan kontrolsüz diyetler, kişinin enerjisini azaltıyor. Yorgunluk hissi, halsizlik gibi sıkıntılarla ortaya çıkan enerji kaybı için uzmanlar, meyve suyu tüketilmesini öneriyor


Yaz aylarının gelmesiyle başlanan diyetler, eğer dikkat edilmezse günlük hayatı zorlaştırabiliyor. Mutlaka bir uzmana danışılarak yapılması gereken zayıflama diyetlerinde en önemli problemlerden biri de yaşanan enerji kaybı.

Vücuda enerji veren şeker, karbonhidrat, protein gibi besin maddelerinin sınırlı tüketimi insanları yavaşlatarak, halsizlik ve yorgunluğa neden oluyor. Konuyla ilgili önemli uyarılarda bulunan Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, bilinçsiz yapılan diyetlerin birçok sağlık problemini de beraberinde getireceğine dikkat çekerek, kilo vermek isteyen kişilerin, vücudun yaşadığı sıvı kaybına ve bunun yaratabileceği hasarlara yeterince dikkat etmediklerini vurguluyor.

VARİKOSEL HER 4 ERKEKTEN 1’İNE BABALIK DUYGUSUNU TATTIRMIYOR

Toplumda yaygın fakat yanlış bir inanışa bağlı olarak, bebek sahibi olamayan çiftler için ilk olarak akıllara kadın fizyolojisindeki problemler geliyor. Ancak erkek kısırlığının en önemli nedenlerinden biri olan “varikosel” pek çok erkeğin baba olma hayallerine gölge düşürüyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Egemen Avcı, erkeklerin korkulu rüyası olarak kabul edilen “varikosel ve tedavisi” hakkında bilgi verdi.

Pek çok erkek hastalığın farkında değil

Varikosel, yumurtadaki kirli kanı toplayan damarların genişlemesi hastalığıdır. Yetişkin her on erkekten birinde rastlanan bu hastalık ergenlik döneminde ortaya çıkarsa yumurtaların küçük kalmasına neden olabilir. Çocuğu olmayan ve bu nedenle doktora başvuran her dört erkeğin birinde varikosel saptanabilmektedir. Testisler sağlıklı sperm üretebilmek için “skrotum” denilen ve vücudun dışına yerleşmiş torbaların içinde olmalıdırlar. Böylece vücut ısısından etkilenmezler. Varikosel hastalığında testiküler ısının arttığı düşünülmektedir. Ayrıca venlerdeki (toplayıcı damardaki) bazı zararlı maddeler sperm kalitesini bozabilir. Daha çok sol tarafta rastlanmakla beraber her iki tarafta da görülebilir.

SAĞLIKLI KİLO VERMENİZE ENGEL 10 YANLIŞ DÜŞÜNCE


Hızla kilo vermeye çalışmak, ara öğünleri atlamak, kilo aldırmayacağı düşüncesi ile sürekli kepek ekmek yemek ve zeytinyağı tüketmek… Bunlar zayıflama düşüncesi ile yanlış beslenen pek çok insanın yaptığı hatalardan sadece birkaçı. Fazla kilolardan kurtulmanın ve sağlıklı bir yaşam biçimi hakkında bilgi sahibi olmanın yolu ise uzman yardımı almaktan geçiyor. Memorial Hizmet Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Aysu Aydın, “diyette doğru bilinen yanlışlar” hakkında bilgi verdi.

1- “Geçen sene aç kalarak 5 kilo vermiştim”
Herkes aç kalarak kolayca kilo vereceğini düşünür. Diyetin ilk başlarında aç kalarak hızlıca kilo verirsiniz. Ama bir süre sonra metabolizmanız kendini yavaşlatacağından kilo vermeniz mümkün olmaz.2,5-3 saatte bir beslenerek metabolizmanızı yavaşlatmadan kilo vermek başarılı sonuca sizi ulaştırır.
2- “Su ödem yapıp beni kilolu gösteriyor”
Diyet yaparken sadece yediklerimizi azaltmak yeterli değildir. Vücut dengesini korumak açısından günde 2-3 litre su tüketmeniz gerekmektedir. Aksi halde vücut yeterli su alamadığından kendisini korumak adına içtiğiniz suyu tutacak bu da vücudunuzun ödem yapmasına neden olacaktır.

