10 Şubat 2013

KANSER DOSYASI: SOSYAL SORUMLULUK


SOSYAL MEDYADA  
‘KANSERLE DANS’



Sosyal paylaşım sitelerinde, bloglarda  bilgi paylaşımı ve farkındalık yaratmada, gruplar hızla çoğalıyor. Bu gruplardan biri de ‘Kanserle Dans’ grubu.

‘Uzak diye bir yer yok’  misali, Amerika’nın iki farklı eyaletinden kanserle dans edenlere dans koçluğu yapıyorlar. Araştırıp, öğrenip onlarla  paylaşıyor, dikkatli adımlarla bu zor danslarında eşlik ediyorlar. Dansı sadece uzaktan izleyenlere  de sağlıklı yaşamaları için küçük uyarılarda ve hatırlatmalarda bulunuyorlar.

Kanserle Dans’ın hikayesini sorduk, kendi tanımları ile aktivist  araştırmacı Ebru Tontaş ve grubun Güzin ablası Esra Ürkmez Bayraklı anlattı.




Ebru TONTAŞ
Bu fikir nereden çıktı ?

Ebru: Kanserle Dans olarak 2012  Nisan sonunda faaliyete geçtik ve ilk önce bloğumuzu açtık. Aslında ilk amacımız blogda anlaşılır kolay bilgiyi arayana ve ihtiyaç duyana sunabilmekti  Ardından  facebook sayfamızla birlikte oldukça interaktif bir kanser dayanışma ve destek portalına dönüştük.

Esra babasına kemoterapi tedavisi süresince destek olmak için bulduğu faydalı bilgileri tercüme edip ailesine göndermişti. Konuşurken ikimizin de uzun araştırmalar sonucu biriktirdiği bilgileri paylaşma fikri doğdu ve doğru zamanın geldiğini hissedince hadi yapalım bu işi dedik.


Neler paylaşıyorsunuz?

İlk önceliğimiz her zaman için, kolay, anlaşılır ve pratik bilgiler paylaşmak olacak, hem teşhis, hem tedavi, en çok da korunma, risk faktörleri sağlıklı yaşam ile ilgili. Bu konuda güvenilir ve otorite kaynaklardan yaptığımız çevirilerin yanı sıra Türkiye’deki uzman kadromuzdan da destek alıyoruz. Paylaşımlarımız sadece kuru bilgi değil, bunları uygulanabilecek, anlaşılır bir formatta sunmaya ve bir şekilde okuyucularımızı sağlıklı yaşama özendirmeye çalışıyoruz.

Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Ebru: Aldığımız güzel yorumlar ve tepkiler bu yolda ilerlediğimizi gösteriyor. Bizim ortamımız herkesin saygı, sevgi çerçevesinde kendini olduğu gibi ifade edebileceği bir yer, ne ise o. Polyannacılık oynamak zorunda hissetmiyor kimse. Üzüntü ve kayıplardan da bahsediyoruz ama doğal olarak herkesin özen gösterdiği, destek verdiği bir ortamda ağırlıkla ilham verici hikayeler, pozitif yorumlar oluyor.

Dediğim gibi, Esra ile özellikle buradaki Kanser Destek platformlarına bakıp ne güzel keşke bizimde böyle ve çokça ortamlarımız olsa diyorduk, enerjimizi ve emeğimizi, bize destek verenlerle birlikte bu yöne akıttık, oldu.
Esra Bayraklı Ürkmez
Esra : Ebru çok  güzel bir başlangıç  yaptı  hikayeyi anlattı. Onun da dediği gibi önceliğimiz  kolay, anlaşılır  ve pratik bilgileri paylaşmak.Örneğin, sigarayı bırakma, sağlıklı yemek, egzersizin önemi, terim sözlüğü  interaktif-soru cevap gibi bu amaçla tecrübe ettiğimiz formatlar. Aldığımız güzel yorumlar ve tepkiler bu yolda ilerlediğimizi gösteriyor.

Herkesin bir şey bulabileceği yalın bir dille, sağlıklı beslenmeden, terapi süresince destekten, doktorlar tarafından kullanılan bir çok terimin ne anlama geldiğini de anlatarak daha bilinçli olmaya, doğru soruları bulmaya, düşünmeye ve daha çok soru sormaya teşvik etmeye çalışıyoruz. Faydamız olursa ne mutlu bize.

Birazda kendinizden bahsedin. Kanserle tanışmanız nasıl oldu ?

Esra: Babama 2011 Eylül'ünde Pankreas Kanseri teşhisi konmuştu. ben 16 senedir Amerika'da yaşıyorum. Ben pek her şeyde araştırma ruhlu değilimdir, öyle çok da okumayı sevmem. Taa ki babamın teşhisini öğrenip radyoterapi ve kemoterapi ilaç listesi elime geçene kadar. Babama da anlatmam kolay olur düşüncesiyle önce internet araştırmalarını türkçe yapmaya çalıştım.Ama nedense sağlıklı bilgi bulmak zordu. İngilizce aramaya başladığımda bütün kapılar açıldı.İlaçlar nedir, yan etkileri nelerdir, ne yemesi gerek, ne yememesi gerek, neye dikkat etmeli, biz yakınlarını bekleyenler neler... Bütün  bulduğum bilgileri okudum, özet yaptım, anneme babam gönderdim. Ne yazık ki babamın hastalığında geç kaldık.Bazı şeyleri detaylı araştırıp, doktorla konuşup üstelemeye. Çünkü ne kadar çok soru sorarsanız o kadar bilgilendiriliyorsunuz. Her hasta, aile yakınları  ve her eş dost detayları bilmek istiyor.İşte şimdi Ebru ile kurduğumuz "Kanserle Dans" blog, facebook page, twitter ile amacımız, ona yapamadıklarımı ihtiyacı olan herkesle paylaşmak, bilgi bulamayanlara tercümeli metinlerle ulaşmak, b konuda bilinçlenmek isteyenler için  bir şekilde kaynağı belli bilgi aktarmak...

Yoğun bir tempoda çalışıyorsun ve iki kızın var.Nasıl zaman ayırıyorsun?

