22 Şubat 2013
ANNELERİN KABUSU 'INFANTIL KOLİK'
Susmaksızın çığlık çığlığa ağlayan, kramp halinde sürekli kasılan bir bebek pek çok annenin kabusu. İnfantil Kolik denilen bu durumun birçok nedeni olabilir. Besin alerjisi, besin intoleransı gibi nedenlerin yanı sıra hamilelikte stres de bebekte kolik görülmesine yol açabilir.
Dr. Arzu Yaşaroğlu Erkum
Kadıköy Şifa -Kadıköy Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
İnfantil Kolik, süt çocukluğu döneminde sık görülen, nedeni açısından halen gizemini koruyan, zaman zaman aileyi ve hekimi sıkıntıya sokabilen bir sendromdur. Farklı tanımları olmasına rağmen, büyüme ve gelişimi normal olan 0 - 3 aylık bebekteki, en az 3 hafta süreli, haftada 3 günden fazla, günde 3 saatten fazla ve başka bir nedenle açıklanamayan huzursuzluk ve ağlama dönemleridir. Görülme sıklığı farklı çalışmalarda %10 ile %40 arasında değişmektedir. Düşük doğum ağırlıklı bebeklerde daha sık görülür. Huzursuzluk ve ağlama nöbetleri günün belirli bir saatinde, genellikle öğleden sonra ve akşam saatlerindedir. Bebeklerin %50’ye yakınında belirtiler 3 ay içinde kaybolurken, %40’ında 6. aya, %10’unda bir yaşa kadar sürebilmektedir.
Hamilelikte stres yaşamayın ve diyetinize dikkat edin!
İnfantil koliğin nedeni kesin açıklanamamasına rağmen, bazı teoriler geliştirilmiştir. Yapılan bazı araştırmalar, anne diyetindeki inek sütü, lahana, karnabahar, brokoli, turunçgiller, çikolata, soğan gibi besinlerle, annenin sigara ve kahve kullanımının infantil koliği artırdığını tespit etmiştir. Bu durumun, bir besin alerjisi veya besin intoleransı olabileceği düşünülerek, anne diyetinde kısıtlamalar önerilmektedir.
Bebekler, henüz gelişmemiş nörolojik sistemleri nedeniyle, ağrı duyusuna karşı daha duyarlı olup, bağırsak gerilmelerine daha fazla tepki vermektedirler. Hamilelikte sık psikolojik stres yaşayan, gergin bir ruhsal durum içinde olan anne ve ailelerin bebeklerinde yine infantil kolik sıklığı fazla bulunmuştur.
'İnfantil kolik tanısında, aileden alınan öykü çok önemlidir.'
Bunun yanında, tam bir fizik muayene yapılarak bu huzursuzluğa yol açacak diğer nedenleri dışlamak ve bebeğin büyüme ve gelişiminin normal olması gerekir.
Tedavide öncelikle, ailenin endişesini anlamak, bu durum ve süreç hakkında bilgilendirme yapmak gerekir. Annede veya aile içinde görülen, endişe veya gerginliği azaltmanın da tedavinin bir parçası olacağı vurgulanmalıdır. Anne sigara kullanmamalı. Kahveyi 1- 2 fincandan fazla tüketmemeli. Anne diyetinden inek sütü, turunçgiller, lahana, brokoli, karnabahar, turpgiller, çikolata, baharatlı gıdalar çıkartılmalı. Bebek loş, sessiz bir ortamda tutulmalı. Kolik sancıları sırasında, kucakta veya beşikte hafifçe sallanması, ninni söylenmesi, ya da müzik veya ritmik seslerin (saç kurutma makinesi) dinletilmesi, bebekte rahatlama sağlayabilir. Ilık banyo yaptırmak, karnına saat yönünde masaj yapmak rahatlatıcı diğer yöntemlerdir. Rezene, anason, nane çaylarının etkinliği bazı çalışmalarda gösterilmiştir fakat güvenilirlikle ilgili çalışma yoktur. Sonuç olarak uzun zamandır araştırılan, gizemini koruyan bu rahatsızlığın en iyi tedavisinin zaman olduğu anlaşılmıştır.
10 Şubat 2013
Kanser Dosyası-Diş Sağlığı
Kemoterapi Öncesi Diş Kontrolü Şart.
Prof Dr Serhat Yalçın
İstanbul Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Öğretim Görevlisi
|
Kanser
hastalarında tedavi öncesi mutlaka dişteki sorunların giderilmesi çok önemli.
Çünkü diş taşı, çürük gibi sorunu bulunan hastalar Bi Fosfanat içeren kemoterapi
sırasında ağızlarında ciddi sorunlar yaşıyor. Hastaların kemoterapi öncesi
ihmal edilen diş hekimine uğramama nedeniyle, çene kemiği iltihabı gibi çok
sayıda ciddi sorunlar yaşıyorlar. Özellikle Bi Fosfanat, içerikli kemoterapi
uygulanacak hastaların diş hekimine
gönderilmesi gerekir.
Bu Konuda Hastaların Bilinçli Olması Gerekli.
Dişinde
çürük, diş taşı gibi sorunu bulunanların bünyeleri sağlamken sorunlar çözülmeli. Sonra kemoterapi
sürecinde dişler hastanın zayıf bölgesi durumuna geliyor. Küçük bir çürük
kanser hastasında çene kemiği
sorunlarına neden olabiliyor. Bi fosfonatlar kemik erimesinde ve kemik
tümörlerinde hastaların hayat süreleri ve kalitelerini ciddi oranlarda arttırıyor,
buna karşın çene kemiklerinde avasküler kemik nekrozu denilen kemik iltihaplarına
neden olabiliyor. Bu tür çene kemiği iltihapları hastaların yaşam kalitesini
ciddi oranda düşürüyor. Halbuki bu tür ilaçların kullanılmasından önce basit
bir diş muayenesi ve ağız sağlığı bakımı
,hastaların bu tür komplikasyonlarla karşılaşmasına engel olabilmektedir.
Kemoterapi
ve Radyoterapi Öncesinde Yapılması Gerekli Diş Tedavileri
Bu
dönemde hastaların rutin profilaksileri yapılmalı, dişlere çürük önleyici
florid uygulanmalı ve kemoterapi başlamadan önce restore edilemeyecek dişler
çekilmelidir. Diş çürükleri, kök uçlarındaki patolojiler, kalmış kökler, gömük
dişler ve kist gibi patolojiler tedavi edilmelidir.
Kanser Dosyası: Psikoloji
Kanser, hasta yakınını da etkiliyor. Yakın çevre, hasta yakınına desteği unutmamalı!
Her geçen gün artan kanser, beraberinde hasta yakınını da yakından etkiliyor. Kanser ve kanserli hastaya odaklanma, zaman zaman hastanın bakımını üstlenen hasta yakınının ikinci planda kalmasına neden oluyor. Davetsiz bir misafir gibi kanserin hayatlarına aniden gelmesiyle, hasta kadar hasta yakınlarının da psikolojik ve sosyal bir değişim yaşanıyor.
Elçin Sayan
Uzman Psikolog
Neolife Tıp Merkezi
|
Hasta yakını da hastalığı yaşayan kişi kadar yoğun duygular deneyimliyor
Hastalıkla birlikte aile içerisinde değişen rollerle, hasta yakınının sorumlulukları ve yükleri de artıyor. Maddi kaynak sağlamak, hasta için manevi destek sunmak, hastaya bakım vermek ve günlük yaşamı olabildiğince sürdürmek zorunda kalmak hastanın bakımını üstlenen yakınında yoğun stres yaratabiliyor.
