22 Ekim 2012

KISIRSANIZ BAŞKA HASTALIKLARIN HABERCİSİ OLABİLİR


İnfertilite yani kısırlığın toplumda görülme oranı %15. Kısırlık denince toplumda akla gelen ilk tedavi yöntemi tüp bebek oluyor. Oysa, bu seçeneğe gelinceye kadar şartların uygunluğu doğrultusunda farklı tedavi yöntemlerinin de denenmesi gerekiyor. Yoksa başka hastalıkların habercisi olabiliyor. Peki hangi hastalıklar kapımızı çalabilir? 
Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Timur Gürgan açıklıyor…

''Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon çiftin çocuk sahibi olmakta sorunlarla karşılaştığı biliniyor. İstediği zamanda çocuk sahibi olamayan insanlar ülkemizde önemli sosyal, psikolojik, moral, ekonomik sorunlar ve çıkmazlar yaşıyor. Sorun bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmadığından giderek büyüyor. 
Kısırlık, büyük şehirlerde yaşayan kadınlar için daha anlaşılır bir durum olarak görülürken, doğu illerinde, Anadolu’nun köylerinde yaşananlar daha ağır sonuçlar veriyor. Çocuk sahibi olmamayı sadece kadın yükleniyor. Baba adayları bu durumu kabul etmemekte direniyor. Ülkemizde hastalar başlangıçta, sıklıkla yetersiz ve eksik tanı ve tedavi hizmetlerini aldıklarından zaman ve maddi kayba uğramaktadırlar. Belki daha da önemlisi kendileri için çok değerli olan ümitlerini ve enerjilerini kaybetmektedirler.''

KADIN- ERKEK KISIRLIĞINDA DİĞER ETKENLER


Kadın kısırlığında diğer etkenler olarak endometriozis, bağışıklık problemleri, üreme organları bozuklukları, cinsel ve psikolojik problemler bunların başlıcalarıdır. Erkeklerde de diğer kısırlık nedenleri; Enfeksiyonlar, travmalar, tiroid hormon bozuklukları, psikolojik ve cinsel sorunlardır.

Kadındaki en önemli kısırlık sebepleri yumurtlama bozuklukları, tüplerin hasarlı veya tıkalı olması, endometriozis, rahim ağzına ait problemler ve alerjik nedenlerdir. Kısırlık nedeni olan tiroid (guatr) aynı zamanda hamilelerin düşük yapma riskini artırırken, çocukta doğum sonrası gelişimsel sağlık sorunlarına da yol açıyor. 

Erken tanı ve tedavinin önemine vurgu yapan kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Gürgan,  gittiğiniz tüp bebek merkezlerinde hemen aşılama ya da tüp bebek tedavisini kabul etmeyin. Mutlaka bir smear testi yaptırın, check-up yaptırın diye uyarılarda bulundu.

ÇOCUĞUNUZ OLMUYORSA BAŞKA BİR PROBLEM VARDIR

Kısırlık merkezlerine başvuran hastaların neredeyse yarısında erkeğin sperm kalitesindeki düşüklük göze çarpıyor. Sigara ve alkol kullanımının artması ilk akla gelenlerden. Çevresel faktörler (zararlı gazlar, radyasyon, ozon tabakasındaki incelme, elektromanyetik alanlar) yemek tarzımızdaki ve hatta giyim şeklindeki değişiklikler hep üzerinde durulması gereken konular.Kadınlarda kısırlığa yol açacak yapısal bozukluklar daha çok tüplerin tıkanmasına bağlı olarak görülür. Bunun yanı sıra sancılı adet görmeyle birlikte görülen bazı rahatsızlıklar da tüplerin tıkanmasına neden olabilir. Bu nedenle kısır olduğundan şüphelenilen bir kadından öncelikle rahim filmi istenmelidir. Erkeklerin ise, sperm kanallarında doğuştan tıkanıklık olabilir. Kalp rahatsızlıkları, tansiyon, şeker hastalığı da çocuk sahibi olunamamasında önemli rol oynar.

''KISIRLIK TEDAVİSİ HER ÇİFT İÇİN ÖZELDİR.''
Çifte Özel yapılan planlamalarla uygulanacak tedaviler başarı şansını arttırır. Kadın ve erkeğe ait detaylı değerlendirilme sonrasında elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi ile ortaya çıkar. Bu değerlendirmede kişilerin sosyal, moral, psikolojik, ekonomik durumları, daha evvelki hastalıkları, tetkikleri ve tedavilere verdikleri cevaplar ve başvurdukları zamandaki yaş, yumurtalık fonksiyonları, hormonal durumları göz önüne alınır. Kendilerine özel tedavi planlaması yapılmalıdır. Kişilerin tedavi esnasındaki cevaplarına göre de gerekli değişikler ve yeni planlamalar yapılabilmelidir. Başka bir çift için geçerli olan yaklaşımın diğeri için geçerli olamayacağı bilinmelidir.