Evime çok da yakın olmayan bir şirkette üretim direktörü olarak çalışıyorum. Trende giderken eskiden iş e-maillerimi kontrol ederdim, şimdi Kanserle Dans'a ayırıyorum o zamanımı.

Ebru senin tanışman nasıl oldu?


Ebru: Anneme meme kanseri teşhisi konduğunda 10 yaşındaydım pek bir şey hatırlamıyorum. Ameliyat oldu, radyoterapi yapıldı, tedavisi yapıldı, o aralar hep bulanık. Bu sene başında babama prostat kanseri denildiğinde, ameliyat kararına kadar giden süreçte her şeyin içinde oldum.Doktor randevularından testlere kadar uzaktan da olsa takip ettim. Prostat çok yaygın ve çoğunlukla yavaş ilerleyen bir kanser türü olduğu için önümüze birden fazla tedavi alternatifi çıktı. Bunları araştırıp, tartıp, kendiniz için en doğru kararı vermeniz gerekiyor. Bazıları denenmiş, bazıları yeni. Bu bu süreçte, babama elimden geldiğince destek olmaya çalıştım. Amerika’da bulduğum kaynakları araştırdım, hasta destek gruplarıyla yazıştım. Babamın tedavisi bitti ve şu an çok iyi!

Esra ile  birbirimizi iyi tamamlıyoruz. Her şeyi araştırırım. “öğrenmekoliğim’  Adalet, eşitlik, hak ve özgürlükler benim için çok önemli. Bu yüzden 7 senedir Kaliforniya Mahkeme sistemi için çalışıyorum. Proje müdürüyüm. Ama beni en iyi anlatan tanım, “gönüllü’. Faydalı güzel her işin bir ucundan tutmaya gayret ederim. 

Amerika’da meme kanserli hastalar için destek veren merkezde gönüllü çalışıyorsun. Biraz bu merkezden ve neler yaptığından bahsedermisin? 

San Francisco’da yaşıyorum. Son bir yıldır meme kanserli hastalara pratik destek veren bir kuruluş için gönüllü çalışıyorum. Ayrıca bir palyatif tedavi ve hospis merkezinde gönüllü ''caregiver'' yani bakım yardımcısıyım. Hospis'in tam türkçe karşılığı yok sanırım, artık tedavi almayan terminal hastaların olabildiğince mutlu, ağrısız, kaliteli, rahat ve onurlu biçimde sosyal, psikolojik ve pratik anlamda şefkatle desteklendiği bir model. Yaptığım işin  her anını  inanılmaz seviyorum ve aynı ölçüde de sevgi alıyorum. Bu değerli insanlara hizmet edebilmek benim için çok büyük bir onur ve ayrıcalık, mutluluk ve gurur kaynağı. Bir koltukta bir sürü karpuzu taşımaya çalışıyorum. Her şeyi tam yapamıyorum, ama elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Önemli olan da o değil mi zaten…

Amacınıza ulaştınız mı ?

Esra: Kanserle Dans,okuyucuları ile birlikte gelişen ve şekillenen bir platform.Doğru ve güzel işler yapan diğer kurum ve kişilerle işbirliği önceliğimiz. Tek olma sevdasında değiliz.Ebru  ile her zaman ilk günden beri söylediğimiz gibi ,bir kişiye bile faydamız olsa ne mutlu bize.Kanserle Dans sayesinde bir kişinin bile sapla samanı birbirinden ayırmasına, yeni bir bilgi edinmesine, doktoruna doğru soruyu sormasına, araştırma yapmasına, sağlıklı bir alışkanlık edinmesine ya da kötü bir alışkanlığı bırakmasına yardımcı olabilirsek amacımıza ulaştık demektir.

Yeni projeleriniz var mı ?

Esra: Aslında sırayla hayata geçecek bir çok projemiz var.  İmkan bulduğumuzda İstanbul’a geliyoruz Takipçilerimizle buluşuyoruz. Diğer şehirlere de gitmeyi planlıyoruz. Doğru ve güzel isler yapan diğer kurum ve kişilerle  işbirliklerimiz projelerimiz ile yola devam edeceğiz. Bu yıl bir başka kanser vakfıyla birlikte çocuklara yönelik bir bağış kampanyamız olacak. Güzel uzun soluklu bir proje olmasını diliyoruz. Bunun içinde üzerinde çok titizlikle çalışıyoruz. Toplanan tüm paranın kuruşu kuruşuna bu  projeye gitmesini istiyoruz. Önümüzdeki bir iki ay içinde resmi olarak kampanyayı başlatmayı umuyoruz.


Ne yazık ki birileri için müzik çalacak ve  dans başlayacak.Yeter ki doğru adımlar ve iyi partnerle dans edilebilsin. Bu bir hekim yada bir dost eli olabilir. Yapılacak en önemli şey ,müziği ve ritmi yürekte hissedebilmek!  Teşekkürler Esra ve Ebru
Z.Ç

Kanserle Dans’ı takip edebileceğiniz siteler:










31 Aralık 2012

Yeni Yılda Kendinizi Restart Edin...



Bir yıl daha geçti... Yeni bir yılı karşılarken bir yaş daha büyüdük. Peki, ama bir yıl içinde gerçekten bir yaş daha mı yaşlandık? Geçen bir yıl içinde zihinsel olarak 5 yaş yaşlanmış veya 5 yaş gençleşmiş olabilirsiniz...

Bir yılı geride bırakmaya hazırlanırken yeni yıla dair hemen hepimizde yeni umutlar, istekler ve beklentiler var. Bazılarımız, para, iyi bir iş, kariyer dilerken, kimileri de iyi ilişkiler, arkadaşlıklar, dostluklar ve eş hayali kuruyor. Umut ve beklentiler herkese göre farklılık gösterse de ortak bir beklenti var ki o da fiziksel ve ruhsal sağlık.

Güzel bir yıl için bireylerin sağlıklı bir psikolojiye sahip olması gerektiğinin altını çizen Üsküdar Üniversitesi Feneryolu Polikliniği Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, yeni bir yıla girerken uzun ve nitelikli bir yaşam için bir yıllık bilanço yapılıp, hayata dair gelir ve giderlerin gözden geçirilmesi uyarısında bulunuyor. Ünsalver, “fiziksel ve psikolojik gelir giderler göz ardı edilmemeli, 1 yılda 5 yaş yaşlanmamak için ise beyin check-up’ı yapılmalı” diye konuşuyor.