Hastalığın ilk günlerinde, tedavi sürecinde son derece aktif rol oynayan hasta yakını, tedavi imkanları ve hastalarına nasıl bakım vereceği konusunda bilgiye yoğun ihtiyaç duyuyor. Bu dönemde gerek internette sunulan çeşitli bilgiler, gerekse çevreden dinledikleri kanser deneyimleri ve tavsiyelerle bazı hasta yakınlarının kafaları karışabiliyor ya da duydukları her şeyi uygulamak adına çok disiplinli ve yorucu bir bakımın içinde kendilerini bulabiliyorlar. Bu arada kendilerinden, sadece hasta yada hastalıkla ilgili değil; diğer aile bireyleri ve hastalık öncesinde var olan stres unsurlarıyla da baş etmeleri bekleniyor.
Duygusal olarak, yaşamı tehdit eden bir hastalıkla karşı karşıya kalan hasta yakını, hastalığı yaşayan kişi gibi yoğun duygular deneyimlerken, yaşam-ölüm gibi kavramları tekrar sorgulayabiliyor. Hatta psikolojik destek ya da tedavi gerektirecek düzeyde baş etme güçlükleri yaşayabiliyor.
En iyi destek; hasta yakınının sorumluluklarını paylaşmak
Hasta yakınıyla iletişim kurarken, herkesin hastalığı ve hastalık yaşantısının farklı olduğu akılda tutulmalı, umudu azaltan başka öykülerden söz edilmemeli.
Bu süreçte, hasta yakınını dinlemek ve onun yaşadıklarını paylaşmak, en iyi duygusal destek sayılabilir. Mümkünse, bu uzun tedavi yolculuğunda hastayı kemoterapiye götürmek, yemek yapmak gibi hasta yakınının sorumluluklarını hafifletici iş bölümlerine katılmak, onun arada bir mola verip dinlenmesini sağlamak ve hastalık öncesindeki günlük yaşantısını olabildiğince sürdürmesini desteklemek çok fayda sağlar. Meraklı sorular sormak yerine onun konuşmak istediği miktarda hastalıktan konuşmasına izin vererek, moralini yükseltecek küçük sürprizlerle bu süreci daha iyi geçirmesi için yardımcı olunabilir.
Hastanın ihtiyaçlarının öne çıktığı bu tedavi sürecinde, hasta yakını kendi sıkıntı ve ihtiyaçlarını ihmal edebilir; uyku, yemek, stres gibi problemler yaşayabilir ve uzman desteği gerekebilir. Herkes böyle zor bir deneyimde; sevildiğini, değerli olduğunu, yalnız olmadığını hissetmek ister ve çevresinin desteğine ihtiyaç duyar.
KANSER DOSYASI: SOSYAL SORUMLULUK
SOSYAL MEDYADA
‘KANSERLE DANS’
Sosyal paylaşım sitelerinde, bloglarda bilgi paylaşımı ve farkındalık yaratmada, gruplar hızla çoğalıyor. Bu gruplardan biri de ‘Kanserle Dans’ grubu.
‘Uzak diye
bir yer yok’ misali, Amerika’nın iki
farklı eyaletinden kanserle dans edenlere dans koçluğu yapıyorlar. Araştırıp,
öğrenip onlarla paylaşıyor, dikkatli adımlarla
bu zor danslarında eşlik ediyorlar. Dansı sadece uzaktan izleyenlere de sağlıklı yaşamaları için küçük uyarılarda
ve hatırlatmalarda bulunuyorlar.
Kanserle Dans’ın hikayesini sorduk, kendi
tanımları ile aktivist araştırmacı Ebru Tontaş ve grubun Güzin ablası Esra Ürkmez Bayraklı anlattı.
Ebru TONTAŞ |
Bu fikir nereden çıktı ?
Ebru: Kanserle
Dans olarak 2012 Nisan sonunda faaliyete
geçtik ve ilk önce bloğumuzu açtık. Aslında ilk amacımız blogda anlaşılır kolay
bilgiyi arayana ve ihtiyaç duyana sunabilmekti
Ardından facebook sayfamızla
birlikte oldukça interaktif bir kanser dayanışma ve destek portalına dönüştük.
Esra
babasına kemoterapi tedavisi süresince destek olmak için bulduğu faydalı
bilgileri tercüme edip ailesine göndermişti. Konuşurken ikimizin de uzun
araştırmalar sonucu biriktirdiği bilgileri paylaşma fikri doğdu ve doğru
zamanın geldiğini hissedince hadi yapalım bu işi dedik.
Neler
paylaşıyorsunuz?
İlk
önceliğimiz her zaman için, kolay, anlaşılır ve pratik bilgiler paylaşmak
olacak, hem teşhis, hem tedavi, en çok da korunma, risk faktörleri sağlıklı
yaşam ile ilgili. Bu konuda güvenilir ve otorite kaynaklardan yaptığımız
çevirilerin yanı sıra Türkiye’deki uzman kadromuzdan da destek alıyoruz.
Paylaşımlarımız sadece kuru bilgi değil, bunları uygulanabilecek, anlaşılır bir
formatta sunmaya ve bir şekilde okuyucularımızı sağlıklı yaşama özendirmeye
çalışıyoruz.
Nasıl tepkiler
alıyorsunuz?
Ebru:
Aldığımız güzel yorumlar ve tepkiler bu yolda ilerlediğimizi gösteriyor. Bizim
ortamımız herkesin saygı, sevgi çerçevesinde kendini olduğu gibi ifade
edebileceği bir yer, ne ise o. Polyannacılık oynamak zorunda hissetmiyor kimse.
Üzüntü ve kayıplardan da bahsediyoruz ama doğal olarak herkesin özen
gösterdiği, destek verdiği bir ortamda ağırlıkla ilham verici hikayeler,
pozitif yorumlar oluyor.
Dediğim
gibi, Esra ile özellikle buradaki Kanser Destek platformlarına bakıp ne güzel
keşke bizimde böyle ve çokça ortamlarımız olsa diyorduk, enerjimizi ve
emeğimizi, bize destek verenlerle birlikte bu yöne akıttık, oldu.
Esra Bayraklı Ürkmez |
Esra : Ebru
çok güzel bir başlangıç yaptı
hikayeyi anlattı. Onun da dediği gibi önceliğimiz kolay, anlaşılır ve pratik bilgileri paylaşmak.Örneğin, sigarayı
bırakma, sağlıklı yemek, egzersizin önemi, terim sözlüğü interaktif-soru cevap gibi bu amaçla tecrübe
ettiğimiz formatlar. Aldığımız güzel yorumlar ve tepkiler bu yolda ilerlediğimizi
gösteriyor.
Herkesin
bir şey bulabileceği yalın bir dille, sağlıklı beslenmeden, terapi süresince destekten,
doktorlar tarafından kullanılan bir çok terimin ne anlama geldiğini de
anlatarak daha bilinçli olmaya, doğru soruları bulmaya, düşünmeye ve daha çok soru
sormaya teşvik etmeye çalışıyoruz. Faydamız olursa ne mutlu bize.
Birazda kendinizden
bahsedin. Kanserle tanışmanız nasıl oldu ?