YAPILAN YANLIŞLAR
Sıcak banyo yapmak, sigara içmek, fazla alkol kullanımı, sağlıksız ve düzensiz yaşam, bilinçsiz ilaç kullanımı, dışarıdan alınan testosteron, kistler, antidepresan ve vitaminlerin bilinçsiz kullanımı kısırlığa yol açan etkenlerden bazılarıdır.
Tüp bebek tedavilerinde tek amaç gebeliğin oluşması değildir. Özellikle genç kadınlara fazla sayıda embriyo transferi yapılarak gebelik olasılığı arttırılabilir. Ancak üçüz ve üzerindeki gebelikler erken doğum, prematüre ve sağlıksız bebek, bebek kaybı olasılıklarının da arttığı için çoğul gebeliklerin önlenmesine çalışılmalıdır.


11 Eylül 2012

Ergenlikte görülen varikosel mutlaka tedavi edilmeli!

En çok görülen kısırlık nedenlerinden biri olan varikosel sadece yetişkinlerde değil aynı zamanda ergenlik çağında da görülebilir. Ergenlik döneminde görülen varikosel mutlaka tedavi edilmesi gerektiği gibi tamamen iyileşme şansı yetişkinlere göre daha yüksektir.Ürolojik Cerrahi Derneği Başkanı Dr. Serdar Tekgül varikosel hakkında en önemli soruları yanıtladı.

Varikosel nedir?
Varikosel testislerdeki kanı boşaltan venlerin (toplardamar) genişleyip büyümelerine verilen isimdir.
Kısırlık (infertilite) yakınması ile başvuranların yarısında, daha önce çocuk sahibi olan bireyler arasında ikinci defa çocuk sahibi olamayan kişilerin (sekonder infertilite) ise en az 10 tanesinden 8' inde varikosel olması ve bu rahatsızlığın tedavi edilebilir kısırlık sebepleri arasında yer alması biz ürologlar için önemlidir. Genellikle vücudun sol tarafında gözlenen ancak her iki tarafta da görülebilen varikosel testis boyutlarını ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Varikoselin neden kısırlığa sebep olduğu ile ilgili çeşitli teoriler vardır. 

Bu teorilerden en fazla kabul gören ikisi şunlardır: 
1. Testislerin içerisindeki ısının artması,
2. Artık maddelerin tam olarak testislerden uzaklaştırılamaması nedeniyle beslenme bozukluğunun oluşması. 

Sonuç olarak varikosel testis boyutunda azalmaya ve sperm kalitesinde bozulmaya neden olabilir. Bu durumda genişleyen damarların bağlanması ile gelişen bu bozukluklar ortadan kaldırılabilir. Testis boyutlarındaki farklılık cerrahi olarak varikoselin tedavi edilmesinden sonra puberte (ergenlik) öncesi hastalarda tamamen düzelebilirken, hayatın daha geç yıllarında ortaya çıkan varikosel cerrahi olarak tedavi edildiği takdirde testisler arasındaki boyut farklılıkları genellikle düzelmez. Ancak sperm parametrelerinde (spermlerin sayısı, spermlerin hareketliliği, spermlerin yapısal olarak normal olma oranları) düzelmeler gözlenebilir.
Varikosel genellikle karın içi basıncın artımına neden olan ya da öğretmen, polis ve bunlar gibi sıklıkla ayakta çalışmaları gerektiren meslekleri olan kişilerde sık gözlenir. Genellikle görüntü olarak ya da ele gelen şişlikler olarak bulgu veren bu rahatsızlık aslında nadiren ağrıya neden olabilir. Ancak bu hastalığa eşlik eden ağrı yakınmasının çok ender görüldüğü tıp dünyasında yaygın olarak kabul gören bir gerçektir ve hastaların bu nedenle ameliyat olmaları önerilmemektedir.

