20 Ocak 2011

HIZLI YEMEK TÜKETİMİ MİDE KANSERİ RİSKİNİ 5 KAT ARTIRIYOR!

   Mide kanseri ile beslenme ilişkisinin araştırıldığı çalışmada, yemekleri çok sıcak yemenin 3.3, çok hızlı yemenin 5.4 kat risk yarattığı belirlendi.

Hacettepe Üniversitesi'nde yapılan çalışmaya göre, sofrada tadına bakmadan yiyeceklere tuz eklenmesi, mide kanserine yakalanma riskini yaklaşık olarak 4.2 kat artırıyor. Sucuğun haftada 1-2 kez tüketilmesi 3 kat, haftada 1-2 kez hamur tatlısı yenilmesi 7.5 kat risk taşıyor.Sık tüketim açısından kolalı içecekler riski yaklaşık 3.4 ve gazlı içecekler 6 kat artırıyor . Tuzlu besinlerin tüketiminin azaltılması, sebze ve meyve tüketiminin arttırılması, sigaranın bırakılması ve helıkobakter pılorıden korunulması ve tedavi edilmesi gerekiyor.Çalışmada, yeşil yapraklı sebzelerin, soğan ve sarımsağın günde bir kez tüketilmesinin ise mide kanseri riskini azaltığı, helikobakter piloriden korunulması ve tanı halinde mutlaka tam tedavinin şart olduğu ifade edildi.

Hacettepe Onkoloji Hastanesi Başhekimi ve Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın yaptığı açıklamada, beslenme şekli ile mide kanserinin birbiri ile ilişkili olduğunu belirterek, mide kanserinde tedavi seçeneklerinin kısıtlı olduğunu, bu nedenle koruyucu hekimliğin önem kazandığını vurgulayan Yalçın, beslenme şekli, yaşam tarzı değişikliği ve tütün kullanımının sonlandırılması ile riskin önemli ölçüde azaltılabileceğini ifade etti.

Prof. Yalçın, mide kanseri tanısı konmuş yetişkinlerin beslenme ve yaşam tarzına ilişkin alışkanlıklarının mide kanseri riski üzerine etkilerini değerlendirmek amacıyla yapılan çalışmada önemli sonuçlar elde edildiğini söyledi.

Çalışmada, tüm katılımcılara beslenme alışkanlıklarını ve besin tüketim sıklığını saptayacak nitelikte bir anket uyguladığını belirten Yalçın'ın verdiği bilgiye göre, katılımcılar çalışmadan 3.5 ay önce tanı konulan hastaları kapsıyor.

MİDE HASTALIKLARI KANSERE YOL AÇABİLİYOR 
 
Çalışmada, tanı almadan önce mide kanserli hastaların yüzde 55.7'sinde bir ya da daha fazla tanı konmuş mide hastalığının varlığı dikkat çekiyor. En sık görülen mide hastalıklarının başında yüzde 50.9 gastrit ile yüzde 44.1 ülser geliyor. Mide kanserli hastaların yüzde 12.3'ününe, kontrol grubundakilerin ise yüzde 8.5'inin ailesinde mide kanseri öyküsü bulunuyor.
 
SİGARA VE ALKOL KULLANIMININ ETKİSİ BÜYÜK 
Çalışma grubunda sigarayı bırakan ve hala içen kişilerin yüzde 59,4'ünün, 13-23 yıl boyunca günde 13-22 adet sigara içtikleri belirtiliyor. Kontrol grubundakilerin yüzde 55,7'sinin de 11-23 yıl 8-12 adet sigara içtiği ifade ediliyor. Öte yandan, her iki grupta alkol kullanma oranları çok fazla olmamakla birlikte, mide kanserli hastaların tükettikleri alkol miktarının kontrol grubundakilerden anlamlı derecede fazla olduğu vurgulanıyor.
 