Esra:
Babama 2011 Eylül'ünde Pankreas Kanseri teşhisi konmuştu. ben 16 senedir
Amerika'da yaşıyorum. Ben pek her şeyde araştırma ruhlu değilimdir, öyle çok
da okumayı sevmem. Taa ki babamın teşhisini öğrenip radyoterapi ve kemoterapi
ilaç listesi elime geçene kadar. Babama da anlatmam kolay olur düşüncesiyle
önce internet araştırmalarını türkçe yapmaya çalıştım.Ama nedense sağlıklı bilgi bulmak zordu. İngilizce aramaya
başladığımda bütün kapılar açıldı.İlaçlar nedir, yan etkileri nelerdir, ne yemesi
gerek, ne yememesi gerek, neye dikkat etmeli, biz yakınlarını bekleyenler
neler... Bütün bulduğum bilgileri okudum,
özet yaptım, anneme babam gönderdim. Ne yazık ki babamın hastalığında geç
kaldık.Bazı şeyleri detaylı araştırıp, doktorla konuşup üstelemeye. Çünkü ne kadar
çok soru sorarsanız o kadar bilgilendiriliyorsunuz. Her hasta, aile
yakınları ve her eş dost detayları
bilmek istiyor.İşte şimdi Ebru ile kurduğumuz "Kanserle Dans"
blog, facebook page, twitter ile amacımız, ona yapamadıklarımı ihtiyacı olan herkesle paylaşmak, bilgi bulamayanlara tercümeli metinlerle ulaşmak, b konuda bilinçlenmek isteyenler için bir şekilde
kaynağı belli bilgi aktarmak...
Yoğun bir tempoda
çalışıyorsun ve iki kızın var.Nasıl zaman ayırıyorsun?
Evime
çok da yakın olmayan bir şirkette üretim direktörü olarak çalışıyorum. Trende
giderken eskiden iş e-maillerimi kontrol ederdim, şimdi Kanserle Dans'a
ayırıyorum o zamanımı.
Ebru senin tanışman
nasıl oldu?
Ebru: Anneme meme kanseri teşhisi konduğunda 10
yaşındaydım pek bir şey hatırlamıyorum. Ameliyat oldu, radyoterapi yapıldı,
tedavisi yapıldı, o aralar hep bulanık. Bu sene başında babama prostat
kanseri denildiğinde, ameliyat kararına kadar giden süreçte her şeyin içinde
oldum.Doktor randevularından testlere kadar uzaktan da olsa takip ettim.
Prostat çok yaygın ve çoğunlukla yavaş ilerleyen bir kanser türü olduğu için
önümüze birden fazla tedavi alternatifi çıktı. Bunları araştırıp, tartıp,
kendiniz için en doğru kararı vermeniz gerekiyor. Bazıları denenmiş, bazıları
yeni. Bu bu süreçte, babama elimden geldiğince destek olmaya çalıştım. Amerika’da
bulduğum kaynakları araştırdım, hasta destek gruplarıyla yazıştım. Babamın
tedavisi bitti ve şu an çok iyi!
Esra
ile birbirimizi iyi tamamlıyoruz. Her şeyi
araştırırım. “öğrenmekoliğim’ Adalet, eşitlik, hak ve özgürlükler benim için
çok önemli. Bu yüzden 7 senedir Kaliforniya Mahkeme sistemi için çalışıyorum. Proje
müdürüyüm. Ama beni en iyi anlatan tanım, “gönüllü’. Faydalı güzel her işin bir
ucundan tutmaya gayret ederim.
Amerika’da meme
kanserli hastalar için destek veren merkezde gönüllü çalışıyorsun. Biraz bu
merkezden ve neler yaptığından bahsedermisin?
San
Francisco’da yaşıyorum. Son bir yıldır meme kanserli hastalara pratik destek
veren bir kuruluş için gönüllü çalışıyorum. Ayrıca bir palyatif tedavi ve
hospis merkezinde gönüllü ''caregiver'' yani bakım yardımcısıyım. Hospis'in tam
türkçe karşılığı yok sanırım, artık tedavi almayan terminal hastaların
olabildiğince mutlu, ağrısız, kaliteli, rahat ve onurlu biçimde sosyal,
psikolojik ve pratik anlamda şefkatle desteklendiği bir model. Yaptığım işin her anını inanılmaz seviyorum ve aynı ölçüde de sevgi
alıyorum. Bu değerli insanlara hizmet edebilmek benim için çok büyük bir onur
ve ayrıcalık, mutluluk ve gurur kaynağı. Bir koltukta bir sürü karpuzu taşımaya
çalışıyorum. Her şeyi tam yapamıyorum, ama elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Önemli olan da o değil mi zaten…
Amacınıza ulaştınız
mı ?
Esra: Kanserle Dans,okuyucuları ile
birlikte gelişen ve şekillenen bir platform.Doğru ve güzel işler yapan diğer
kurum ve kişilerle işbirliği önceliğimiz. Tek olma sevdasında değiliz.Ebru ile her zaman ilk günden beri söylediğimiz
gibi ,bir kişiye bile faydamız olsa ne mutlu bize.Kanserle Dans sayesinde bir
kişinin bile sapla samanı birbirinden ayırmasına, yeni bir bilgi edinmesine,
doktoruna doğru soruyu sormasına, araştırma yapmasına, sağlıklı bir alışkanlık
edinmesine ya da kötü bir alışkanlığı bırakmasına yardımcı olabilirsek
amacımıza ulaştık demektir.
Yeni projeleriniz
var mı ?
Esra: Aslında sırayla hayata geçecek
bir çok projemiz var. İmkan bulduğumuzda
İstanbul’a geliyoruz Takipçilerimizle buluşuyoruz. Diğer şehirlere de gitmeyi
planlıyoruz. Doğru ve güzel isler yapan diğer kurum ve kişilerle işbirliklerimiz projelerimiz ile yola devam
edeceğiz. Bu yıl bir başka kanser vakfıyla birlikte çocuklara yönelik bir bağış
kampanyamız olacak. Güzel uzun soluklu bir proje olmasını diliyoruz. Bunun
içinde üzerinde çok titizlikle çalışıyoruz. Toplanan tüm paranın kuruşu
kuruşuna bu projeye gitmesini istiyoruz.
Önümüzdeki bir iki ay içinde resmi olarak kampanyayı başlatmayı umuyoruz.
Ne
yazık ki birileri için müzik çalacak ve dans başlayacak.Yeter ki doğru adımlar ve iyi partnerle dans edilebilsin. Bu bir
hekim yada bir dost eli olabilir. Yapılacak en önemli şey ,müziği ve ritmi yürekte
hissedebilmek! Teşekkürler Esra ve Ebru
Z.Ç
Kanserle Dans’ı takip edebileceğiniz siteler:
31 Aralık 2012
Yeni Yılda Kendinizi Restart Edin...
Bir yıl daha geçti... Yeni bir yılı karşılarken bir yaş daha büyüdük. Peki,
ama bir yıl içinde gerçekten bir yaş daha mı yaşlandık? Geçen bir yıl içinde
zihinsel olarak 5
yaş yaşlanmış veya 5 yaş gençleşmiş olabilirsiniz...
Bir yılı geride
bırakmaya hazırlanırken yeni yıla dair hemen hepimizde yeni umutlar, istekler
ve beklentiler var. Bazılarımız, para, iyi bir iş, kariyer dilerken, kimileri
de iyi ilişkiler, arkadaşlıklar, dostluklar ve eş hayali kuruyor. Umut ve
beklentiler herkese göre farklılık gösterse de ortak bir beklenti var ki o da
fiziksel ve ruhsal sağlık.