Varikoselin Tanısı Nasıl Konur? 
Varikoselin tanısı muayene ile konulur. Renkli doppler ultrasonografi tetkiki sadece muayenede şüphede kaldığımız hastalarda (daha önceden operasyon geçiren ve operasyon başarısının şüpheli olduğu durumlarda, muayeneyi güçleştirecek sebeplerin olduğu durumlarda) gereklidir. Fizik inceleme sırasında elde edilen bulgulara ve ultrasonografi bulgularına göre varikosel 4 derecede sınıflanır:



a) Subklinik varikosel: Fizik incelemede tespit edilemeyen sadece ultrasonografide gösterilebilen geniş toplardamarlar
b) 1. derece varikosel: Öksürme, ıkınma gibi karın içi basıncı artıran durumlarda inceleme sırasında hissedilen geniş toplardamarlar
c) 2. derece varikosel: Fizik incelemede herhangi bir işlem yapmaksızın hissedilen geniş toplardamarlar
d) 3. derece varikosel: Fizik incelemede herhangi bir işlem yapmaksızın dışarıdan görülebilen geniş toplardamarlar
Fizik incelemeden sonra tek taraflı varikoseli olan kişilerde sperm analizi yapılması gerekmektedir. Sperm analizi anormal çıkar ise bunu doğrulamak için ikinci bir sperm analizinin daha yapılması gerekmektedir. Ayrıca her iki testisinde de varikoseli olan hastaların karın içerisinde ana damarlara bası yapan bir kitle gibi rahatsızlıklarının olmadığından emin olmak amacıyla retroperitonal (böbreklerin ortasında ve arkasında bulunan yer) ultrasonografi ile bakılması gerekmektedir.

Tedavi Gerektiren Varikoseller Hangileridir?
Ergenlik öncesi ve sperm analizi için örnek veremeyen kişilerde: Testis hacminin diğerine göre % 10'dan daha fazla azaldığı durumda 
Erişkinlerde veya kısırlıkla başvuran kişilerde ise sperm parametrelerinde bozukluk saptandığı durumlarda.


Tedavi Gerektirmeyen Varikoseller Hangileridir?
Normal semen analizi saptanan erkeklerde veya subklinik varikoseli olan erkeklerin veya testis hacimlerinde bir değişiklik tespit edilmeyen varikoselli çocukların ameliyat edilmeleri gerekmez. Testiste ağrısı olan ve varikoseli olan hastalar ancak ağrı nedeninin varikosel dışında bir rahatsızlık olmadığı gösterildikten ve ağrı kesicilerden fayda görmediği gözlendikten sonra kendisi ile tedavinin riskleri görüşülüp istiyor ise ameliyat edilmelidir.


Varikoselin Tedavisi Nasıl Yapılır?
Varikoselin en sık ve güncel tedavisi ameliyattır. Ancak anjiografik tekniklerin kullanımıyla damarların içerisine çeşitli maddelerin verilmesiyle de tedavi gerçekleştirilebilir. Varikosel ameliyatları kasık bölgesine yapılan bir kesi ile gerçekleştirilir. Burada testislere giden toplardamarlar bulunarak bağlanır. Başarı şansı mikroskop ya da optik büyüteç kullanıldığında çok daha yüksek olmakta ve istenmeyen etkilerin (komplikasyon) gelişmesi nadir olmaktadır. Varikosel ameliyatı yaklaşık 30 – 60 dakika kadar sürer. Ameliyattan sonra karşılaşılabilecek komplikasyonlardan en sık olanı hidrosel (testis çevresinde sıvı birikimi) ve atrofidir.

Varikoselin Tanı ve Tedavi Sonrası Kontrol ve Takibi Nasıl Yapılır?
Tedavi gerektirmeyen olguların senede bir sperm analizi ve fizik inceleme ile takibi gerekmektedir. Tedavi olan kişilerin ise sperm analizindeki düzelmeler 6 aya kadar süren süre zarfında son halini almaktadır.

http://www.populersaglik.com/ergenlikte-gorulen-varikosel-mutlaka-tedavi-edilmeli.html

06 Eylül 2012

Sağlıklı Bir Uyku İçin Burnunuzdan Nefes Alın


Gece yatarken rahat nefes alamıyorsanız, sabahları boğazınızda kuruluk hissi ile uyanıyorsanız, uyku kaliteniz günden güne düşüyorsa ve sürekli ağzınızdan nefes alıp verdiğinizi fark ediyorsanız; burun tıkanıklığı sorunu ile karşı karşıyasınız demektir.   

Memorial Hizmet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Murat Enöz, burun tıkanıklığı ve tedavisi hakkında bilgi verdi. 

Burundan alınan nefes, akciğerlere ulaşmadan önce ısıtılır, nemlendirilir ve temizlenir. Burnun bu arıtma ve iklimlendirme işlevleri, akciğer ve genel vücut sağlığı için çok önemlidir. Eğer burun solunumu yapılamıyorsa veya bir şekilde burnun işlevini engelleyen bir bozukluk varsa, sürekli olarak veya belirli bir dönem boyunca yapılan ağız solunumu bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Çünkü ağız solunumu atmosfer havasının koşullarını değiştirmeden, alınan havanın doğrudan boğaz ve akciğerlere ulaşmasına neden olur. Oysa burun, dışarıdaki soğuk ve kuru havayı akciğerlere uygun hale getirir. 