FAZLA TUZ TÜKETİMİ MİDE KANSERİNİ TETİKLİYOR.

Çalışmanın en dikkat çekici sonuçları ise şöyle sıralanıyor:
 
*Çok hızlı yemek yemek, mide kanseri riskini yaklaşık 5.4 kat arttırıyor.
*Yemekleri çok sıcak yemek, istatistiksel açıdan önemsiz olmakla birlikte 3.3 kat risk yaratıyor.
emeklerin tuzlu yenilmesi, tuzsuz yenilmesine oranla mide kanseri riskini anlamlı derecede yükseltiyor. Bu nedenle, sofrada tadına bakmadan yiyeceklere tuz eklenmesi riski yaklaşık olarak 4.2 kat artırıyor.
*Mide kanseri açısından gün aşırı tuzlu ayran tüketimi 1.8, tuzlu tereyağı 1.5 riske yol açıyor.
*Tuzlu çekirdek her gün tüketilen bir yiyecek olmamasına karşın, gün aşırı tüketilmesi halinde riski yaklaşık 1.3 artırırken, her gün ve her öğün turşu yenilmesi de 7 kat risk yaratıyor.
*Sık tüketim açısından kolalı içecekler riski yaklaşık 3.4 ve gazlı içecekler 6 kat artırıyor.

HAFTADA 1-2 KEZ SUCUK TÜKETİLMESİ RİSK YARATIYOR

Günde bir kez kırmızı et tüketilmesi mide kanserine yol açabiliyor. Özellikle, işlenmiş et ürünü olan sucuğun haftada 1-2 kez tüketilmesi ortalama 3 kat risk yaratıyor. Çalışmada, şeker kullanımına da dikkat edilmesi tavsiye ediliyor. Haftada 1-2 kez hamur tatlısı yenilmesi, mide kanseri açısından 7.5 kat risk taşıyor.

 
SOĞAN VE SARIMSAK TÜKETİLMESİ RİSKİ AZALTIYOR
  
Yeşil yapraklı sebzeler, soğan ve sarımsağın günde bir kez tüketilmesi, mide kanseri riskini azaltıyor. Mide kanserinden korunmak için, turşu, salamura yiyecekler ve hazır çorba gibi çok miktarda tuz içeren yiyeceklerden uzak durulması, peynir gibi çok tuzlu yiyeceklerin tuzsuzlarının tercih edilmesi öneriliyor. Şeker ve şekerli yiyeceklerin mümkün olduğunca az tüketilmesi, vücut ağırlığının korunması tavsiye ediliyor. Diyette tuz ve tuzlu besinlerin tüketiminin azaltılması, sebze ve meyve tüketiminin arttırılması, sigaranın bırakılması ve helikobakter piloriden korunulması ve tedavi edilmesi gerekiyor.

16 Ocak 2011

TÜP BEBEKTE GEBELİK ORANLARI ARTACAK




Prof. Dr. Gürgan ve embriyolog Doç. Dr. Demirol tarafından yabancı bilim adamları ile ortak yürütülen çalışmada, 2 ve daha fazla tüp bebek tedavisi başarısızlığı olan çiftlerde ''kümülüs hücre ko-kültür'' uygulamasının gebelik oranlarını önemli derecede arttığı gösterildi.

Bilim dünyası çeşitli nedenlerle çocuk sahibi olamayan çiftlere yeni tedavi metodları sunuyor. Yumurta destekleyici kümülüs hücreleriyle eş zamanlı embriyo geliştirme tekniği ''ko-kültür'' yöntemi de daha önce tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olamayan çiftlere, anne-baba olma şansı tanıyor.



ESHRE (Avrupa Üreme ve Embriyoloji Derneği) Yön. Kurulu Üyesi Prof. Dr. Timur Gürgan ve Embriyolog Doç. Dr. Aygül Demirol tarafından yabancı bilim insanlarıyla ortak yürütülen çalışmada, 2 ve daha fazla tüp bebek tedavisi başarısızlığı olan çiftlerde ''Kümülüs Hücre Ko-Kültür'' uygulamasının gebelik oranlarını önemli derecede arttığı gösterildi.