Güzel bir yıl için bireylerin
sağlıklı bir psikolojiye sahip olması gerektiğinin altını çizen Üsküdar
Üniversitesi Feneryolu Polikliniği Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Barış Önen
Ünsalver, yeni bir yıla girerken uzun ve nitelikli bir yaşam için bir yıllık
bilanço yapılıp, hayata dair gelir ve giderlerin gözden geçirilmesi uyarısında
bulunuyor. Ünsalver, “fiziksel ve psikolojik gelir giderler göz ardı edilmemeli,
1 yılda 5 yaş yaşlanmamak için ise beyin check-up’ı yapılmalı” diye konuşuyor.
Geçen bir yılda
yapılan olumlu ya da olumsuz davranışların, seçimlerin ve ilişkilerin
değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Ünsalver, her bireyin yorgunluk
sorgulaması yapmasının faydalı olacağını kaydediyor. Ünsalver, 1 yılda 5 yaş
yaşlanmanın mümkün olabileceğine dikkat çekiyor. “Belki
de geçen yıl kendinizi çok yordunuz, fiziksel ve psikolojik sıkıntılar
yaşadınız. Zaman oldu kendinizi, sevdiklerinizi ihmal ettiniz. 1 yıl geçince 1
yaş yaşlanıyoruz ama siz belki de zihinsel olarak 5 yıl yaşlandınız ya da 5 yıl
gençleştiniz ” diyor.
Bu değişimlere sebep
olan olumlu ya da olumsuz şeyleri herkesin gözden geçirmesi gerektiğini
belirten Ünsalver ancak bu şekilde yeni yılda olumsuzlukları hayattan
çıkarabileceğimizi veya bunlara karşı savunma geliştirebileceğimizi söylüyor.
Yeni yılda kendiniz için yeni hedefler koyun!
Kişisel hedefler
Beden ve zihin sağlığınıza dikkat edin!
Beden ve akıl
sağlığının yerinde olması hayat kalitesini belirleyen en önemli kriterlerdir.
Beden sağlığını olumsuz etkileyen hemen her şey akıl sağlığını da olumsuz
etkiler. Zaten beden ve zihni birbirinden ayırmak pek de mümkün değildir. Başka
bir deyişle bedeninize yaptığınız yatırım zihninize de yapılmış olacaktır ve
tersi de geçerlidir.
Sağlıklı ve düzenli beslenin!
Sağlıklı, düzenli ve
dengeli beslenmek ilk hedef olmalı. Yediklerimiz gastritten kansere kadar
birçok bedensel hastalığa neden olabilir. Aç kalmak ya da zaman zaman
tıkınırcasına yemek kan şekerinde düzensizliğe neden olarak baş ağrıları,
gerginlik, huzursuzluk, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilere ve sonuçta
keyifsiz hissetmenize neden olabilir. Gıdaların dışında içtiğiniz sıvılar da önemli.
Yeni yılda daha fazla su içmek ve gazlı içeceklerden uzak durmak iyi bir hedef
olabilir.
Spor yapın ama kilo vermek için değil!
Haftada 3 gün en az 45
dakika ve nabzımızı 100'ün üstüne çıkaracak düzeyde spor yapmak hem kalp damar
sağlığı hem de zihinsel yorgunluğu uzaklaştırmakta faydalıdır. Kilo vermek ve
güzel olmak için spor yapmayın, çünkü bu sizi baskı altında tutacak bir hedef
olacaktır ve spor yapmaktan alacağınız keyif azalacaktır. Oysa beden
sağlığınızı akılda tutarsanız daha düzenli spor yapabilirsiniz. Yoğun spor
faaliyeti sırasında salgılanan endorfinler keyif hissi verir ve gündelik moral
bozukluklarını geçirmekte oldukça etkilidir.
Uykunuza önem verin!
Hayat koşullarının
getirdiği kısıtlamalar sebebiyle uykunuzdan kırpıyor olabilirsiniz, bu durumda
uykusuzluğun getirdiği huzursuzluk, dikkat dağınıklığı ve metabolik sorunlar
gelişmeye başlayabilir. Yeni yılda uykunuzdan fedakârlık etmeden hayat
kalitenizi yüksek tutmayı hedefleyin.
Sigaradan uzak durun!
Sigaranın zararlarını
bilmeyen kalmadı gibi. Ancak sigarayı bırakmak bazen hiç de kolay olmayabilir.
Çünkü sigara psikolojik ve fizyolojik bağımlılık yapar. Bırakmaya karar vermenizde
ve bırakma sürecinde bu konuda uzman birinden destek almanızda fayda vardır.
Alkole dikkat edin!
Alkol kullanımını
sınırlamak ya da tamamen kesmek. Zaman zaman bir iki kadeh alkol
keyiflendirirken, sık sık alkol almak alkol bağımlılığına yol açabilir.
Bağımlılık yıllar içinde gelişebileceği gibi kısa zamanda da gelişebilir. Eğer
alkolle sorun yaşıyorsanız yeni yıldaki öncelikli hedeflerinizden biri bir
uzman desteğiyle alkolü bırakmak olmalı.
Öfke kontrolünüzü geliştirin!
Özellikle kalabalık
şehir hayatı ve bireyselleşmenin artması çoğumuzun öfke kontrolünde güçlük
yaşamasına neden oluyor. Öfke patlamaları sadece çevreye değil aynı zamanda
kişinin kendisine de zarar verir. İlişkileri zedeleyen ve yalnızlığa iten bu
sorunu çözmek yeni yıl hedeflerinizin arasında yer almalı. Öfkeyi dışa vurumun sağlıklı
yollarını bir uzman desteğiyle bulabilirsiniz.
Eğitime önem verin!
Mesleğinizle ilgili
bir kurs ya da özel bir eğitime gitmeyi planlayın. Çalıştığınız alanda ne kadar
çok deneyiminiz olsa da yeni gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmanın ve
becerilerinizi arttırmanın en iyi yolu eğitimlere katılmaktır.
Beyninizi uyarılara maruz bırakın!
Beynimiz plastik bir
yapıya sahiptir ve biz onu ne kadar çok değişik ve çeşitli bilgiyle donatırsak
o kadar canlı kalır ve şekillenir. Örneğin yeni bir dil öğrenmek, o dili
gündelik hayatta faal bir şekilde kullanmayacak olsanız da beynin uyarılmasını
sağlar. Yeni bilgiler karşısında beynimiz sinir hücreleri arasında yeni
bağlantılar oluşturur. Bisiklete binmeyi öğrenirken dengeyi öğrenebilmek için
kaslarımızın geçirdiği değişikliklerin benzeri bir süreç beynimizde de sürer.
Yeni beceri yeni bir beyin anlamı taşır.
Çevreyle ilgili
hedefler
Önceliklerini gözden geçirin!
Önceliklerini gözden geçirin!
Yakın çevrenizle
ilişkilerde öncelikleri belirleyin. Evli ve çocukluysanız, çocuk ve eşle
ilişkiler ilk sırayı alır. Çocuğunuz ve eşinize yeterince ve kaliteli bir zaman
ayırmayı hedefleyin. Çocuk, her yaşta ebeveyne farklı şekilde ihtiyaç duyar.
İleride nasıl bir insan olacağı ebeveyniyle kurduğu ilişkiden önemli derecede
etkilenir. Çocuğun değişen ihtiyaçlarına göre yenilenmiş bir ebeveyn olmayı
hedefleyin. Sadece çocuğunuz değil eşiniz de değişmektedir ve onunla
ilişkinizde de zamanla yeni ayarlara ihtiyaç olacaktır. Günlük hayatın
yoğunluğuna kapılıp birbirinizi ihmal ediyor olabilirsiniz. Evde de olsa baş başa
zaman geçirmeyi ve birbirinizi yargılamadan dinlemeyi hedefleyin.