Geçen bir yılda yapılan olumlu ya da olumsuz davranışların, seçimlerin ve ilişkilerin değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Ünsalver, her bireyin yorgunluk sorgulaması yapmasının faydalı olacağını kaydediyor. Ünsalver, 1 yılda 5 yaş yaşlanmanın mümkün olabileceğine dikkat çekiyor. “Belki de geçen yıl kendinizi çok yordunuz, fiziksel ve psikolojik sıkıntılar yaşadınız. Zaman oldu kendinizi, sevdiklerinizi ihmal ettiniz. 1 yıl geçince 1 yaş yaşlanıyoruz ama siz belki de zihinsel olarak 5 yıl yaşlandınız ya da 5 yıl gençleştiniz ” diyor.

Bu değişimlere sebep olan olumlu ya da olumsuz şeyleri herkesin gözden geçirmesi gerektiğini belirten Ünsalver ancak bu şekilde yeni yılda olumsuzlukları hayattan çıkarabileceğimizi veya bunlara karşı savunma geliştirebileceğimizi söylüyor.

Yeni yılda kendiniz için yeni hedefler koyun!


Kişisel hedefler

Beden ve zihin sağlığınıza dikkat edin!
Beden ve akıl sağlığının yerinde olması hayat kalitesini belirleyen en önemli kriterlerdir. Beden sağlığını olumsuz etkileyen hemen her şey akıl sağlığını da olumsuz etkiler. Zaten beden ve zihni birbirinden ayırmak pek de mümkün değildir. Başka bir deyişle bedeninize yaptığınız yatırım zihninize de yapılmış olacaktır ve tersi de geçerlidir.

Sağlıklı ve düzenli beslenin!
Sağlıklı, düzenli ve dengeli beslenmek ilk hedef olmalı. Yediklerimiz gastritten kansere kadar birçok bedensel hastalığa neden olabilir. Aç kalmak ya da zaman zaman tıkınırcasına yemek kan şekerinde düzensizliğe neden olarak baş ağrıları, gerginlik, huzursuzluk, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilere ve sonuçta keyifsiz hissetmenize neden olabilir. Gıdaların dışında içtiğiniz sıvılar da önemli. Yeni yılda daha fazla su içmek ve gazlı içeceklerden uzak durmak iyi bir hedef olabilir.

Spor yapın ama kilo vermek için değil!
Haftada 3 gün en az 45 dakika ve nabzımızı 100'ün üstüne çıkaracak düzeyde spor yapmak hem kalp damar sağlığı hem de zihinsel yorgunluğu uzaklaştırmakta faydalıdır. Kilo vermek ve güzel olmak için spor yapmayın, çünkü bu sizi baskı altında tutacak bir hedef olacaktır ve spor yapmaktan alacağınız keyif azalacaktır. Oysa beden sağlığınızı akılda tutarsanız daha düzenli spor yapabilirsiniz. Yoğun spor faaliyeti sırasında salgılanan endorfinler keyif hissi verir ve gündelik moral bozukluklarını geçirmekte oldukça etkilidir.

Uykunuza önem verin!
Hayat koşullarının getirdiği kısıtlamalar sebebiyle uykunuzdan kırpıyor olabilirsiniz, bu durumda uykusuzluğun getirdiği huzursuzluk, dikkat dağınıklığı ve metabolik sorunlar gelişmeye başlayabilir. Yeni yılda uykunuzdan fedakârlık etmeden hayat kalitenizi yüksek tutmayı hedefleyin.

Sigaradan uzak durun!
Sigaranın zararlarını bilmeyen kalmadı gibi. Ancak sigarayı bırakmak bazen hiç de kolay olmayabilir. Çünkü sigara psikolojik ve fizyolojik bağımlılık yapar. Bırakmaya karar vermenizde ve bırakma sürecinde bu konuda uzman birinden destek almanızda fayda vardır.

Alkole dikkat edin!
Alkol kullanımını sınırlamak ya da tamamen kesmek. Zaman zaman bir iki kadeh alkol keyiflendirirken, sık sık alkol almak alkol bağımlılığına yol açabilir. Bağımlılık yıllar içinde gelişebileceği gibi kısa zamanda da gelişebilir. Eğer alkolle sorun yaşıyorsanız yeni yıldaki öncelikli hedeflerinizden biri bir uzman desteğiyle alkolü bırakmak olmalı.

Öfke kontrolünüzü geliştirin!
Özellikle kalabalık şehir hayatı ve bireyselleşmenin artması çoğumuzun öfke kontrolünde güçlük yaşamasına neden oluyor. Öfke patlamaları sadece çevreye değil aynı zamanda kişinin kendisine de zarar verir. İlişkileri zedeleyen ve yalnızlığa iten bu sorunu çözmek yeni yıl hedeflerinizin arasında yer almalı. Öfkeyi dışa vurumun sağlıklı yollarını bir uzman desteğiyle bulabilirsiniz.

Eğitime önem verin!
Mesleğinizle ilgili bir kurs ya da özel bir eğitime gitmeyi planlayın. Çalıştığınız alanda ne kadar çok deneyiminiz olsa da yeni gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmanın ve becerilerinizi arttırmanın en iyi yolu eğitimlere katılmaktır.

Beyninizi uyarılara maruz bırakın!
Beynimiz plastik bir yapıya sahiptir ve biz onu ne kadar çok değişik ve çeşitli bilgiyle donatırsak o kadar canlı kalır ve şekillenir. Örneğin yeni bir dil öğrenmek, o dili gündelik hayatta faal bir şekilde kullanmayacak olsanız da beynin uyarılmasını sağlar. Yeni bilgiler karşısında beynimiz sinir hücreleri arasında yeni bağlantılar oluşturur. Bisiklete binmeyi öğrenirken dengeyi öğrenebilmek için kaslarımızın geçirdiği değişikliklerin benzeri bir süreç beynimizde de sürer. Yeni beceri yeni bir beyin anlamı taşır.