Çalışma, yöntemin embriyo kalitesi bozukluğunu azaltmak, tek embriyo transferinde en iyi embriyo transferinin sağlanabilmesi, daha fazla kaliteli embriyo dondurabilmesi ve rahim için zarına embriyonun gömülmesine engel olan durumlarda da alternatif bir teknik olarak kullanılabileceği ortaya koydu. Rahim içindeki endometrium denilen bölgedeki hücrelerin kullanılması ile belli hasta gruplarında tüp bebek başarısını arttırabilen ve ''Yapay Rahim'' olarak lanse edilen laboratuvar uygulamasından daha kolay, ucuz ve başarılı olan teknik, Türk bilim insanlarınca alanın önde gelen bilimsel dergilerinden ''Reproductive Medicine Online'' da yayımlandı.

MEVCUT TEKNİK, DAHA PAHALI VE ZOR

Prof. Dr. Gürgan ve Doç. Dr. Demirol'un verdiği bilgiye göre, Yumurta Destekleyici Kümülüs Hücreleriyle Eş Zamanlı Embriyo Geliştirme (Ko-kültür) Yönteminden önceki teknikte, rahim içinden alınan hücreler kullanılıyor.

Mevcut yöntemde, ilk olarak hastalardan tüp bebek tedavisinden bir ay önce rahim içinden biopsi alınıyor. Elde edilen rahim içi zarı hücreleri, bir aya yakın süre laboratuvarda üretiliyor ve yumurtanın döllenmesini takiben embriyolara destek olarak kullanılıyor.
Bu uygulama önemli laboratuvar yatırımı, çalışma süresi ve eğitilmiş personel gerektiriyor. Ayrıca hastalara ilave maliyet getiriyor.
Yumurta Destekleyici Kümülüs Hücreleriyle Eş Zamanlı Embriyo Geliştirme (Ko-kültür )yöntemi ise, daha kolay, ucuz ve başarılı sonuçlar elde edilmesine olanak tanıyor.

Gürgan ve Demirol tarafından Fransa, Yunanistan ve Rus bilim adamlarıyla ortak olarak yürütülen çalışmada, 423 hastada yumurta destekleyici kümülüs hücrelerinin yumurtanın spermle döllenmesi sonucunda embriyo elde edildi. Bu yöntemle, embriyo kalitesinde ve gebelik oranlarında önemli artışlar olduğu gösterildi.

YÖNTEM NASIL YAPILIYOR?

Söz konusu teknik, tüp bebek tedavisinin yumurta toplaması aşamasında yumurtaların alınması sırasında elde edilen sıvıdan kümülüs hücrelerinin ayrıştırılması, ayrı olarak üretilmesi ve yumurtanın döllenmesini takiben bu hücreleri içeren sıvılarda geliştirilmesi esasına dayanıyor. 2 ile 4 gün bu sıvılarda kümülüs hücreleri ile birlikte gelişmesini sağlayan döllenmiş yumurtalar, daha hızlı ve kaliteli gelişiyor ve rahim içine tutunma olasılıkları artıyor.
Uygulama ile embriyolar daha fazla oranda blastokist safhasına erişiyor, ayrıca kümülüs hücrelerinin embriyonun rahim içine tutunmasını sağlayan bazı maddeleri yaparak gebeliğin oluşmasına katkı sağlayabiliyor.

KALİTELİ EMBRİYO BELİRLENEBİLİYOR

Bu çalışmanın sonuçları, daha önceden tüp bebek tedavisi yapılmasına rağmen gebelik sağlanamamış çiftlerde yeni bir ümit ışığı olarak sunuluyor.