Halk arasında “burun etleri” olarak bilinen “konka “ adı verilen, burun boşluklarının yan taraflarında bulunan oluşumların bu konuda çeşitli görevleri vardır. Buruna giren hava, konkaların arasından geçer. Bu geçiş belirli bir zaman aldığından bu sürede burundan alınan hava, ağızdan alınan havaya göre daha etkili olarak ısıtılır. Ayrıca yine bu yapıları oluşturan hücrelerin üzerinde bulunan ince “titrek tüyler” sayesinde, havada bulunan tozlar, polenler ve bakteriler filtre edilmiş olur. Burada yapışkan özelliği bulunan salgılar da (mukus örtüsü) havada bulunan alerjen ve mikropların büyük çoğunluğunu tutar ve akciğere gitmelerini önler.

Bebeklerin aldığı nefes doğru! 
Sağlıklı bir bebeğin solunum şekli izlendiğinde her zaman burnunu kullandığını; burnu tıkandığında ise ağladığını, açıldığında ise tekrar burundan nefes alıp, verdiği görülür. Ayrıca karın bölgesi de her soluk alışta dışarıya doğru bombeleşir. Bu solunum şekli içgüdüseldir, öğrenilmemiştir ve en doğal olan solunum şeklidir. Derin nefes alındığında diyafram kası kasılarak akciğerlerin genişlemesine katkıda bulunur ve bu nedenle karın dışarıya doğru bombeleşir. Eğer sığ ve yetersiz soluk alıp verme işlemi yapılıyorsa, bu durum gerçekleşmez. Burun solunumu ayrıca derin soluk alabilmeye de yardımcı olur. Ağız solunumu yapanlarda yardımcı solunum kasları da devreye girer. Bu kasların çalışması, özellikle çocuklarda duruş (postür) bozukluklarına neden olabilir.

Burun tıkanıklığı sorunu varsa KBB uzmanına başvurulmalı 
Halk arasında burun tıkanıklığının bilinen en sık nedeni kıkırdak-kemik eğrilikleri, diğer adıyla “deviasyon”dur. Oysa daha sık karşılaşılan neden, burun eti şişmesi (konka şişmesi) veya “rinit” denilen çeşitli nezle tipleridir. Bunları takiben çeşitli sinüzit tiplerine bağlı da burun tıkanıklıkları olabilir. Burun tıkanıklığı olan hastaların en büyük endişesi, doktora başvurduklarında “ameliyat gerekiyor” denmesidir. Burada her burun tıkanıklığının tedavisinin ameliyat olmadığını vurgulamak gerekir. Ameliyatla tedavi ancak ciddi bir anatomik bozukluğu olan ve/veya ilaç tedavisine yanıt alınamayan hastalarda düşünülebilir.


23 Ağustos 2012

Geçmeyen Baş Ağrısına Botoks Tedavisi


Şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, aşırı gürültüden rahatsız olma gibi şikayetler migren belirtileri arasında yer alıyor. Migren tedavisi için kutu kutu ilaçlar içmenize rağmen baş ağrınız geçmek bilmiyor, günden güne daha da artıyorsa botoks tedavisi sizin için kurtarıcı bir alternatif olabilir.

Memorial Hizmet Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Özgül Esen Öre, migren tedavisinde etkili olan “Botulinum toksin” yani botoks yöntemi hakkında bilgi verdi.

Hava değişimi migreni tetikliyor

Genellikle tek taraflı şiddetli baş ağrısı, ağrı sırasında bulantı ve kusma, ışık ve sesten rahatsız olma migren belirtileridir. Migren atakları 4-72 saat sürebilir. Stres, açlık, susuzluk, uyku düzensizlikleri, yorucu aktiviteler, ağır kokular, bazı yiyecek ve alkollü içecekler, hava değişimi ve regli dönemi migren ağrılarını tetikleyebilir. 

Migren kişilerin iş performansını olumsuz etkiliyor

Migren tedavi ile kontrol edilebilen bir hastalıktır. Migrenin bir yıldaki atak sayısı kişiden kişiye göre değişebilir. Ayda 3-4 kezden fazla atak oluyorsa, ataklar ilaç kullanımına rağmen uzun sürüyorsa koruyucu tedaviye başlanması gerekebilir. Kronik migren ise özel bir baş ağrısı durumudur. Tüm dünyada insanların yaklaşık  %2’ sinde kronik migren olduğu tahmin edilmektedir. 