Çevreyle ilgili hedefler

Önceliklerini gözden geçirin!
Yakın çevrenizle ilişkilerde öncelikleri belirleyin. Evli ve çocukluysanız, çocuk ve eşle ilişkiler ilk sırayı alır. Çocuğunuz ve eşinize yeterince ve kaliteli bir zaman ayırmayı hedefleyin. Çocuk, her yaşta ebeveyne farklı şekilde ihtiyaç duyar. İleride nasıl bir insan olacağı ebeveyniyle kurduğu ilişkiden önemli derecede etkilenir. Çocuğun değişen ihtiyaçlarına göre yenilenmiş bir ebeveyn olmayı hedefleyin. Sadece çocuğunuz değil eşiniz de değişmektedir ve onunla ilişkinizde de zamanla yeni ayarlara ihtiyaç olacaktır. Günlük hayatın yoğunluğuna kapılıp birbirinizi ihmal ediyor olabilirsiniz. Evde de olsa baş başa zaman geçirmeyi ve birbirinizi yargılamadan dinlemeyi hedefleyin.

Aile ve arkadaşları ihmal etmeyin!
Geniş aile ve arkadaşları ihmal etmeyin. İletişim araçları birbirimizi görmeden birbirimizden haberdar olmayı sağlayarak sosyal çevreden kopmamızı engelliyor. Ancak yüz yüze geçirilen zamanların azalması bağlarımızı gevşetiyor ve yalnızlık hissimizi arttırıyor.

Toplumsal Hedefler

Çevreye duyarlı olun!
 Daha iyi bir çevre bilinci geliştirmeyi ve bu bilinci yakınlarınıza yaymayı hedefleyin. Gezegenimizin yaşadığı küresel iklim değişikliği ve diğer ekolojik sorunlardan bağımsız değiliz. Çünkü burası evimiz ve evimiz tehdit altındayken biz de güvende olamayız. Çevre sorunlarına duyarlı olun. Gezegeni daha sağlıklı bir hale getirmek için birey olarak taşıdığınız sorumlulukları öğrenin. Yerel yönetimle ve kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarıyla iletişim kurarak çevre sorunlarına katkı sağlamayı hedefleyin.

Karşılıksız yardım edin!
Hiç tanımadığınız insanlara yardım etmeyi hedefleyin. Kimsesiz çocuklar, bakımevinde kalan ya da kimsesiz yaşlılar, sığınma evlerinde yaşayan şiddet mağduru kadınlar, terör mağduru aileler ya da doğal afet mağdurları gibi içinde bulundukları durumla başa çıkabilmek için başkalarının yardımına ihtiyaç duyan kimselere maddi manevi destek vermek kişinin iç huzurunu artırır, hayatına anlam katar.

Beyin check-up’ı nedir?
Bugün ABD’de zihinsel faaliyete önem veren, uzun ve nitelikli yaşamak isteyenlerin başvurdukları bir inceleme yöntemidir. Özellikle yönetici ve işadamları kendilerini zihinsel ve sinirsel testlerden geçirip, öneriler almaktadırlar.
İleri yaşlarda unutkanlık, dalgınlık, dikkat dağınıklığı, zihinsel yorgunluk, çocuk ve gençlerde okul başarısızlığı, dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü ve davranış bozukluğu  durumlarında önleyici ve koruyucu sağlık uygulaması olarak önerilir.
Klasik Kranial MR beynin anatomik yapısal değişiklikleri ile ilgili bilgi verir. Volumetrik MR ise çekim sonrası saatler süren otomatik analizlerle beynin her bölgesinin hacim ölçümlerini çıkarır. Uzun yıllar sonra değişiklikleri izlemede işe yarar.
Beyindeki biyolojik süreçlerin son ürünü olan biyoelektrik faaliyeti ölçmek, bir dizi “Nöropsikolojik Testler” ve “Kantitatif EEG” (Beyin Haritalaması) ile mümkün olmaktadır.

Popüler Sağlık Dergisi Ocak-Şubat 2013 Yeni Yıl sayısından...

18 Kasım 2012

Kanser Tedavisinde Psikolojik Destek



''Kanserle başarılı mücadele,  başarılı bir tedavi ekibiyle mümkündür.''


Psikolog Selin Koçkaya
Sante Kanser Vakfı


Ülkemizde henüz psikoloji ergenlik dönemini yaşıyorken, insanlarımız yeni yeni alışıyorken, psikoonkoloji çocukluk dönemini yaşamaktadır. Kanser ve psikoloji çok yeni bir arada anılmaya başlanmış, önemi kavranmaya başlanmıştır. Dünya’da psikoonkoloji 2. Dünya Savaşı’nın ardından önemsenmeye başlanmışsa da ülkemizde 1990’lı yılların sonuna doğru ilk adımlar atılmıştır. Bu durum ülkemiz için sağlıklı bir gelişmedir ve umut vaat etmektedir.

Psikoonkoloji; kanser, tıp ve psikolojinin temelini oluşturduğu, sosyoloji ve antropolojiyi de içeren multidisipliner bir alandır. Kanser genel anlamda duygusal çöküşlerin, kaygıların, sarsıntıların ve krizlerin en sık yaşandığı hastalıktır. Bu durum tedavinin şeklini değiştirebilmekte, yavaşlatabilmekte, hızlandırabilmekte ya da bazen durdurabilmektedir. Teknolojinin ilerlemesi ve bu konuda uzmanların çoğalmasıyla birlikte tıp hizmet kalitesini arttırmıştır. Tedavinin fizyolojik boyutunda artık sıkıntı yaşanmamaktadır, alternatif seçenekler bulunmaktadır. Geriye tedaviyi etkileyecek en büyük etken olarak hastanın psikolojik durumu kalmaktadır.

Psikoonkoloji kavramı ile birlikte bir diğer önemli kavram “Psikoonkolog” tur. Psikoonkologlar kanser psikologu olarak diğer meslektaşlarından ayrılırlar. Doktorlarla, diyetisyenlerle, hemşirelerle birlikte çalışmalıdırlar ve sürekli görüş alışverişi halinde kalmalıdırlar. Gelişen teknolojiden haberdar olmalı, beslenmenin önemini kavramalıdır.