Aile ve arkadaşları ihmal etmeyin!
Geniş aile ve
arkadaşları ihmal etmeyin. İletişim araçları birbirimizi görmeden birbirimizden
haberdar olmayı sağlayarak sosyal çevreden kopmamızı engelliyor. Ancak yüz yüze
geçirilen zamanların azalması bağlarımızı gevşetiyor ve yalnızlık hissimizi
arttırıyor.
Toplumsal Hedefler
Çevreye duyarlı olun!
Daha iyi bir çevre bilinci geliştirmeyi ve bu
bilinci yakınlarınıza yaymayı hedefleyin. Gezegenimizin yaşadığı küresel iklim
değişikliği ve diğer ekolojik sorunlardan bağımsız değiliz. Çünkü burası evimiz
ve evimiz tehdit altındayken biz de güvende olamayız. Çevre sorunlarına duyarlı
olun. Gezegeni daha sağlıklı bir hale getirmek için birey olarak taşıdığınız
sorumlulukları öğrenin. Yerel yönetimle ve kar amacı gütmeyen sivil toplum
kuruluşlarıyla iletişim kurarak çevre sorunlarına katkı sağlamayı hedefleyin.
Karşılıksız yardım edin!
Hiç tanımadığınız
insanlara yardım etmeyi hedefleyin. Kimsesiz çocuklar, bakımevinde kalan ya da
kimsesiz yaşlılar, sığınma evlerinde yaşayan şiddet mağduru kadınlar, terör
mağduru aileler ya da doğal afet mağdurları gibi içinde bulundukları durumla
başa çıkabilmek için başkalarının yardımına ihtiyaç duyan kimselere maddi
manevi destek vermek kişinin iç huzurunu artırır, hayatına anlam katar.
Beyin check-up’ı nedir?
Bugün ABD’de zihinsel
faaliyete önem veren, uzun ve nitelikli yaşamak isteyenlerin başvurdukları bir
inceleme yöntemidir. Özellikle yönetici ve işadamları kendilerini zihinsel ve sinirsel
testlerden geçirip, öneriler almaktadırlar.
İleri yaşlarda
unutkanlık, dalgınlık, dikkat dağınıklığı, zihinsel yorgunluk, çocuk ve gençlerde
okul başarısızlığı, dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü ve davranış
bozukluğu durumlarında önleyici ve koruyucu sağlık uygulaması olarak
önerilir.
Klasik Kranial MR
beynin anatomik yapısal değişiklikleri ile ilgili bilgi verir. Volumetrik MR
ise çekim sonrası saatler süren otomatik analizlerle beynin her bölgesinin
hacim ölçümlerini çıkarır. Uzun yıllar sonra değişiklikleri izlemede işe yarar.
Beyindeki biyolojik
süreçlerin son ürünü olan biyoelektrik faaliyeti ölçmek, bir dizi
“Nöropsikolojik Testler” ve “Kantitatif EEG” (Beyin Haritalaması) ile mümkün
olmaktadır.
Popüler Sağlık Dergisi Ocak-Şubat 2013 Yeni Yıl sayısından...
18 Kasım 2012
Kanser Tedavisinde Psikolojik Destek
''Kanserle başarılı mücadele, başarılı bir tedavi ekibiyle mümkündür.''
Psikolog Selin Koçkaya
Sante Kanser Vakfı
Ülkemizde henüz psikoloji ergenlik dönemini yaşıyorken,
insanlarımız yeni yeni alışıyorken, psikoonkoloji çocukluk dönemini
yaşamaktadır. Kanser ve psikoloji çok yeni bir arada anılmaya başlanmış, önemi
kavranmaya başlanmıştır. Dünya’da psikoonkoloji 2. Dünya Savaşı’nın ardından
önemsenmeye başlanmışsa da ülkemizde 1990’lı yılların sonuna doğru ilk adımlar
atılmıştır. Bu durum ülkemiz için sağlıklı bir gelişmedir ve umut vaat
etmektedir.
Psikoonkoloji; kanser, tıp ve psikolojinin temelini
oluşturduğu, sosyoloji ve antropolojiyi de içeren multidisipliner bir alandır.
Kanser genel anlamda duygusal çöküşlerin, kaygıların, sarsıntıların ve
krizlerin en sık yaşandığı hastalıktır. Bu durum tedavinin şeklini
değiştirebilmekte, yavaşlatabilmekte, hızlandırabilmekte ya da bazen
durdurabilmektedir. Teknolojinin ilerlemesi ve bu konuda uzmanların
çoğalmasıyla birlikte tıp hizmet kalitesini arttırmıştır. Tedavinin fizyolojik
boyutunda artık sıkıntı yaşanmamaktadır, alternatif seçenekler bulunmaktadır.
Geriye tedaviyi etkileyecek en büyük etken olarak hastanın psikolojik durumu
kalmaktadır.
Psikoonkoloji kavramı ile birlikte bir diğer önemli kavram
“Psikoonkolog” tur. Psikoonkologlar kanser psikologu olarak diğer
meslektaşlarından ayrılırlar. Doktorlarla, diyetisyenlerle, hemşirelerle
birlikte çalışmalıdırlar ve sürekli görüş alışverişi halinde kalmalıdırlar.
Gelişen teknolojiden haberdar olmalı, beslenmenin önemini kavramalıdır.
Kemoterapinin (ilaç tedavisi),
radyoterapinin (ışın tedavisi) yan etkilerini ve cerrahi müdahalelerden sonra
oluşabilecek kusurları bilmelidirler. Buna bağlı olarak hastalarda oluşan
günlük işlev kayıpları, ilaçlara bağlı depresyon ya da estetik kaygılar
konusunda farklı değerlendirmeler yapabilmeliler. Bir psikoonkoloğu psikologdan
ayıran en önemli fark süredir. Hasta kısa süreli tedavi görmektedir, zaman
kısıtlıdır ve daha ağırlıklı krize müdahale konusunda destekleyici tedavi
uygulamaktadır. Seanslar genellikle bugün ve şimdi odaklıdır, seans süresi ya da seans sayısı esneklik
gösterebilmektedir.
Tedavi süresince hasta kadar psikoonkoloğun duygusal
sürecide önemlidir.
Zamanın kısıtlı olması, hastanın fizyolojik olarak sağlıklı
olmaması, tedaviye dirençli olması, hasta yakınlarının tutumu, dışsal faktörler
süreci etkilerken aynı zamanda empati ve ilişki kurabilmeyi becerebilmeli fakat
profesyonellikten uzaklaşmamalıdır. Tıbbın ve bilimin karşısında
yeterliliklerini bilmelidir.
Psiko-eğitim işlevsel olan bir tekniktir.
Kanser psikolojisinde bir diğer dikkat edilmesi gereken
husus hastanın ne kadar bilgiye ihtiyacı olduğudur. Ülkemizde devlet
hastanelerinde zaman yetersizliğinden bu açıklamalara pek önem verilmemektedir.
Fakat bu bilgisizlik hastayı kaygılandırmaktadır. Neyle baş ettiğini bilmeyen
hasta nasıl baş edeceğini bulamamaktadır. Yan etkilerden haberdar olmayan hasta
tedavinin işe yaramadığını ya da hastalığının ilerlediği düşünebilmektedir.
Psiko-eğitim bu sırada devreye giren ve işlevsel olan bir tekniktir.