Çalışma, iki ve daha fazla tüp bebek tedavisi başarısızlığı olan çiftlerde, kümülüs hücre ko-kültür uygulamasının gebelik oranlarını önemli derecede arttığını müjdeliyor.

Teknik ayrıca, çeşitli nedenlerle ortaya çıkan embriyo kalitesi bozukluğunu azaltmak, tek embriyo transferi yapılırken (Türkiye'de tüp bebek yönetmeliğine göre mecburi) en iyi embriyo transferinin sağlanabilmesi, daha fazla kaliteli embriyo dondurabilmesine olanak sağlayarak gebelik oranlarını arttırmak ve rahim için zarına embriyonun gömülmesine engel olan durumlarda alternatif bir teknik olarak kullanılıyor.

17 Aralık 2010

Mide Kanseri Önlenebilir bir Hastalıkmıdır ?

Mide kanseri,  dünyada tüm kanser ölümlerinden  dördüncü sırada yer alır. Gastrointestinal sistem kanserleri içerisinde birinci sırada gelmektedir. Dünyada her yıl  700 000 kişi mide kanserinden ölmektedir. Dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde mide kanseri sıklığı azalırken , Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiyede mide kanseri sıklığı artmaktadır. Mide kanseri bireylerin yaşam biçimine dikkat etmeleri durumunda önlenebilir bir hastalık olduğu bilinmelidir.
Mide kanserinden korunmada aşağıdaki önlemler dikkate alınmalıdır.

TIBBIN GÖREN GÖZÜ ‘RADYOLOJİ'

Kasım 1895'de Wilhelm Conrad Röntgen 'in X- ışınlarının keşfi ve aynı yıl ilk kez X- ışınlarının tanı amaçlı kullanımının başlamasıyla birlikte, tıpta önemli bir çağın da başlangıcı oldu. O günden bugüne teknolojideki baş döndürücü gelişme ve ilerleme radyolojiyi tanı ile birlikte tedavi edecek duruma getirdi.
31. Radyoloji Kongresi 7-12 Kasım tarihlerinde Antalya'da gerçekleşti. Kongre Başkanı, TRD (Türk Radyoloji Derneği) ve TGRD (Türk Girişimsel Radyoloji Derneği) Başkanı Hacettepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.Okan Akhan 'la radyolojinin dünü, bugünü ve geleceğini konuştuk.

Popüler Sağlık: 31. Ulusal Radyoloji Kongresi'ne geniş bir katılım sağlandı.Kongre bilimsel programında hangi konular tartışıldı? Genel bir yorumunuzu alabilirmiyiz?

Prof. Dr.Okan Akhan : Kongremize 1600
kişiye yakın meslektaşımız katıldı. Tarihindeki en yüksek sayıydı. Bilimsel çalışmalar da oldukça fazlaydı. Çünkü ,Türkiye'de radyoloji alanı uluslar arası standartlarla karşılaştırıldığında,bilimsel üretkenliği yüksek olan alanlardan biridir.Dünyanın önemli bilimsel dergilerinin bir çoğunda Türkiye kaynaklı çalışmalar ilk beş sırada görülmektedir.Rahatlıkla söyleyebilirim ki, bilimsel üretkenliği yüksek bir radyoloji ailesi olarak, uluslararası kriterleri başarı ile üstlenebiliyoruz.
Kongrede çok değişik ve çeşitli konularda önemli çalışmalar yapıldı. Özellikle hasta ve hekimi korumaya yönelik X- ışınlarını nasıl azaltabiliriz,daha az doz nasıl verebiliriz en çok konuştuğumuz konuların başında geldi.Meme, karaciğer, böbrek gibi bir çok alanda, alanımızın öncü uzmanları konuşmalar yaptı.

Popüler Sağlık: ‘ Tıbbın gören gözü' tanımı ile anlatılmak istenen nedir?