Kemoterapinin (ilaç tedavisi), radyoterapinin (ışın tedavisi) yan etkilerini ve cerrahi müdahalelerden sonra oluşabilecek kusurları bilmelidirler. Buna bağlı olarak hastalarda oluşan günlük işlev kayıpları, ilaçlara bağlı depresyon ya da estetik kaygılar konusunda farklı değerlendirmeler yapabilmeliler. Bir psikoonkoloğu psikologdan ayıran en önemli fark süredir. Hasta kısa süreli tedavi görmektedir, zaman kısıtlıdır ve daha ağırlıklı krize müdahale konusunda destekleyici tedavi uygulamaktadır. Seanslar genellikle bugün ve şimdi odaklıdır,  seans süresi ya da seans sayısı esneklik gösterebilmektedir.

Tedavi süresince hasta kadar psikoonkoloğun duygusal sürecide önemlidir. 

Zamanın kısıtlı olması, hastanın fizyolojik olarak sağlıklı olmaması, tedaviye dirençli olması, hasta yakınlarının tutumu, dışsal faktörler süreci etkilerken aynı zamanda empati ve ilişki kurabilmeyi becerebilmeli fakat profesyonellikten uzaklaşmamalıdır. Tıbbın ve bilimin karşısında yeterliliklerini bilmelidir.

Psiko-eğitim işlevsel olan bir tekniktir.

Kanser psikolojisinde bir diğer dikkat edilmesi gereken husus hastanın ne kadar bilgiye ihtiyacı olduğudur. Ülkemizde devlet hastanelerinde zaman yetersizliğinden bu açıklamalara pek önem verilmemektedir. Fakat bu bilgisizlik hastayı kaygılandırmaktadır. Neyle baş ettiğini bilmeyen hasta nasıl baş edeceğini bulamamaktadır. Yan etkilerden haberdar olmayan hasta tedavinin işe yaramadığını ya da hastalığının ilerlediği düşünebilmektedir. Psiko-eğitim bu sırada devreye giren ve işlevsel olan bir tekniktir.

Kişiye psikolojik desteğin yanı sıra hastalık hakkında, hastalığın ya da tedavinin yan etkileri hakkında bilgilendirme yapılması kişinin kaygılarını azaltan bir unsurdur. Fakat psiko-eğitim hassas bir dengedir fazla bilgi hastayı daha fazla kaygılandırabilir bu durumda dikkate alınması gereken yalnızca hastanın ne kadar bilmek istediğini anlayabilmek, öğrenebilmek, tahlil edebilmektir. Hastanın izin verdiği yere kadar gitmeyi bilmek, ona zarar vermemeyi ilke edinmek çok önemlidir.

Her hasta her duruma farklı tepki verebilir. 

Bazen yaş faktörü, bazen kişilik özellikleri bazen kişinin o an içinde bulunduğu durum terapiste yön gösteren ipuçları olur. Ergenlik döneminde ergen, kendi içinde hassas bir dönemdedir birçok fiziksel, psikolojik ve sosyolojik değişiklik yaşamaktadır. Üstelik henüz sorunlarla başa çıkma yetilerini kazanmamış ya da sağlıklı geliştirememiş olabilir. Bu durumda “kanser” gibi bir hastalık, yaşıtları arasında ayrılmasına, beden imajının değişmesinde sebep olabilir. Tüm bu faktörler ergenin daha öfkeli, daha reddedici, karşı gelici olmasına tedaviye uyumda zorluk çıkarmasına sebep olabilir. Terapist bunları mutlaka göz önünde bulundurmaktadır. Aynı şekilde aşırı kabullenici, öfkeli, depresif, çok genç, çok yaşlı, cinsel uzuv ya da işlev kaybı olan kanser hastalarına farklı yaklaşımlar sergilenmektedir.
         
Kanserle başarılı mücadele,  başarılı bir tedavi ekibiyle mümkündür. 

Uzman doktorların teşhisi ve gelişmiş kemoterapi, radyoterapi uygulamaları sayesinde artık kanser tedavi edilebilmektedir. Teknoloji fizyolojik olarak tedaviyi tamamlarken,  hasta psikolojik olarak ruh bütünlüğünü sağlayabilmek için destek almalı böylece ruh-beden bütünlüğünü koruyarak tedavisini sonlandırmalıdır. Tedavi ekibinin içinde yalnızca hekimler, psikologlar ve diyetisyenler yoktur. Hastanın kendisi de tedavi ekibine dahil edilmelidir ve ekibe destek vermesi istenmelidir.

22 Ekim 2012

KISIRSANIZ BAŞKA HASTALIKLARIN HABERCİSİ OLABİLİR


İnfertilite yani kısırlığın toplumda görülme oranı %15. Kısırlık denince toplumda akla gelen ilk tedavi yöntemi tüp bebek oluyor. Oysa, bu seçeneğe gelinceye kadar şartların uygunluğu doğrultusunda farklı tedavi yöntemlerinin de denenmesi gerekiyor. Yoksa başka hastalıkların habercisi olabiliyor. Peki hangi hastalıklar kapımızı çalabilir? 
Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Timur Gürgan açıklıyor…

''Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon çiftin çocuk sahibi olmakta sorunlarla karşılaştığı biliniyor. İstediği zamanda çocuk sahibi olamayan insanlar ülkemizde önemli sosyal, psikolojik, moral, ekonomik sorunlar ve çıkmazlar yaşıyor. Sorun bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmadığından giderek büyüyor. 
Kısırlık, büyük şehirlerde yaşayan kadınlar için daha anlaşılır bir durum olarak görülürken, doğu illerinde, Anadolu’nun köylerinde yaşananlar daha ağır sonuçlar veriyor. Çocuk sahibi olmamayı sadece kadın yükleniyor. Baba adayları bu durumu kabul etmemekte direniyor. Ülkemizde hastalar başlangıçta, sıklıkla yetersiz ve eksik tanı ve tedavi hizmetlerini aldıklarından zaman ve maddi kayba uğramaktadırlar. Belki daha da önemlisi kendileri için çok değerli olan ümitlerini ve enerjilerini kaybetmektedirler.''