Kişiye psikolojik desteğin
yanı sıra hastalık hakkında, hastalığın ya da tedavinin yan etkileri hakkında
bilgilendirme yapılması kişinin kaygılarını azaltan bir unsurdur. Fakat
psiko-eğitim hassas bir dengedir fazla bilgi hastayı daha fazla
kaygılandırabilir bu durumda dikkate alınması gereken yalnızca hastanın ne
kadar bilmek istediğini anlayabilmek, öğrenebilmek, tahlil edebilmektir.
Hastanın izin verdiği yere kadar gitmeyi bilmek, ona zarar vermemeyi ilke
edinmek çok önemlidir.
Her hasta her duruma farklı
tepki verebilir.
Bazen yaş faktörü, bazen kişilik özellikleri bazen kişinin o
an içinde bulunduğu durum terapiste yön gösteren ipuçları olur. Ergenlik
döneminde ergen, kendi içinde hassas bir dönemdedir birçok fiziksel, psikolojik
ve sosyolojik değişiklik yaşamaktadır. Üstelik henüz sorunlarla başa çıkma
yetilerini kazanmamış ya da sağlıklı geliştirememiş olabilir. Bu durumda
“kanser” gibi bir hastalık, yaşıtları arasında ayrılmasına, beden imajının
değişmesinde sebep olabilir. Tüm bu faktörler ergenin daha öfkeli, daha reddedici,
karşı gelici olmasına tedaviye uyumda zorluk çıkarmasına sebep olabilir.
Terapist bunları mutlaka göz önünde bulundurmaktadır. Aynı şekilde aşırı
kabullenici, öfkeli, depresif, çok genç, çok yaşlı, cinsel uzuv ya da işlev
kaybı olan kanser hastalarına farklı yaklaşımlar sergilenmektedir.
Kanserle başarılı mücadele,
başarılı bir tedavi ekibiyle mümkündür.
Uzman doktorların teşhisi ve
gelişmiş kemoterapi, radyoterapi uygulamaları sayesinde artık kanser tedavi
edilebilmektedir. Teknoloji fizyolojik olarak tedaviyi tamamlarken, hasta psikolojik olarak ruh bütünlüğünü
sağlayabilmek için destek almalı böylece ruh-beden bütünlüğünü koruyarak
tedavisini sonlandırmalıdır. Tedavi ekibinin içinde yalnızca hekimler, psikologlar
ve diyetisyenler yoktur. Hastanın kendisi de tedavi ekibine dahil edilmelidir ve
ekibe destek vermesi istenmelidir.
22 Ekim 2012
KISIRSANIZ BAŞKA HASTALIKLARIN HABERCİSİ OLABİLİR
İnfertilite yani kısırlığın toplumda görülme oranı %15. Kısırlık denince toplumda akla gelen ilk tedavi yöntemi tüp bebek oluyor. Oysa, bu seçeneğe gelinceye kadar şartların uygunluğu doğrultusunda farklı tedavi yöntemlerinin de denenmesi gerekiyor. Yoksa başka hastalıkların habercisi olabiliyor. Peki hangi hastalıklar kapımızı çalabilir?
Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Timur Gürgan açıklıyor…
''Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon çiftin çocuk sahibi olmakta sorunlarla karşılaştığı biliniyor. İstediği zamanda çocuk sahibi olamayan insanlar ülkemizde önemli sosyal, psikolojik, moral, ekonomik sorunlar ve çıkmazlar yaşıyor. Sorun bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmadığından giderek büyüyor.
Kısırlık, büyük şehirlerde yaşayan kadınlar için daha anlaşılır bir durum olarak görülürken, doğu illerinde, Anadolu’nun köylerinde yaşananlar daha ağır sonuçlar veriyor. Çocuk sahibi olmamayı sadece kadın yükleniyor. Baba adayları bu durumu kabul etmemekte direniyor. Ülkemizde hastalar başlangıçta, sıklıkla yetersiz ve eksik tanı ve tedavi hizmetlerini aldıklarından zaman ve maddi kayba uğramaktadırlar. Belki daha da önemlisi kendileri için çok değerli olan ümitlerini ve enerjilerini kaybetmektedirler.''
KADIN- ERKEK KISIRLIĞINDA DİĞER ETKENLER
Kadın kısırlığında diğer etkenler olarak endometriozis, bağışıklık problemleri, üreme organları bozuklukları, cinsel ve psikolojik problemler bunların başlıcalarıdır. Erkeklerde de diğer kısırlık nedenleri; Enfeksiyonlar, travmalar, tiroid hormon bozuklukları, psikolojik ve cinsel sorunlardır.
Kadındaki en önemli kısırlık sebepleri yumurtlama bozuklukları, tüplerin hasarlı veya tıkalı olması, endometriozis, rahim ağzına ait problemler ve alerjik nedenlerdir. Kısırlık nedeni olan tiroid (guatr) aynı zamanda hamilelerin düşük yapma riskini artırırken, çocukta doğum sonrası gelişimsel sağlık sorunlarına da yol açıyor.
Erken tanı ve tedavinin önemine vurgu yapan kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Gürgan, gittiğiniz tüp bebek merkezlerinde hemen aşılama ya da tüp bebek tedavisini kabul etmeyin. Mutlaka bir smear testi yaptırın, check-up yaptırın diye uyarılarda bulundu.
ÇOCUĞUNUZ OLMUYORSA BAŞKA BİR PROBLEM VARDIR
|
Kısırlık merkezlerine başvuran hastaların neredeyse yarısında erkeğin sperm kalitesindeki düşüklük göze çarpıyor. Sigara ve alkol kullanımının artması ilk akla gelenlerden. Çevresel faktörler (zararlı gazlar, radyasyon, ozon tabakasındaki incelme, elektromanyetik alanlar) yemek tarzımızdaki ve hatta giyim şeklindeki değişiklikler hep üzerinde durulması gereken konular.Kadınlarda kısırlığa yol açacak yapısal bozukluklar daha çok tüplerin tıkanmasına bağlı olarak görülür. Bunun yanı sıra sancılı adet görmeyle birlikte görülen bazı rahatsızlıklar da tüplerin tıkanmasına neden olabilir. Bu nedenle kısır olduğundan şüphelenilen bir kadından öncelikle rahim filmi istenmelidir. Erkeklerin ise, sperm kanallarında doğuştan tıkanıklık olabilir. Kalp rahatsızlıkları, tansiyon, şeker hastalığı da çocuk sahibi olunamamasında önemli rol oynar.
''KISIRLIK TEDAVİSİ HER ÇİFT İÇİN ÖZELDİR.''
Çifte Özel yapılan planlamalarla uygulanacak tedaviler başarı şansını arttırır. Kadın ve erkeğe ait detaylı değerlendirilme sonrasında elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi ile ortaya çıkar. Bu değerlendirmede kişilerin sosyal, moral, psikolojik, ekonomik durumları, daha evvelki hastalıkları, tetkikleri ve tedavilere verdikleri cevaplar ve başvurdukları zamandaki yaş, yumurtalık fonksiyonları, hormonal durumları göz önüne alınır. Kendilerine özel tedavi planlaması yapılmalıdır. Kişilerin tedavi esnasındaki cevaplarına göre de gerekli değişikler ve yeni planlamalar yapılabilmelidir. Başka bir çift için geçerli olan yaklaşımın diğeri için geçerli olamayacağı bilinmelidir.
|
YAPILAN YANLIŞLAR
|
Sıcak banyo yapmak, sigara içmek, fazla alkol kullanımı, sağlıksız ve düzensiz yaşam, bilinçsiz ilaç kullanımı, dışarıdan alınan testosteron, kistler, antidepresan ve vitaminlerin bilinçsiz kullanımı kısırlığa yol açan etkenlerden bazılarıdır.