Kronik migren sosyal yaşamı, fiziksel ve mesleki performansı etkiler. 
Migren hastaları; depresyon, anksiyete bozukluğu ve kronik ağrı bozukluklarına yatkındır. 
Kronik migren hastaları arasında yapılan bir çalışmada, hastaların %80’ine doğru teşhis konulmadığı görülmüştür. 
Kronik migrende botoks tedavisi

Kronik migren hastalarında yeni tedavi yöntemi olarak “Botulinum toksin” adı verilen botoks işlemi uygulanmaktadır. Botoks, belirli bir bakteri türünün ürettiği doğal bir proteindir. Protein bakteriden çıkarılır ve kullanmadan önce özel olarak hazırlanır. Ayda en az 15 gün baş ağrısı olanlar, ağrının geçmesi için aşırı ilaç kullananlar ve 2 ay tedaviye rağmen baş ağrısı kontrol edilemeyen hastalarda uygulanabilir. Botoks tedavisinin ağrı sinyallerini bloke ederek dolaylı olarak migren gelişimini engellediği düşünülmektedir. 

Tedavinin tekrarlanması önemli
Hastanın omuz, boyun ve başının etrafındaki kaslara küçük miktarda botoks enjekte edilir. Bu tedavinin 12 haftada bir tekrarlaması gerekir. İlk enjeksiyondan sonra iyileşme hemen ya da 10-14 gün içinde olabilir. İlk tedavide baş ağrısı şikayetleri geçmeyen hastalarda tekrarlanan tedavilerde iyileşmenin sağlandığı da görülmüştür.

06 Ağustos 2012

Güzel ve etkileyici bir gülüşün şartı sağlıklı dişlerdir!

Eksik dişleriniz yüzünden ya da protezinizle kendinizi yeterince güvenli ve rahat hissetmeyip gülüşünüzü saklıyorsanız,özgürce gülebilmek sizin elinizde.

Güzel görünmenin ilk adımı kuşkusuz güzel bir gülüşle başlıyor. Doğal dişlerinizden birini veya bir kaçını kaybettiyseniz, diş implantları size kendi dişlerinize benzeyen ve kendi dişiniz hissini veren bir çözüm sunuyor. Hareketli protez kullanmadan veya sağlıklı dişleriniz zarar görmeden sabit dişlere sahip olabiliyorsunuz. Çiğneme fonksiyonunu rahatlıkla yerine getirirken estetik açıdan da görüntünüzün iyileşmesini sağlıyor.


Klinik 32” 'in diş hekimleri ,diş implantları,avantajları ve implant uygulamasında dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında şu bilgileri veriyor:

''İmplantlar geleneksel kaplama ve protezlere göre daha iyi konuşma ve çiğneme fonksiyonu sağlarken, yüzünüzde doğal bir görünümü de beraberinde getiriyor. Operasyon lokal anestezi ile hiçbir ağrı ve rahatsızlık duyulmadan yapılıyor. İmplant uygulanabilmesi için, sağlıklı dişetleri ve implantı destekleyecek yeterli kemik yapısının bulunması şarttır. Ortalama bir implantın yerleşme süresi 15 dakika sürerken, bu süreye steril şartların sağlanması ve anestezi uygulaması eklendiğinde yaklaşık yarım saati buluyor.

Kesinlikle ağrısız ve acısız gerçekleşen bir işlem olmakla beraber, sadece lokal anestezi altında gerçekleştirilebileceği gibi aşırı tedirgin, anksiyetesi yüksek hastalarda sedasyon yardımıyla da gerçekleştirilebilmektedir. Operasyon sonrası iyileşme yine cerrahi sahanın genişliğine bağlı olarak değişmekle beraber operasyonu yapan cerrahın verdiği ilaçların doğru kullanımı ve operasyon sonrası bakım direktiflerinin uygulanması ile ağrı ve şişlik minimum oluyor.''