OSTEOPOROZ Ağrı ile kendini göstermeyen sinsice ilerleyen bir hastalık.



Prof. Dr. Sedat KİRAZ

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Romatoloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi


Halk arasında kemik erimesi olarak bilinen Osteoporoz, kemiklerdeki kalsiyumun azalmasına bağlı yoğunluğunun ve dayanıklılığının azaldığı bir hastalık olup, tüm iskeletin zayıflamasına ve özellikle omurga, kalça ve el bileğinde kırıklara yol açar. Yıllar içinde gelişen omurga kırıkları hastanın boyunda kısalmaya yol açar; bel, sırt veya kalçada ağrı duyulması, omurlarda ezilme ve çökmeye bağlı vücudun öne eğilmesi, omurga, kalça ya da el bileğinde aniden kırık gelişmesi osteoporozun belirtileridir.

Kemik gelişimi anne karnındayken başlar ve 30 yaşlarına kadar devam eder. Kemik yapısının gelişiminde genetik faktörlerin yanı sıra hormonlar, 50 yaşın üstünde olmak, besleme alışkanlığı, fiziksel aktivite ve güneş ışınlarından yeterli yararlanabilme, ince vücut yapısı, hastalık veya sakatlık, hareketsizlik gibi yaşam biçimiyle ilgili faktörler çok önemli rol oynar.

Osteoporoz ve menopoz

Osteoporoz, özellikle menopoz sonrası dönemde her 3 kadından birinde görülmektedir. Kadınlarda östrojen hormonunun azalmasıyla birlikte kemiklerdeki kalsiyum miktarı düşmeye başlıyor. Dolayısıyla, menopozla birlikte ortaya çıkan hormonal değişim, kadınlarda sık görülmesinin ana nedenidir.

Erkeklerde Osteoporoz

30 Nisan 2011

İnme tedavi edilebilir mi?



İnme ülkemizde toplumda en sık ölüme yol açan kalp krizinden sonra en önemli 2. ölüm nedenidir. Yol açtığı sakatlık açısından bakıldığında inme toplumda tüm diğer kronik hastalıkların içinde 3. sakatlık nedenidir.


Florence Nihgtingale Şişli Hastanesi
İnme Merkezi Direktörü 
Doç.Dr .Yakup Krespi sorularımızı yanıtladı.

İnme ülkemizin en önemli sağlık sorunlarından biri mi?

Her yıl toplumda ortaya çıkan yeni inme oranı en düşük öngörü ile 1000 kişide 2-3'tür. Batı'da inme sıklığı 70 yaşın üzerinde artar, ancak ülkemizde risk faktörlerinin çokluğundan dolayı maalesef 50-60 yaşlarında yoğunluk görülüyor.Türkiye'de inmeye bağlı ölümler, bizim istatistiklerimize göre 2. sırada görünüyor. İnmeye bağlı sakatlık, ülkemizde kalıcı sakatlığa yol açan 3. nedendir. Sağlık Bakanlığına bağlı Eğitim Hastanelerinde yapılan pilot evde bakıma muhtaç , yatağa bağımlı hastaların en önemli bölümü (yüzde 70-80 ), nöroloji hastalıklar ve bunlar içinde de ön planda inmeli hastalar oluşturmaktadır.Bu durum ülkemizin sağlık ekonomisine büyük bir yük oluşturmaktadır.