Tüp bebek tedavilerinde tek amaç gebeliğin oluşması değildir. Özellikle genç kadınlara fazla sayıda embriyo transferi yapılarak gebelik olasılığı arttırılabilir. Ancak üçüz ve üzerindeki gebelikler erken doğum, prematüre ve sağlıksız bebek, bebek kaybı olasılıklarının da arttığı için çoğul gebeliklerin önlenmesine çalışılmalıdır. |
11 Eylül 2012
Ergenlikte görülen varikosel mutlaka tedavi edilmeli!
En çok görülen kısırlık nedenlerinden biri olan varikosel sadece yetişkinlerde değil aynı zamanda ergenlik çağında da görülebilir. Ergenlik döneminde görülen varikosel mutlaka tedavi edilmesi gerektiği gibi tamamen iyileşme şansı yetişkinlere göre daha yüksektir.Ürolojik Cerrahi Derneği Başkanı Dr. Serdar Tekgül varikosel hakkında en önemli soruları yanıtladı.
Varikosel nedir?
Varikosel testislerdeki kanı boşaltan venlerin (toplardamar) genişleyip büyümelerine verilen isimdir.
Kısırlık (infertilite) yakınması ile başvuranların yarısında, daha önce çocuk sahibi olan bireyler arasında ikinci defa çocuk sahibi olamayan kişilerin (sekonder infertilite) ise en az 10 tanesinden 8' inde varikosel olması ve bu rahatsızlığın tedavi edilebilir kısırlık sebepleri arasında yer alması biz ürologlar için önemlidir. Genellikle vücudun sol tarafında gözlenen ancak her iki tarafta da görülebilen varikosel testis boyutlarını ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Varikoselin neden kısırlığa sebep olduğu ile ilgili çeşitli teoriler vardır.
Bu teorilerden en fazla kabul gören ikisi şunlardır:
1. Testislerin içerisindeki ısının artması,
2. Artık maddelerin tam olarak testislerden uzaklaştırılamaması nedeniyle beslenme bozukluğunun oluşması.
Sonuç olarak varikosel testis boyutunda azalmaya ve sperm kalitesinde bozulmaya neden olabilir. Bu durumda genişleyen damarların bağlanması ile gelişen bu bozukluklar ortadan kaldırılabilir. Testis boyutlarındaki farklılık cerrahi olarak varikoselin tedavi edilmesinden sonra puberte (ergenlik) öncesi hastalarda tamamen düzelebilirken, hayatın daha geç yıllarında ortaya çıkan varikosel cerrahi olarak tedavi edildiği takdirde testisler arasındaki boyut farklılıkları genellikle düzelmez. Ancak sperm parametrelerinde (spermlerin sayısı, spermlerin hareketliliği, spermlerin yapısal olarak normal olma oranları) düzelmeler gözlenebilir.
Varikosel genellikle karın içi basıncın artımına neden olan ya da öğretmen, polis ve bunlar gibi sıklıkla ayakta çalışmaları gerektiren meslekleri olan kişilerde sık gözlenir. Genellikle görüntü olarak ya da ele gelen şişlikler olarak bulgu veren bu rahatsızlık aslında nadiren ağrıya neden olabilir. Ancak bu hastalığa eşlik eden ağrı yakınmasının çok ender görüldüğü tıp dünyasında yaygın olarak kabul gören bir gerçektir ve hastaların bu nedenle ameliyat olmaları önerilmemektedir.
Varikoselin Tanısı Nasıl Konur?
Varikoselin tanısı muayene ile konulur. Renkli doppler ultrasonografi tetkiki sadece muayenede şüphede kaldığımız hastalarda (daha önceden operasyon geçiren ve operasyon başarısının şüpheli olduğu durumlarda, muayeneyi güçleştirecek sebeplerin olduğu durumlarda) gereklidir. Fizik inceleme sırasında elde edilen bulgulara ve ultrasonografi bulgularına göre varikosel 4 derecede sınıflanır:
a) Subklinik varikosel: Fizik incelemede tespit edilemeyen sadece ultrasonografide gösterilebilen geniş toplardamarlar
b) 1. derece varikosel: Öksürme, ıkınma gibi karın içi basıncı artıran durumlarda inceleme sırasında hissedilen geniş toplardamarlar
c) 2. derece varikosel: Fizik incelemede herhangi bir işlem yapmaksızın hissedilen geniş toplardamarlar
d) 3. derece varikosel: Fizik incelemede herhangi bir işlem yapmaksızın dışarıdan görülebilen geniş toplardamarlar
Fizik incelemeden sonra tek taraflı varikoseli olan kişilerde sperm analizi yapılması gerekmektedir. Sperm analizi anormal çıkar ise bunu doğrulamak için ikinci bir sperm analizinin daha yapılması gerekmektedir. Ayrıca her iki testisinde de varikoseli olan hastaların karın içerisinde ana damarlara bası yapan bir kitle gibi rahatsızlıklarının olmadığından emin olmak amacıyla retroperitonal (böbreklerin ortasında ve arkasında bulunan yer) ultrasonografi ile bakılması gerekmektedir.
Tedavi Gerektiren Varikoseller Hangileridir?
Ergenlik öncesi ve sperm analizi için örnek veremeyen kişilerde: Testis hacminin diğerine göre % 10'dan daha fazla azaldığı durumda
Erişkinlerde veya kısırlıkla başvuran kişilerde ise sperm parametrelerinde bozukluk saptandığı durumlarda.
Tedavi Gerektirmeyen Varikoseller Hangileridir?
Normal semen analizi saptanan erkeklerde veya subklinik varikoseli olan erkeklerin veya testis hacimlerinde bir değişiklik tespit edilmeyen varikoselli çocukların ameliyat edilmeleri gerekmez. Testiste ağrısı olan ve varikoseli olan hastalar ancak ağrı nedeninin varikosel dışında bir rahatsızlık olmadığı gösterildikten ve ağrı kesicilerden fayda görmediği gözlendikten sonra kendisi ile tedavinin riskleri görüşülüp istiyor ise ameliyat edilmelidir.
Varikoselin Tedavisi Nasıl Yapılır?
Varikoselin en sık ve güncel tedavisi ameliyattır. Ancak anjiografik tekniklerin kullanımıyla damarların içerisine çeşitli maddelerin verilmesiyle de tedavi gerçekleştirilebilir. Varikosel ameliyatları kasık bölgesine yapılan bir kesi ile gerçekleştirilir. Burada testislere giden toplardamarlar bulunarak bağlanır. Başarı şansı mikroskop ya da optik büyüteç kullanıldığında çok daha yüksek olmakta ve istenmeyen etkilerin (komplikasyon) gelişmesi nadir olmaktadır. Varikosel ameliyatı yaklaşık 30 – 60 dakika kadar sürer. Ameliyattan sonra karşılaşılabilecek komplikasyonlardan en sık olanı hidrosel (testis çevresinde sıvı birikimi) ve atrofidir.
Varikoselin Tanı ve Tedavi Sonrası Kontrol ve Takibi Nasıl Yapılır?
Tedavi gerektirmeyen olguların senede bir sperm analizi ve fizik inceleme ile takibi gerekmektedir. Tedavi olan kişilerin ise sperm analizindeki düzelmeler 6 aya kadar süren süre zarfında son halini almaktadır.
http://www.populersaglik.com/ergenlikte-gorulen-varikosel-mutlaka-tedavi-edilmeli.html
06 Eylül 2012
Sağlıklı Bir Uyku İçin Burnunuzdan Nefes Alın
Gece yatarken rahat nefes alamıyorsanız, sabahları boğazınızda kuruluk hissi ile uyanıyorsanız, uyku kaliteniz günden güne düşüyorsa ve sürekli ağzınızdan nefes alıp verdiğinizi fark ediyorsanız; burun tıkanıklığı sorunu ile karşı karşıyasınız demektir.