Diş implantlarının avantajları:1.Diş yada köprü  yapmak için dişlerin kesimine gerek yoktur.
2.Diş kaplamaları köprü ve protezlerde dişler kesildiği ve diş etleri zarar gördüğü için bu uygulamalar ortalama olarak 5-8 yıl içinde tekrarlanması gereken masraflardan kaçınılmış olur.
3.Diş, diş eti ve çene kemiğine kalıcı zararlar oluşturulmadan orijinal dişlere sahip olunmuş olunur.
4.Köprülere oranla implantlarda kök ve üst yapısı porselen olduğu için gerçek diş gibi ağızda çiğneme fonksiyonu sağlarlar.
5.İleri yaşlarda tüm dişlerini kaybetmiş hastalar takma dişlerini kullanmakta zorlanırlar. Aşırı eriyen çene kemikleri bu protezlerin kullanımını zorlaştırır. Bu durumlarda alt ve üst çenede uygun bölgelere yerleştirilen birden çok implanttan destek alan protezler hastalar tarafından daha kolay kullanılır. Sosyal toplum içinde bu hastalar protezleri hareket etmediği için konuşma, yemek yeme ve içme fonksiyonlarını daha konforlu yaparak rahat ederler. Ayrıca hareket etmeyen bu protezler hastanın psikolojisini de olumlu yönde etkilerler.

İmplant Uygulamasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar:

1.Diyabet, Kalp, Tansiyon, Eklem ve böbrek hastalıkları, Damar sertliği ve genel vücudu etkileyen bunun için daimi kullanılan sistemik Diş Hekimi tarafından ilaçların doğru incelenmesi bir zorunluluktur.
2.Ağız bakım alışkanlığı olmayan diş eti hastalıkları çene kemiği erimeleri, diş çürükleri bulunan kişilere öncelikle bu tedavilerin sağlanması ve sağlıklı ağız ortamı oluştuğuna inanıldıktan sonra implant yapılmasına karar verilmelidir.
3.İmplant için doğru kemik bölgesinin seçilmesi yapılacak implant bölgesindeki damarlar ve sinirlerin doğru değerlendirilmesi çok önemlidir.
4.İmplanttı desteklemeyecek ya da besleyemeyecek çene kemiği ve diş eti dokularına gerekli ise yan tedaviler uygulanmadan implant uygulamasından kaçınılmalıdır.
5.İmplanttın doğru yerleştirileceği çene kemiği bölgeleri Panaromik, MR, CT yada üç boyutlu görüntüleme teknikleri ile sıkı bir şekilde değerlendirilerek en uygun bölge seçilmeli ve bu konuda hastaya mutlaka bilgi verilerek onayı alınmalıdır.
6.Bulaşıcı hastalıklarda, kan ve idrar tahlillerindeki bazı değerler implant yapılmasını engelleyebilir.
 


29 Temmuz 2012

Hepatit’in ABC’si…

HEPATİT... Son yıllarda adını kanser ve AIDS’den sonra en çok duyuran hastalık… Vücut sıvıları, kan ve korunmasız cinsel ilişki ile insandan insana bulaşan bu hastalık; tedavi edilmezse siroz, karaciğer yetersizliği ve daha pek çok hastalığa yol açarak dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon kişinin hayatını kaybetmesine neden oluyor.

Hisar Intercontinental Hospital Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Ramazan Gözüküçük , Hepatit’in ABC’sini anlattı.
Bulaşıcı sarılık veya tıp dilinde viral hepatit, virüslerin oluşturduğu, karaciğerin yaygın iltihabi hastalığına verilen isimdir. Virüslerin dışında, ilaçlar, toksik maddeler ve alkol de hepatite neden olur. Hepatite neden olan başlıca virüslere alfabenin harfleri verilmiştir.

Bunlardan en önemlileri:

Hepatit A: Hepatit A virüsünün neden olduğu hepatittir. Yaklaşık %99'u kendiliğinden ve tam olarak iyileşir, kalıcı karaciğer hasarı oluşturmaz. Bir kez geçirildiği zaman tekrar etme şansı çok düşüktür.
Hepatit B: Hepatit B virüsünün neden olduğu hepatittir %15-25 oranında karaciğerde kalıcı hasara neden olan virüs; bunun bir sonucu olarak taşıyıcılık, karaciğer sirozu, karaciğer kanseri, karaciğer yetmezliği ve ölümü de beraberinde getirebilir.
Hepatit C: Hepatit C virüsünün neden olduğu hepatittir. Yaklaşık %80 oranında ilerleyerek kalıcı karaciğer hasarı,  karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri oluşturma riski yüksektir.

Hepatit nasıl bulaşır?

Hepatit A, virüsü taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin (sebze ve meyveler) ağızdan alınması ile bulaşır. Bulaşmada ellerin rolü büyüktür. Virüs ellerde saatlerce canlı kalabilir. Okullardaki sıra ve kapı kolları, tuvaletlerdeki musluklar virüs taşıyan dışkı ile kirlenebilir. Buralardan eller aracılığı ile ağızdan bulaşma daha kolay ve yaygın olur.