KADIN- ERKEK KISIRLIĞINDA DİĞER ETKENLER


Kadın kısırlığında diğer etkenler olarak endometriozis, bağışıklık problemleri, üreme organları bozuklukları, cinsel ve psikolojik problemler bunların başlıcalarıdır. Erkeklerde de diğer kısırlık nedenleri; Enfeksiyonlar, travmalar, tiroid hormon bozuklukları, psikolojik ve cinsel sorunlardır.

Kadındaki en önemli kısırlık sebepleri yumurtlama bozuklukları, tüplerin hasarlı veya tıkalı olması, endometriozis, rahim ağzına ait problemler ve alerjik nedenlerdir. Kısırlık nedeni olan tiroid (guatr) aynı zamanda hamilelerin düşük yapma riskini artırırken, çocukta doğum sonrası gelişimsel sağlık sorunlarına da yol açıyor. 

Erken tanı ve tedavinin önemine vurgu yapan kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Gürgan,  gittiğiniz tüp bebek merkezlerinde hemen aşılama ya da tüp bebek tedavisini kabul etmeyin. Mutlaka bir smear testi yaptırın, check-up yaptırın diye uyarılarda bulundu.

ÇOCUĞUNUZ OLMUYORSA BAŞKA BİR PROBLEM VARDIR

Kısırlık merkezlerine başvuran hastaların neredeyse yarısında erkeğin sperm kalitesindeki düşüklük göze çarpıyor. Sigara ve alkol kullanımının artması ilk akla gelenlerden. Çevresel faktörler (zararlı gazlar, radyasyon, ozon tabakasındaki incelme, elektromanyetik alanlar) yemek tarzımızdaki ve hatta giyim şeklindeki değişiklikler hep üzerinde durulması gereken konular.Kadınlarda kısırlığa yol açacak yapısal bozukluklar daha çok tüplerin tıkanmasına bağlı olarak görülür. Bunun yanı sıra sancılı adet görmeyle birlikte görülen bazı rahatsızlıklar da tüplerin tıkanmasına neden olabilir. Bu nedenle kısır olduğundan şüphelenilen bir kadından öncelikle rahim filmi istenmelidir. Erkeklerin ise, sperm kanallarında doğuştan tıkanıklık olabilir. Kalp rahatsızlıkları, tansiyon, şeker hastalığı da çocuk sahibi olunamamasında önemli rol oynar.

''KISIRLIK TEDAVİSİ HER ÇİFT İÇİN ÖZELDİR.''
Çifte Özel yapılan planlamalarla uygulanacak tedaviler başarı şansını arttırır. Kadın ve erkeğe ait detaylı değerlendirilme sonrasında elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi ile ortaya çıkar. Bu değerlendirmede kişilerin sosyal, moral, psikolojik, ekonomik durumları, daha evvelki hastalıkları, tetkikleri ve tedavilere verdikleri cevaplar ve başvurdukları zamandaki yaş, yumurtalık fonksiyonları, hormonal durumları göz önüne alınır. Kendilerine özel tedavi planlaması yapılmalıdır. Kişilerin tedavi esnasındaki cevaplarına göre de gerekli değişikler ve yeni planlamalar yapılabilmelidir. Başka bir çift için geçerli olan yaklaşımın diğeri için geçerli olamayacağı bilinmelidir.

YAPILAN YANLIŞLAR
Sıcak banyo yapmak, sigara içmek, fazla alkol kullanımı, sağlıksız ve düzensiz yaşam, bilinçsiz ilaç kullanımı, dışarıdan alınan testosteron, kistler, antidepresan ve vitaminlerin bilinçsiz kullanımı kısırlığa yol açan etkenlerden bazılarıdır.
Tüp bebek tedavilerinde tek amaç gebeliğin oluşması değildir. Özellikle genç kadınlara fazla sayıda embriyo transferi yapılarak gebelik olasılığı arttırılabilir. Ancak üçüz ve üzerindeki gebelikler erken doğum, prematüre ve sağlıksız bebek, bebek kaybı olasılıklarının da arttığı için çoğul gebeliklerin önlenmesine çalışılmalıdır.


11 Eylül 2012

Ergenlikte görülen varikosel mutlaka tedavi edilmeli!

En çok görülen kısırlık nedenlerinden biri olan varikosel sadece yetişkinlerde değil aynı zamanda ergenlik çağında da görülebilir. Ergenlik döneminde görülen varikosel mutlaka tedavi edilmesi gerektiği gibi tamamen iyileşme şansı yetişkinlere göre daha yüksektir.Ürolojik Cerrahi Derneği Başkanı Dr. Serdar Tekgül varikosel hakkında en önemli soruları yanıtladı.

Varikosel nedir?
Varikosel testislerdeki kanı boşaltan venlerin (toplardamar) genişleyip büyümelerine verilen isimdir.
Kısırlık (infertilite) yakınması ile başvuranların yarısında, daha önce çocuk sahibi olan bireyler arasında ikinci defa çocuk sahibi olamayan kişilerin (sekonder infertilite) ise en az 10 tanesinden 8' inde varikosel olması ve bu rahatsızlığın tedavi edilebilir kısırlık sebepleri arasında yer alması biz ürologlar için önemlidir. Genellikle vücudun sol tarafında gözlenen ancak her iki tarafta da görülebilen varikosel testis boyutlarını ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Varikoselin neden kısırlığa sebep olduğu ile ilgili çeşitli teoriler vardır. 

Bu teorilerden en fazla kabul gören ikisi şunlardır: 
1. Testislerin içerisindeki ısının artması,
2. Artık maddelerin tam olarak testislerden uzaklaştırılamaması nedeniyle beslenme bozukluğunun oluşması. 