Memorial Hizmet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Murat Enöz, burun tıkanıklığı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Burundan alınan nefes, akciğerlere ulaşmadan önce ısıtılır, nemlendirilir ve temizlenir. Burnun bu arıtma ve iklimlendirme işlevleri, akciğer ve genel vücut sağlığı için çok önemlidir. Eğer burun solunumu yapılamıyorsa veya bir şekilde burnun işlevini engelleyen bir bozukluk varsa, sürekli olarak veya belirli bir dönem boyunca yapılan ağız solunumu bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Çünkü ağız solunumu atmosfer havasının koşullarını değiştirmeden, alınan havanın doğrudan boğaz ve akciğerlere ulaşmasına neden olur. Oysa burun, dışarıdaki soğuk ve kuru havayı akciğerlere uygun hale getirir.
Halk arasında “burun etleri” olarak bilinen “konka “ adı verilen, burun boşluklarının yan taraflarında bulunan oluşumların bu konuda çeşitli görevleri vardır. Buruna giren hava, konkaların arasından geçer. Bu geçiş belirli bir zaman aldığından bu sürede burundan alınan hava, ağızdan alınan havaya göre daha etkili olarak ısıtılır. Ayrıca yine bu yapıları oluşturan hücrelerin üzerinde bulunan ince “titrek tüyler” sayesinde, havada bulunan tozlar, polenler ve bakteriler filtre edilmiş olur. Burada yapışkan özelliği bulunan salgılar da (mukus örtüsü) havada bulunan alerjen ve mikropların büyük çoğunluğunu tutar ve akciğere gitmelerini önler.
Bebeklerin aldığı nefes doğru!
Sağlıklı bir bebeğin solunum şekli izlendiğinde her zaman burnunu kullandığını; burnu tıkandığında ise ağladığını, açıldığında ise tekrar burundan nefes alıp, verdiği görülür. Ayrıca karın bölgesi de her soluk alışta dışarıya doğru bombeleşir. Bu solunum şekli içgüdüseldir, öğrenilmemiştir ve en doğal olan solunum şeklidir. Derin nefes alındığında diyafram kası kasılarak akciğerlerin genişlemesine katkıda bulunur ve bu nedenle karın dışarıya doğru bombeleşir. Eğer sığ ve yetersiz soluk alıp verme işlemi yapılıyorsa, bu durum gerçekleşmez. Burun solunumu ayrıca derin soluk alabilmeye de yardımcı olur. Ağız solunumu yapanlarda yardımcı solunum kasları da devreye girer. Bu kasların çalışması, özellikle çocuklarda duruş (postür) bozukluklarına neden olabilir.
Burun tıkanıklığı sorunu varsa KBB uzmanına başvurulmalı
Halk arasında burun tıkanıklığının bilinen en sık nedeni kıkırdak-kemik eğrilikleri, diğer adıyla “deviasyon”dur. Oysa daha sık karşılaşılan neden, burun eti şişmesi (konka şişmesi) veya “rinit” denilen çeşitli nezle tipleridir. Bunları takiben çeşitli sinüzit tiplerine bağlı da burun tıkanıklıkları olabilir. Burun tıkanıklığı olan hastaların en büyük endişesi, doktora başvurduklarında “ameliyat gerekiyor” denmesidir. Burada her burun tıkanıklığının tedavisinin ameliyat olmadığını vurgulamak gerekir. Ameliyatla tedavi ancak ciddi bir anatomik bozukluğu olan ve/veya ilaç tedavisine yanıt alınamayan hastalarda düşünülebilir.
23 Ağustos 2012
Geçmeyen Baş Ağrısına Botoks Tedavisi
Şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, aşırı gürültüden rahatsız olma gibi şikayetler migren belirtileri arasında yer alıyor. Migren tedavisi için kutu kutu ilaçlar içmenize rağmen baş ağrınız geçmek bilmiyor, günden güne daha da artıyorsa botoks tedavisi sizin için kurtarıcı bir alternatif olabilir.
Memorial Hizmet Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Özgül Esen Öre, migren tedavisinde etkili olan “Botulinum toksin” yani botoks yöntemi hakkında bilgi verdi.
Hava değişimi migreni tetikliyor
Genellikle tek taraflı şiddetli baş ağrısı, ağrı sırasında bulantı ve kusma, ışık ve sesten rahatsız olma migren belirtileridir. Migren atakları 4-72 saat sürebilir. Stres, açlık, susuzluk, uyku düzensizlikleri, yorucu aktiviteler, ağır kokular, bazı yiyecek ve alkollü içecekler, hava değişimi ve regli dönemi migren ağrılarını tetikleyebilir.
Migren kişilerin iş performansını olumsuz etkiliyor
Migren tedavi ile kontrol edilebilen bir hastalıktır. Migrenin bir yıldaki atak sayısı kişiden kişiye göre değişebilir. Ayda 3-4 kezden fazla atak oluyorsa, ataklar ilaç kullanımına rağmen uzun sürüyorsa koruyucu tedaviye başlanması gerekebilir. Kronik migren ise özel bir baş ağrısı durumudur. Tüm dünyada insanların yaklaşık %2’ sinde kronik migren olduğu tahmin edilmektedir.
• Kronik migren sosyal yaşamı, fiziksel ve mesleki performansı etkiler.
• Migren hastaları; depresyon, anksiyete bozukluğu ve kronik ağrı bozukluklarına yatkındır.
• Kronik migren hastaları arasında yapılan bir çalışmada, hastaların %80’ine doğru teşhis konulmadığı görülmüştür.
Kronik migrende botoks tedavisi
Kronik migren hastalarında yeni tedavi yöntemi olarak “Botulinum toksin” adı verilen botoks işlemi uygulanmaktadır. Botoks, belirli bir bakteri türünün ürettiği doğal bir proteindir. Protein bakteriden çıkarılır ve kullanmadan önce özel olarak hazırlanır. Ayda en az 15 gün baş ağrısı olanlar, ağrının geçmesi için aşırı ilaç kullananlar ve 2 ay tedaviye rağmen baş ağrısı kontrol edilemeyen hastalarda uygulanabilir. Botoks tedavisinin ağrı sinyallerini bloke ederek dolaylı olarak migren gelişimini engellediği düşünülmektedir.
Tedavinin tekrarlanması önemli
Hastanın omuz, boyun ve başının etrafındaki kaslara küçük miktarda botoks enjekte edilir. Bu tedavinin 12 haftada bir tekrarlaması gerekir. İlk enjeksiyondan sonra iyileşme hemen ya da 10-14 gün içinde olabilir. İlk tedavide baş ağrısı şikayetleri geçmeyen hastalarda tekrarlanan tedavilerde iyileşmenin sağlandığı da görülmüştür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR
Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...
-
İnme ülkemizde toplumda en sık ölüme yol açan kalp krizinden sonra en önemli 2. ölüm nedenidir. Yol açtığı sakatlık açısından bakıldığında...
-
Novartis Bilim Ödülleri, tıp ve eczacılık dünyasından önemli isimlerin bir araya geldiği 14 Mart Tıp Bayramı ve 14 Mayıs Eczacılık Günü aras...
-
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği ve Kemik İliği Nakli Direktörü Prof. Dr. Fevzi Altuntaş obezite ve diy...