Risk altındakiler


İskemik inmede değiştirilemeyen risk faktörleri: yaş, cinsiyet, ırk ve kalıtsal özelliklerdir. İnme genellikle 60 yaş üstü erkeklerde daha sık görülür. Asıl önemli olan risk faktörleri değiştirilebilir olanlarıdır. Bunlar kalp krizine yol açan risk faktörleri ile aynıdır.Hipertansiyon, sigara, şeker hastalığı ve yüksek kolesterol bunların başında yer almaktadır. İskemik inmenin bu hastalığa özgü diğer risk faktörleri içinde özellikle kalp hastalıkları gelmektedir. Kalp krizi geçiren hastalarda veya ritim bozuklukları olan hastalarda kalbin içinde oluşan pıhtılar beyin damarlarını tıkayabilir ve iskemik inmeye yol açabilir.

İnme’nin değişik tipleri

İnme tiplerine baktığımızda, intraserebral kanama (beyin kanaması), iskemik (beyin damar tıkanması), subaraknoid kanama (beyin zarları içine kanama) olarak tanımlanabilir. TOAST Kriterlerine göre, iskemik inme alt tipleri ise makroanjiyopati (büyük arter hastalığı),kardiyoemboli,mikroanjiyopati (küçük damar hastalığı),diğer etyolojiler ,eşzamanlı etyolojiler ,bilinmeyen etyolojiler olarak sınıflanmaktadırlar.


En sık görülen beyin dokusuna giden kan akımının, damarın pıhtıyla tıkanmasına bağlı olarak, azalması veya durması ile iskemik inme, beyin damarlarının yırtılması ile beyin kanaması gelişir. Kanama beyin dokusu veya sadece beyni çevreleyen zarların içine olabilir. Tüm inmelerin yüzde 80’i iskemik, yüzde 20’si de kanamaya bağlıdır.


Başımızın en büyük dertlerinden biri; Geçici İskemik Atak

Bu hastalar, günümüzde “inme geçiren hastalar”la bir tutulmaktadır. Geçici İskemik Atak ile acile başvurup tamamen düzelmiş olan hastanın ilk bir ayda inme geçirme riski, inme geçirmiş bir hastada yeni bir inme gelişme riski ile aşağı yukarı yüzde olarak aynı değerlerdedir. GİA hastasının önümüzdeki 48 saate inme geçirme riski yüzde 5, kardiyovasküler rahatsızlık yaşama riski yüzde 3.

Hangi Geçici İskemik Atak’lı hastada risk yüksek?

60 yaş üzeri , diyabetes mellituslu 10 dakikadan uzun süreli, hemiparezi (vücudun bir yarısındaki kaslarda kuvvetsizlik anlamına gelen patolojik durum ) konuşma bozukluğu olan hastalar, risk altındadır.


İnme tedavisi

Tıkayıcı beyin damar hastalıklarında sakatlık ve ölüm riskini azaltmak amacıyla günümüzde yararı kanıtlanmış en önemli akut tedavi yöntemi rtPA basitçe verilen bir pıhtı eritici ilaç toplardamar yoluyla 1 saatlik bir infüzyon şeklinde kullanılarak yapılan trombolitik ilaç tedavisidir. İlk 4.5 saat içerisinde görülen hastalara intravanöz yolla uygulanabilir. Bu tedavi ile tedavi edilen her 7 hastadan birinde felci bütünüyle ortadan kaldırmak mümkündür. Ancak Türkiye’de güvenli trombolitik tedavi yeterince yaygın uygulanamıyor. Türkiyede tıp fakültesi olan şehirlerde yapılan bir çalışmada toplam 312 sağlık kurumundan ancak 141’inin bu tedaviyi uygulayabilecek altyapıya sahip olduğu saptanmıştı. Altyapıya sahip merkezlerde bile yine çeşitli organizasyon ile ilgili sorunlar mevcut. 2006 yılından beri ancak 350 civarında trombolitik tedavi yapılabilmiştir.

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...