Sonuç olarak varikosel testis boyutunda azalmaya ve sperm kalitesinde bozulmaya neden olabilir. Bu durumda genişleyen damarların bağlanması ile gelişen bu bozukluklar ortadan kaldırılabilir. Testis boyutlarındaki farklılık cerrahi olarak varikoselin tedavi edilmesinden sonra puberte (ergenlik) öncesi hastalarda tamamen düzelebilirken, hayatın daha geç yıllarında ortaya çıkan varikosel cerrahi olarak tedavi edildiği takdirde testisler arasındaki boyut farklılıkları genellikle düzelmez. Ancak sperm parametrelerinde (spermlerin sayısı, spermlerin hareketliliği, spermlerin yapısal olarak normal olma oranları) düzelmeler gözlenebilir.
Varikosel genellikle karın içi basıncın artımına neden olan ya da öğretmen, polis ve bunlar gibi sıklıkla ayakta çalışmaları gerektiren meslekleri olan kişilerde sık gözlenir. Genellikle görüntü olarak ya da ele gelen şişlikler olarak bulgu veren bu rahatsızlık aslında nadiren ağrıya neden olabilir. Ancak bu hastalığa eşlik eden ağrı yakınmasının çok ender görüldüğü tıp dünyasında yaygın olarak kabul gören bir gerçektir ve hastaların bu nedenle ameliyat olmaları önerilmemektedir.

Varikoselin Tanısı Nasıl Konur? 
Varikoselin tanısı muayene ile konulur. Renkli doppler ultrasonografi tetkiki sadece muayenede şüphede kaldığımız hastalarda (daha önceden operasyon geçiren ve operasyon başarısının şüpheli olduğu durumlarda, muayeneyi güçleştirecek sebeplerin olduğu durumlarda) gereklidir. Fizik inceleme sırasında elde edilen bulgulara ve ultrasonografi bulgularına göre varikosel 4 derecede sınıflanır:



a) Subklinik varikosel: Fizik incelemede tespit edilemeyen sadece ultrasonografide gösterilebilen geniş toplardamarlar
b) 1. derece varikosel: Öksürme, ıkınma gibi karın içi basıncı artıran durumlarda inceleme sırasında hissedilen geniş toplardamarlar
c) 2. derece varikosel: Fizik incelemede herhangi bir işlem yapmaksızın hissedilen geniş toplardamarlar
d) 3. derece varikosel: Fizik incelemede herhangi bir işlem yapmaksızın dışarıdan görülebilen geniş toplardamarlar
Fizik incelemeden sonra tek taraflı varikoseli olan kişilerde sperm analizi yapılması gerekmektedir. Sperm analizi anormal çıkar ise bunu doğrulamak için ikinci bir sperm analizinin daha yapılması gerekmektedir. Ayrıca her iki testisinde de varikoseli olan hastaların karın içerisinde ana damarlara bası yapan bir kitle gibi rahatsızlıklarının olmadığından emin olmak amacıyla retroperitonal (böbreklerin ortasında ve arkasında bulunan yer) ultrasonografi ile bakılması gerekmektedir.

Tedavi Gerektiren Varikoseller Hangileridir?
Ergenlik öncesi ve sperm analizi için örnek veremeyen kişilerde: Testis hacminin diğerine göre % 10'dan daha fazla azaldığı durumda 
Erişkinlerde veya kısırlıkla başvuran kişilerde ise sperm parametrelerinde bozukluk saptandığı durumlarda.


Tedavi Gerektirmeyen Varikoseller Hangileridir?
Normal semen analizi saptanan erkeklerde veya subklinik varikoseli olan erkeklerin veya testis hacimlerinde bir değişiklik tespit edilmeyen varikoselli çocukların ameliyat edilmeleri gerekmez. Testiste ağrısı olan ve varikoseli olan hastalar ancak ağrı nedeninin varikosel dışında bir rahatsızlık olmadığı gösterildikten ve ağrı kesicilerden fayda görmediği gözlendikten sonra kendisi ile tedavinin riskleri görüşülüp istiyor ise ameliyat edilmelidir.


Varikoselin Tedavisi Nasıl Yapılır?
Varikoselin en sık ve güncel tedavisi ameliyattır. Ancak anjiografik tekniklerin kullanımıyla damarların içerisine çeşitli maddelerin verilmesiyle de tedavi gerçekleştirilebilir. Varikosel ameliyatları kasık bölgesine yapılan bir kesi ile gerçekleştirilir. Burada testislere giden toplardamarlar bulunarak bağlanır. Başarı şansı mikroskop ya da optik büyüteç kullanıldığında çok daha yüksek olmakta ve istenmeyen etkilerin (komplikasyon) gelişmesi nadir olmaktadır. Varikosel ameliyatı yaklaşık 30 – 60 dakika kadar sürer. Ameliyattan sonra karşılaşılabilecek komplikasyonlardan en sık olanı hidrosel (testis çevresinde sıvı birikimi) ve atrofidir.

Varikoselin Tanı ve Tedavi Sonrası Kontrol ve Takibi Nasıl Yapılır?
Tedavi gerektirmeyen olguların senede bir sperm analizi ve fizik inceleme ile takibi gerekmektedir. Tedavi olan kişilerin ise sperm analizindeki düzelmeler 6 aya kadar süren süre zarfında son halini almaktadır.

http://www.populersaglik.com/ergenlikte-gorulen-varikosel-mutlaka-tedavi-edilmeli.html

06 Eylül 2012

Sağlıklı Bir Uyku İçin Burnunuzdan Nefes Alın


Gece yatarken rahat nefes alamıyorsanız, sabahları boğazınızda kuruluk hissi ile uyanıyorsanız, uyku kaliteniz günden güne düşüyorsa ve sürekli ağzınızdan nefes alıp verdiğinizi fark ediyorsanız; burun tıkanıklığı sorunu ile karşı karşıyasınız demektir.   

Memorial Hizmet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Murat Enöz, burun tıkanıklığı ve tedavisi hakkında bilgi verdi. 

Burundan alınan nefes, akciğerlere ulaşmadan önce ısıtılır, nemlendirilir ve temizlenir. Burnun bu arıtma ve iklimlendirme işlevleri, akciğer ve genel vücut sağlığı için çok önemlidir. Eğer burun solunumu yapılamıyorsa veya bir şekilde burnun işlevini engelleyen bir bozukluk varsa, sürekli olarak veya belirli bir dönem boyunca yapılan ağız solunumu bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Çünkü ağız solunumu atmosfer havasının koşullarını değiştirmeden, alınan havanın doğrudan boğaz ve akciğerlere ulaşmasına neden olur. Oysa burun, dışarıdaki soğuk ve kuru havayı akciğerlere uygun hale getirir. 