Hepatit B ve C, kan ve vücut sıvıları ile bulaşır. Buradaki temel mekanizma, virüsle bulaşmış kan ya da vücut sıvılarının, yeni bir kişinin dolaşım sistemine bulaşmasıdır. Bu nedenle diş çekimi gibi tıbbi girişimler, kan nakilleri, cinsel ilişki başlıca risk faktörlerini oluşturur. Hepatit B’de cinsel yolla bulaşma ön planda iken; Hepatit C’de kan yolu ile bulaşma ön plandadır.

Kan ve vücut sıvılarındaki hepatit B virüsünün bulaşıcılığı AIDS'e neden olan HIV virüsüne göre 100 kat daha fazladır. Bu nedenle hepatit B'li kişilerin cinsel partnerleri mutlaka güvenli seks için önlem almalı (prezervatif kullanımı gibi) ve en önemlisi aşılanmalıdır.

Hepatitli bir hasta ziyaret edildiğinde nelere dikkat edilmelidir?

Hepatit B ve C geçiren kişiyi ziyaret etmek veya taşıyıcı olan biriyle sosyal ilişkiler güvenlidir; çünkü bu virüsler gündelik el sıkışmak, kucaklaşmak, sarılmak, öpmek gibi olağan temasla bulaşmaz.

Ülkemizde yaygın bir hastalık mıdır?  Hepatit virüsü taşıyıp taşımadığımızı nasıl anlarız?
A ve B virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar ülkemizde çok yaygındır. Türkiye'de, üniversite çağına gelmiş gençlerin %80-90'ı, Hepatit A’yı farkında olmasalar bile, çocukluk çağında geçirmişlerdir. Hepatit geçiren kişide bazen hiçbir bulgu olmayabilir. Özellikle, çocukların büyük çoğunluğunda ve yetişkinlerin de bir kısmında sarılık ortaya çıkmayabilir veya silik kalabilir. Çocuklarda belirtiler daha hafif ve kısa süreli olduğu için özellikle küçük yaş grubundaki çocuklarda hastalık teşhis edilmeden geçip gidebilir. Bazen de ateşten eklem ağrılarına kadar varan ciddi bir tablo oluşabilir. Ancak sıklıkla görülen belirtiler;
• Halsizlik
• İştahsızlık
• Karın ağrısı
• Bulantı
• Cilt ve göz renginde sararma
• İdrar renginde koyulaşmadır.


Tanı nasıl konur?Hepatitlerde kesin tanı kan testi ile konulur. Bu nedenle hepatitten şüphelenilen bir durumda hiç vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Hepatitin tedavisi Akut hastalıkta özel bir tedavi yoktur. Bazı hastaların, hastanede yatarak tedavi olmaları gerekebilir, serum ve diğer ilaçlar kullanılır. Hastaya sindirimi kolay yiyecekler verilir. Yağı az yiyecekler önerilir. Üzüm, bal gibi glikozdan zengin besinlerin mönüde yer alması uygundur. İstirahat önerilir. Akut hastalık genel olarak 4-6 haftada kendiliğinden iyileşip şifa ile biter. B virüsü hepatitinde, hasta görünürde iyileşmiş olsa bile, virüs, 6 aydan sonra hala kanda bulunmaya devam ediyorsa, hastalık kronik döneme geçmiş demektir. Bu kişiler için düzenli doktor kontrolü esastır.
İlerleyen (kronikleşen ) hepatit B ve hepatit C enfeksiyonları için tedavi seçenekleri vardır. B ve C virüsü taşıyıcısı, hasta olmasa bile, kanı ve diğer vücut sıvıları ile hastalığı başkalarına bulaştırabileceğini bilmelidir. Her 4-6 ayda bir karaciğer fonksiyon testlerini yaptırmalıdır. Alkol almaktan kaçınmalı, herhangi bir nedenle ilaç almak zorunda kalırsa bunu doktoruna danışmalıdır.

Hepatit için korunma ve öneriler

Hepatit A için;
• Eğer Hepatit A' ya karşı bağışıklığınız yoksa mutlaka aşılanın.
• Dışkı değmiş su ve yiyeceklerle bulaştığı için; her tuvaletten sonra, yemek hazırlamaya başlamadan ve yemek yemeden önce mutlaka ellerinizi yıkayın.
Hepatit B ve C için;• Hepatit B’ye karşı bağışıklığınız yoksa mutlaka aşılanın.
• Diş fırçası, jilet, tırnak makası gibi kişisel bakım malzemelerinizi kimseyle paylaşmayın.
• Güvenli seks için mutlaka prezervatif kullanın!
• Dövme, piercing gibi girişimlerin riskli olduğunu unutmayın.
• İlaç bağımlığınız var ise enjektörünüzü paylaşmayın.
• Hepatit B taşıyıcı ya da hastasıysanız tıbbi bir girişim öncesi mutlaka hekiminize haber verin!
• Hepatit B taşıyıcı ya da hastasıysanız kesinlikle kan ve organ bağışında bulunmayın!