 Prof. Dr.Okan Akhan : İlk kez X- ışınlarının keşfi ile o güne kadar sadece muayene ile tanı koyan hekim, o tarihten sonra başka bir göze sahip oldu . ‘ Radyoloji tıbbın gören gözü' derken aslında kastımız ,elimizdeki görüntüleme yöntemleri ile iç organlarını görebildiğimizi, anatomilerini anlayabildiğimizi, patolojilerini görüp ayrıştırabildiğimizi söylemek istiyoruz. Yüksek oranda hızla ve doğru tanı koymanın,tedavi için de çok önemli olduğu biliyoruz.Erken yakalamak demek de ‘ Radyoloji ' demektir.  
Popüler Sağlık: Tanıları desteklemede çok önemli bir yeri olan radyoloji bilim dalının, teknolojideki gelişmeler ile birlikte ulusal ve uluslar arası alanda bulunduğu yer nerdedir? 

Prof. Dr.Okan Akhan : Teknoloji ve bilimdeki gelişmelerle birlikte bugün kullandığımız yöntemlerle bütün hastalıkların tanısını koyma şansına sahibiz. Bilgisayar teknolojisinin günümüzde ilerlemesi ile 3 boyutlu tomografi ile damarları değerlendirebiliyoruz. Koroner arterleri 5-7 sn içinde tarayabiliyoruz. Kısa bir sürede kireçlenme ve tam darlığı tespit edebiliyoruz. Son derece kısa bir sürede koldan ven içerisine opak madde ile süreci tamamlıyoruz.3- 4 dakikalık bir süreçte yüksek doğruluk oranı ile bilgi elde edebiliyoruz.BT ile yaptığımız anjiyografi,daha önceden yaptığımız anjiyografilerin yerini tanı amaçlı olarak büyük ölçüde almıştır. Tanıyı görüntüleme ile elde edemediğimiz zaman,bunların kılavuzluğunda damardan girdiğimiz küçük iğnelerle istediğimiz noktada istediğimiz biyopsiyi yapabiliyoruz.Bize gelen hastaya ya tek tanı koyabiliyoruz yada bir pataloji raporu çıkarıyoruz. Radyoloji alanı özellikle ‘Girişimsel Radyoloji' en ileri alanlarımızdan biri. Hatta girişimsel radyolojinin bazı alanlarında, dünyaya öncülük ediyoruz.  
Popüler Sağlık: Türk Radyoloji Derneği olarak eğitime çok önem veriyor ve eğitim toplantıları düzenliyorsunuz. Gelecekteki eğitim projelerinizden bahseder misiniz?    

12 Aralık 2010

Kanser Tedavisi Üzerine Olumsuz Etkileri Olan Bitkisel Karışımlar, Vitamin Takviyeleri ve Diğer Alternatif Yöntemler Rehberi*

Prof. Dr. İsmail Çelik
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Onkoloji Enstitüsü
Prevantif Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı



Kanserden korunmak için bir ilaç yoktur. Kansere yol açan sebepler göz önüne alındığında (tütün kullanımı, yanlış beslenme, aşırı kilo, fizik aktivite eksikliği, güneş ışığı, v.b.) kansere yakalanmamak için kansere yol açan sebeplerden uzak kalmayı öngören bir hayat tarzı değişikliğinin gerek ve yeter şart olduğu açıktır.
İnsanlar sağlıklı iken ilaç kullanmamalı, hasta ise tedavi edilmelidir. Yemek ürünleri ilaç değildir, ilaç gibi kullanılmaz, kullanılamaz, önerilemez. Tıp doktoru olarak bizler beslenme ve ilaç tedavisi konusunda uzmanlaşmış, hastalıkla sağlığı, beslenmeyle ilaç tedavisini ayırt edebilen, kime ne zaman neyi önereceğimizi bilen sorumlu hekimler olarak davranırız, davranmalıyız.