Halk arasında “burun etleri” olarak bilinen “konka “ adı verilen, burun boşluklarının yan taraflarında bulunan oluşumların bu konuda çeşitli görevleri vardır. Buruna giren hava, konkaların arasından geçer. Bu geçiş belirli bir zaman aldığından bu sürede burundan alınan hava, ağızdan alınan havaya göre daha etkili olarak ısıtılır. Ayrıca yine bu yapıları oluşturan hücrelerin üzerinde bulunan ince “titrek tüyler” sayesinde, havada bulunan tozlar, polenler ve bakteriler filtre edilmiş olur. Burada yapışkan özelliği bulunan salgılar da (mukus örtüsü) havada bulunan alerjen ve mikropların büyük çoğunluğunu tutar ve akciğere gitmelerini önler.

Bebeklerin aldığı nefes doğru! 
Sağlıklı bir bebeğin solunum şekli izlendiğinde her zaman burnunu kullandığını; burnu tıkandığında ise ağladığını, açıldığında ise tekrar burundan nefes alıp, verdiği görülür. Ayrıca karın bölgesi de her soluk alışta dışarıya doğru bombeleşir. Bu solunum şekli içgüdüseldir, öğrenilmemiştir ve en doğal olan solunum şeklidir. Derin nefes alındığında diyafram kası kasılarak akciğerlerin genişlemesine katkıda bulunur ve bu nedenle karın dışarıya doğru bombeleşir. Eğer sığ ve yetersiz soluk alıp verme işlemi yapılıyorsa, bu durum gerçekleşmez. Burun solunumu ayrıca derin soluk alabilmeye de yardımcı olur. Ağız solunumu yapanlarda yardımcı solunum kasları da devreye girer. Bu kasların çalışması, özellikle çocuklarda duruş (postür) bozukluklarına neden olabilir.

Burun tıkanıklığı sorunu varsa KBB uzmanına başvurulmalı 
Halk arasında burun tıkanıklığının bilinen en sık nedeni kıkırdak-kemik eğrilikleri, diğer adıyla “deviasyon”dur. Oysa daha sık karşılaşılan neden, burun eti şişmesi (konka şişmesi) veya “rinit” denilen çeşitli nezle tipleridir. Bunları takiben çeşitli sinüzit tiplerine bağlı da burun tıkanıklıkları olabilir. Burun tıkanıklığı olan hastaların en büyük endişesi, doktora başvurduklarında “ameliyat gerekiyor” denmesidir. Burada her burun tıkanıklığının tedavisinin ameliyat olmadığını vurgulamak gerekir. Ameliyatla tedavi ancak ciddi bir anatomik bozukluğu olan ve/veya ilaç tedavisine yanıt alınamayan hastalarda düşünülebilir.


23 Ağustos 2012

Geçmeyen Baş Ağrısına Botoks Tedavisi


Şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, aşırı gürültüden rahatsız olma gibi şikayetler migren belirtileri arasında yer alıyor. Migren tedavisi için kutu kutu ilaçlar içmenize rağmen baş ağrınız geçmek bilmiyor, günden güne daha da artıyorsa botoks tedavisi sizin için kurtarıcı bir alternatif olabilir.

Memorial Hizmet Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Özgül Esen Öre, migren tedavisinde etkili olan “Botulinum toksin” yani botoks yöntemi hakkında bilgi verdi.

Hava değişimi migreni tetikliyor

Genellikle tek taraflı şiddetli baş ağrısı, ağrı sırasında bulantı ve kusma, ışık ve sesten rahatsız olma migren belirtileridir. Migren atakları 4-72 saat sürebilir. Stres, açlık, susuzluk, uyku düzensizlikleri, yorucu aktiviteler, ağır kokular, bazı yiyecek ve alkollü içecekler, hava değişimi ve regli dönemi migren ağrılarını tetikleyebilir. 

Migren kişilerin iş performansını olumsuz etkiliyor

Migren tedavi ile kontrol edilebilen bir hastalıktır. Migrenin bir yıldaki atak sayısı kişiden kişiye göre değişebilir. Ayda 3-4 kezden fazla atak oluyorsa, ataklar ilaç kullanımına rağmen uzun sürüyorsa koruyucu tedaviye başlanması gerekebilir. Kronik migren ise özel bir baş ağrısı durumudur. Tüm dünyada insanların yaklaşık  %2’ sinde kronik migren olduğu tahmin edilmektedir. 

Kronik migren sosyal yaşamı, fiziksel ve mesleki performansı etkiler. 
Migren hastaları; depresyon, anksiyete bozukluğu ve kronik ağrı bozukluklarına yatkındır. 
Kronik migren hastaları arasında yapılan bir çalışmada, hastaların %80’ine doğru teşhis konulmadığı görülmüştür. 
Kronik migrende botoks tedavisi

Kronik migren hastalarında yeni tedavi yöntemi olarak “Botulinum toksin” adı verilen botoks işlemi uygulanmaktadır. Botoks, belirli bir bakteri türünün ürettiği doğal bir proteindir. Protein bakteriden çıkarılır ve kullanmadan önce özel olarak hazırlanır. Ayda en az 15 gün baş ağrısı olanlar, ağrının geçmesi için aşırı ilaç kullananlar ve 2 ay tedaviye rağmen baş ağrısı kontrol edilemeyen hastalarda uygulanabilir. Botoks tedavisinin ağrı sinyallerini bloke ederek dolaylı olarak migren gelişimini engellediği düşünülmektedir. 

Tedavinin tekrarlanması önemli
Hastanın omuz, boyun ve başının etrafındaki kaslara küçük miktarda botoks enjekte edilir. Bu tedavinin 12 haftada bir tekrarlaması gerekir. İlk enjeksiyondan sonra iyileşme hemen ya da 10-14 gün içinde olabilir. İlk tedavide baş ağrısı şikayetleri geçmeyen hastalarda tekrarlanan tedavilerde iyileşmenin sağlandığı da görülmüştür.

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...