 

Gelecekte Bel Fıtığı Tedavisinde Non-İnvaziv Yöntemler Kullanılacak


Geliştirilecek teknoloji ve uygulanacak yöntem sadece bel fıtığı ve benzeri hastalıklar için değil, tıbbın diğer alanlarında özellikle tümörlerin tedavisinde de kullanılacak.

“Geleceğin cerrahisinde hastaya dokunulmayacak, yöntemler non-invaziv olacaktır.''

Nöroşirürji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Yıldızhan geleceğin bel fıtığı cerrahisi hakkında şu bigileri verdi:“Günümüzde,bel fıtığı tedavisinde kullanılan klasik cerrahi yöntemin yanında mikroteknik, mikroendoskopik teknik ve ciltten müdahale şeklinde (perkütan) uygulanan çeşitli teknikler vardır. Biz cerrahlar ne kadar kibar çalışırsak çalışalım neticede hastaya bir şekilde girişim yapıyor, dokunuyoruz. Yani bütün bunlar sonuçta invaziv yöntemlerdir. Geleceğin cerrahisinde hastaya dokunulmayacak, yöntemler non-invaziv olacaktır’’

“Hasta sırt üstü yatar pozisyonda rahatça uzanacak ve vücudu bir daha yer değiştirmeyecek tarzda fikse edilecektir. Sonra bu vücut uzayda üç boyutlu olarak milyarlarca, trilyonlarca parça şeklinde, bilgisayar tarafından otomatik olarak numaralanacaktır. Böylece insan, kafasındaki saç telinden ayakuçlarındaki tırnaklara kadar, küp veya küre şeklinde, küçücük trilyonlarca numaralanmış parçadan ibaret olarak karşımızda duracaktır.

Bu konumlandırma içerisinde normal ve hastalıklı dokuların uzayda kapladığı hacmi oluşturan trilyonlarca ‘nanometrik veya daha küçük ölçekteki volümlerin’ her birinin kendine özgü birer numarası olacaktır. Daha sonra hastalığı oluşturan fıtıklaşmış disk dokusuna ait numaralar tespit edilecek ve bir tuşa basılarak anında ortamdan kaldırılacaktır. Bu işlem o kadar küçük birimlere kadar indirgenip o derece incelikli hale getirilecektir ki, zamanla atom ve atomaltı parçacıklara kadar işlem yapmak mümkün olabilecektir.”

Dar kanal ameliyatlarında yeni teknik

“Dar kanal (spinal stenoz) rahatsızlığı ve ameliyatları halk tarafından yeteri kadar bilinmemekte, adeta bir kabus olarak görülmektedir.Ancak deneyimli ellerde, yeni teknikle usulüne uygun yapılan ameliyatlarda çok daha yüz güldürücü sonuçlar elde edilmektedir. Bel fıtığı ameliyatlarında deneyimli ekibimiz tarafından uygulanan ileri ve klasik cerrahiye göre daha emniyetli ve konforlu yöntemler olan mikroteknik ve mikroendoskopik tekniğe benzer tarzda, dar kanal ameliyatlarında da mikroteknikle internal dekompresyon yapmaktayız.

Mikroteknikle Internal Dekompresyon Ameliyatı

“Son yıllarda spinal cerrahi ekibimizle rutin uygulama haline getirdiğimiz mikroteknikle internal dekompresyon ameliyatı dünyada ancak belirli merkezlerde deneyimli cerrahlar tarafından gerçekleştirilebilmektedir. Bu ameliyatta, dar olan spinal kanalın iç kısmına girilerek kanal içeriden genişletilmekte, böylece anatomik yapı mümkün mertebe korunmaktadır. Stabilizasyonu sağlayan anatomik yapı korunduğu için stabil hastalara ayrıca vida ve benzeri tarzda enstrümanları da takmak gerekmemektedir. Operasyonlarımızda emniyet her şeyden önce gelir. Öncelikle hastaya zarar vermemek gerekir. Hastalar tıpkı bel fıtığı operasyonlarımızda olduğu gibi deneyimli ellerde usulüne uygun yapılan bu ameliyatlar sonrasında da felç kalma riskiyle karşılaşmadan aynı gün içinde yürüyebilmekte ve ertesi gün taburcu olmaktadırlar.’’

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...