Temel beslenme öğeleri arasında bile yer almayan besin takviyeleri (diğer adıyla vitamin kapsülleri v.b.) son yıllarda başta A.B.D olmak üzere halk arasında salgın benzeri bir alışkanlıkla kullanılır olmuştur. Vitamin kapsülleri, bitkisel karışımlar, v.b. diğer takviye ürünleri ilaç değildir. A.B.D'nde saygın bir kurum olan FDA (Food and Drug Administration, Besin ve İlaç Kurumu) bile bu tip ürünleri denetleyememekte ve onaylayamamakta olup tehlikelerine dikkati çekmektedir.

Aynı etken maddeyi içerdiği ifade edilen ürünler birçok değişik ambalaj ve marka adı altında satılabilmekte ve içerdikleri miktarlar üründen ürüne markadan markaya farklılık gösterebilmektedir. Gelişigüzel satıldığı, her yerde bulunabildiği ve doktor ya da eczacı kontrolünde uygulanmadığı için de etki veya yan etki konusunda bilimsel olarak bir veri elde etmek mümkün değildir.

İlaçların denetimi, kontrolü, satışı ve kullanımı, Sağlık Bakanlığı ve ilgili birimleri tarafından yapılmasına karşın söz konusu gıda takviyesi ve benzeri maddelerin ülkemizdeki kontrolü ve ithal izni Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nca yürütülür ve Türk Gıda Kodeksi Takviye Edici Gıdalar Tebliği ile yapılan düzenlemelere göre de bu maddeler gıda takviyesi şeklinde ambalajlanır ve satış izni alırlar.

Kanser tedavisi öncesinde, esnasında ve sonrasında bitkisel karışımlar-vitamin kapsülleri, v.b. gibi maddelerin kullanımına kesinlikle izin verilmemelidir.
Çünkü: 
• Bitkisel ürünler içine karışmış toksik maddeler olabileceği gösterilmiştir. Bu ürünlerin saflığı ve güvenilirliği kuşkuludur.
• Aktarlardan elde edilen bitkisel ürünlerin doğrudan doğadan toplanmış ve işlenmemiş olduğu unutulmamalıdır. Dolayısı ile bunlar "steril" değildir ve özellikle mantar sporları, çeşitli bakteriler içerebilirler. Kemoterapi altında enfeksiyon riski olan hastalar bu tür ürünleri tükettiklerinde bu tehlikelere maruz kalabilirler.
• Bazı bitkisel ürünler, kemoterapi ilaçlarının etkilerinde azalmaya yol açarak hastalığın etkin tedavisini sekteye uğratmaktadır.
• Bu ürünlerin yan etkileri kemoterapi yan etkisi zannedilip gereksiz doz azaltımına gidilebilmekte ve tedavinin eksik verilmesine neden olabilmektedir
• Sıklıkla kanamaya meyile yol açmaları nedeniyle kanserli hastalarda ciddi kanamalara ve ölüme neden olabilirler.


KANSER TEDAVİSİ ÜZERİNE OLUMSUZ ETKİLERİ OLAN BİTKİSEL KARIŞIMLAR, VİTAMİN TAKVİYELERİ ve DİĞER ALTERNATİF YÖNTEMLER 

11 Aralık 2010

''Tarladan Çatala Giden Yolculuk'' 2. Gıda Güvenliği Kongresinde Tartılşıldı.

9-10 Aralık 2010’da İstanbul Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde gerçekleştirilen “2.Gıda Güvenliği Kongresi meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan 17 kurumun desteğini de alarak ilgili tüm tarafları aynı platformda buluşturdu.

Ülkemiz ile Balkanlar, Türkî Cumhuriyetler ve Orta Doğu coğrafyasında ‘Gıda Güvenliği’ konusunda yapılan en büyük organizasyon haline gelen kongre, Gıda Güvenliği Derneği koordinatörlüğünde, gıda güvenliği alanında dünyanın en büyük mesleki organizasyonu olan IAFP-(Uluslararası Gıda Koruma Birliği) ve Tarım Bakanlığı işbirliği ile gerçekleştirildi. Ayrıca toplam 23 meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşu da kongrenin düzenlenmesinde katkıda bulundular.

Kongre’de; Türkiye’den üniversite, kamu ve özel sektör temsilcilerinin dışında, aralarında Uluslararası Gıda Koruma Birliği’nden - IAFP) Avrupa Gıda Bilim ve Teknoloji Federasyonu (EFFOST); Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi EFSA’nınn en yetkili kurum olan JECFA’dan, IFS’den ,Avrupa Hijyenik Mühendislik ve Tasarım Grubu’ndan (EHEDG) birçok yabancı uzman konuşmacı olarak katıldı.

İki ana oturum, paralel oturumlar ve panelden oluşan kongre programında Risk Analizi ve Gıdalardaki Kimyasal Bulaşanlar Açısından Risk Bazlı Limit Değerlerin Düzenlenmesi; Gıda Güvenliği ve Epidemiyoloji; Toplumda Gıda Güvenliği ve İletişim; Gıda Prosesleri ve Gıda Güvenliği, AB Müzakere sürecinde temel taşı niteliğinde olan 12.Gıda Güvenliği, Hayvan ve Bitki Sağlığı Politikası Faslı gibi güncel konular tartışıldı.

10 Aralık 2010

Laktoz İntoleransı Nedir?

Laktoz İntoleransı Nedir?
Bireylerde en sık görülen karbonhidrat emilim bozukluğudur. Laktaz ince barsakların fırçamsı kenarında bulunan bir enzim olup, laktozun sindirimi için gereklidir. Laktaz enzim eksikliğinde, laktoz birikimi meydana gelir. Bunun sonucunda ince bağırsakta gaz oluşumu artar. Süt şekeri olarak bilinen belirli miktardaki laktozun, laktaz enzimi eksikliğine bağlı olarak emilememesine Laktoz İntoleransı denir.

Hangi Yiyecekler Rol Oynar?
Farklı kişilerin tolere edebilecekleri süt ürünleri ve miktarları birbirlerinden farklıdır. Laktoz intoleransı olan birçok hasta hala diyetlerinde bir miktar süt ürünü almaya devam etmektedir. Ancak bu miktar günlük 12-18 g arasında (250-375 ml süt) olduğunda semptomlar açığa çıkmaktadır.
Aşağıda belirtilen gıda ürünlerinde belirli oranlarda laktoz mevcuttur.
·         Süt
·         Tereyağı
·         Süt Kreması
·         Yoğurt
·         Peynir
·         Süt Tozu
·         Sütlü Tatlılar
·         Dondurma
Laktoz hazır gıdalara sık eklenen bir maddedir. Bu nedenle laktoz intoleransı olan kişiler süt ve süt ürünlerini tüketemeseler bile laktoz intoleransına maruz kalabilirler. Bunun nedeni ise bazı hazır gıdaların gizli laktoz içermeleridir. Bu gıdalara örnek olarak;
·         Ekmek ve diğer fırın ürünleri
·         Bisküvi, kurabiye, gözleme, krep, poğaça, pasta
·         İşleme tabi tutulmuş kahvaltı gevrekleri
·         Dondurulmuş patates, hazır çorba, kahvaltı içecekleri
·         Patates-mısır cipsleri ve diğer çerezler
·         Sosis, sucuk gibi işleme tabi tutulmuş etler
·         Toz ya da sıvı kahve kremaları
·         Kremalı soslar verilebilir.
Laktoz İntoleransı Hangi Sıklıkta Görülür?

SEDEF HASTALIĞINDA EŞ ZAMANLI UYGULANAN PSİKOLOJİK TEDAVİLER SONUÇLARI POZİTİF ETKİLİYOR

Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de topl...